Göç Veriyoruz

6 ay içerisinde 100 Bin kişinin göç edeceğinin öngörüldüğünü ifade eden Murat Ergen, Elazığ'ın niteliksiz bir göç alacağına dikkat çekti.

PAYLAŞ
Harput Sancak Haber - Harput Sancak Haber

Elazığ Kent Konseyi tarafından “Deprem ve Sonrası Şehrin İnşası“ konulu panel düzenledi.

Elazığ Belediyesi Kültür Merkezinde düzenlenen panele CHP Elazığ Milletvekili Gürsel Erol, Sivil Toplum Kuruluşlarının yöneticileri ve vatandaşlar katıldı.

F.Ü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Taner Şengül'ün moderatörlüğünü yaptığı panelde, F.Ü İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kenan Peker 'Deprem Sonrası Şehir Ekonomisinin Yol Haritası', Yüksek Harita Mühendisi Haluk Arslan 'Kentsel Dönüşüm ve Kentin Yeniden İnşası', Elazığ Basın ve Medya Cemiyeti Başkanı Nafiz Koca 'Basın Gözüyle Deprem ve Sonrası, Anadolu Realist Gençlik Derneği Başkanı Erhan Eğit ise 'Deprem Sonrası Sivil Tolumun Rolü' konularında bilgiler paylaştı.

ERGEN: "MADDİ DURUMU İYİ OLANLAR ELAZIĞ'DAN GİTMEYE BAŞLADI"

Panelin açılış konuşmasını yapan Elazığ Kent Konseyi Başkanı Murat Ergen; "Elazığ'da yaşadığımız 6.8 büyüklüğündeki depremin ardından şehrimizin çok büyük bir yıkım içerisinde olması ve yeniden toparlanabilmek için ciddi bir motivasyona ve enerjiye ihtiyacımız olduğu bir dönemde Elazığ Kent Konseyi olarak şehrimizin sivil toplum dinamiklerini, kurum dinamiklerini, üniversitemizi, basınımızı ve vatandaşlarımızı bir raya getirerek şehrimiz için önümüzdeki dönem ne yapılabilir, neler yapmalıyız? Bununla ilgili bir yol haritası belirlemek, insanlara rehberlik edebilmek amacıyla panelimizi düzenledik. Depremde Elazığ ve Malatya'da 41 vatandaşımız vefat etti. 4 binamız çöktü. Biz depremin ilk günlerinde aslında Elazığ'daki yıkımın ne kadar büyük olduğunu çok idrak edemedik. Fakat sonradan Çevre Şehirlik ve AFAD'ın yaptığı tespitler sonucunda işin farkına vardık ki Elazığ'ın büyük bölümü yıkılmış, ağır hasarlı binalarımız var. Orta hasarlı binalarımız var. 20 saniyede 250 Bin Liralık evini kaybeden insanlar var. Canını, ailesini kaybeden insanlar var. Aslında Türkiye'nin ve Devletin Elazığ'a bakışını bu şekilde değiştirerek, biz sıkıntılarımızı, sorunlarımızı ancak böyle çözebiliriz. Bunları söylemek ve konuşmak zorundayız. Devletimiz depremin ilk gününden itibaren yanımızda oldu. Allah devletimize zeval vermesin. Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere bakanlarımız burada oldular. Allah hepsinden razı olsun. Ama gerçekten Elazığ'da çözmemiz gereken çok büyük sorunlarımız, sıkıntılarımız var. Bu süreden sonra ekonomi ne olacak bu şehirde? Yaşadığımız göç olayı var ki 6 ay içerisinde 100 Bin kişinin göç edeceği öngörülüyor. Giden göç nitelikli bir göç. Maddi durumu iyi olanlar Elazığ'dan gitmeye başladı. Birçok memur tayin istemeye başladı. Bunların yerini dolduracak çok zengin ve elit bir kesim olmayacak. Muhtemelen Elazığ niteliksiz bir göç alacak. Elazığ'ın demografik yapısında ciddi değişimler olacak. Elazığ'ı gerçekten zor bir zaman dilimi bekliyor." diye konuştu.

ŞENGÜL: "EN RİSKLİ ALANLARDAN BİR TANESİNDE YAŞIYORUZ"

Panel Modaretörü, F.Ü İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Taner Şengül, yaptığı konuşmada, Türkiye'nin dünyada en riskli alanlarından birinde bulunduğuna dikkat çekerek; "Deprem bizim için önemli bir mesele. Zaman zaman gündemler hızlı değişebiliyor. Türkiye ve Dünya gündeminde İdlip var. Elazığ'da en önemli konuların başında deprem var. Doğal afetler önemli bir konu. 24 Ocak'ta Elazığ'da 6.8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Depremlerin oluşması dünyanın oluşumuyla alakalı, Dünyanın çekirdek kısmı sıvı halde, Üst kısmı kabuk dediğimiz kesim var. 111 Km'ye kadar bir kabuk üzerinde yaşıyoruz. Kabuk üzerinde de levha dediğimiz alanlar var. Bu levhaların hareketi sırasında dünya üzerinde kıtalar oluştu. Dünya var olduğu dönemde tek bir kıta vardı. Sonra bu kıta parçalara ayrılarak bugünkü haline geldi. Bu milyonlarca yıl içerisinde gerçekleşen bir olaydı. Bu kara parçaları hareket ediyorlar. Bu harekete bağlı olarak, levhaların hareketi depremler üretebiliyor. Türkiye bu levhaların aktif olduğu bir bölgede yer alıyor. Dünyadaki en önemli deprem kuşağında olmamız münasebetiyle en riskli alanlardan bir tanesinde yaşıyoruz. Dolayısıyla depremle yaşamayı bilmeliyiz. Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. Bu kuşak üzerinde çok büyük depremler zaman içerisinde olmuş. Aktif bir alandayız. Bunu hiç bir zaman göz ardı etmememiz gerekiyor." ifadelerine yer verdi.

 

PEKER: "ORTA HASAR KAVRAMI ANLAMSIZDIR"

F.Ü İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kenan Peker ise yaptığı konuşmada, depremden sonra şehir ekonomisinin inşasının yol haritasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Peker, şunları kaydetti: "Şehir ekonomisini inşa etme anlamında mikro ekonomi, makro ekonomi, davranışsal, döngüsel ve iklim ekonomisi kriterlerini dikkate alarak şehrimizin ekonomisini yeniden inşa etmeliyiz. Ekonomi dediğimiz kısımda öncelikle bir doğru yeri bulmakla başlıyor. Dükkan açacaksınız, fabrika kuracaksınız, ev yapacaksınız bunun doğru yerini bulmak durumundayız. Öncelikle tarihi kaybetmememiz lazım. Yaşayan kültürü kaybetmememiz lazım. Gerekirse tarihi bir yeri taşıyabiliriz, Ahlat'ta olduğu gibi. Bunu yapabilecek büyük bir ülkeyiz. Elazığ'ın sosyo-ekonomik gelişmesinin tarihsel kültürüyle yapılması gerekir. Tarihsel kültürünü kaybedersek biz burada tarih oluruz. Şehir olarak tarih oluruz. Onun için riski yönetmek adına yerel yönetimlerimiz, sivil toplum kuruluşlarımız ve lisanslı kuruluşlarımız işin içerisinde olmalıdır. Dikkat ederseniz bazıları gitti 'az hasarlı' dedi, bazıları gitti 'orta hasarlı' dedi. Bazıları da 'acil yıkılması lazım' dedi. Şuan evi orta hasarlı olan insanların yerine kendimizi koyalım. Bir araç alırken 'hasarlı' dendi mi hemen uzaklaşıyoruz. Orta hasarlı ise nasıl gidip oturulur. İnsan sosyo-ekonomik bir varlıktır. Dolayısıyla bu dengede düşündüğünüzde orta hasarlı kavramı bilimsel olarak anlamsızdır. Güçlendirme yapabilirsiniz ama güven vermez. Kimse o konutta oturmaz. Konuyu sosyo ekonomik boyutuyla değerlendirip, az hasarlı ya da ağır hasarlı şekilde değerlendirilmesi gerekiyor.Şehrimizi nasıl inşa edeceğiz? Şehrin ekonomisi için orta vadede ve kısa vadede neler yapılması gerekiyor? Evet binalarımız yapılıyor. Bununla birlikte entegre meyve işleme tesisinin yapılması gerekir. Acil değil ama binaları bitirip devletimizin gitmemesi için insanlarımızın bunlara sahip çıkması gerekiyor. Nasıl bir şehir istiyoruz. Buna bakmak lazım. Kocaeli depremine baktım 20 yılda Kocaeli inşa edilmiş. Şuanda orada işsizlik diye bir kavram yok. Biz 20 yıl mı bekleyeceğiz. Hayır. Devletimiz şuan çok daha güçlüdür. Teknoloji çok daha hızlıdır. Göçenler olacaktır. Ama hiç kimse de yeri doldurulamaz değildir. Birileri gidecek, birileri gelecek. Bu şehir ilelebet her zaman bölgede yıldızı parlayan bir şehir olacak. Kısal kalkınma planlarını oluşturmamız gerektiğine inanıyorum. Sanayi için bio sektörler sanayi programını başlatmalıyız. Ulaştırma için şehir içi yolların güzergahını değiştirmemiz gerekiyor. Turizm sektörünü yapmamız gerektiğine inanıyorum. Yapı olarak insanlar neden Harput'tan göçtük diyor. Demek ki benim meskenim dağlardır, şeklinde yeniden dağlara gitmek gerekiyor. Ama dağlara giderken su kıyısını da esas almamız gerekiyor. Yerleşim yerleri seçerken su kıyısını seçmeliyiz. İklim ekonomisi bunu söyler."

 

ARSLAN: "YAŞANABİLİR BİR ŞEHRİ YENİDEN İNŞA ETMELİYİZ"

Yüksek Harita Mühendisi Haluk Arslan, panelde yaptığı konuşmada, şunları kaydetti: "Depremden sonra Elazığ'da insanların sadece barınmaya ihtiyacı yok. Yıkılan şehrimizin bundan sonraki süreçte yaşamaya ihtiyacı var. Yaşanabilir bir şehri yeniden inşa etmeliyiz. Bugün eğer ilk taşı yerine koyarsak, başlangıcı doğru belirlersek şehrin gelişimini ve dinamiğini daha doğru şekilde yönlendirmiş oluruz.Bundan sonraki şeylerin nasıl olacağını merak ediyoruz. Elazığ'da yaşayan insanlar olarak esasen ne istiyoruz. Beklentilerimiz nelerdir. Bu ortamda isteklerimizi, taleplerimiz samimi bir şekilde ortaya koymazsak bundan sonra şikayet etme hakkımız olmayacak. Türkiye'de ilk deprem haritası 1945 yılında hazırlanmış. Türkiye'deki yapılaşmanın henüz yoğunlaşmadığı, şehir merkezlerinde binaların yoğun şekilde yapılmaya başlanmadığı dönemde hazırlanmış bir harita. Elazığ da bu haritada fay hattında görülüyor. 1945'te biz bunu biliyorduk. Akademik olarak bu söylenmişti. Peki neden bunlar dikkate alınmadan şehirler olabildiğince deprem bölgelerinde olabildiğince risk taşıyacak şekilde inşa edildi? Hepimiz suçluyuz. Bu şehirde yaşayan herkes suçlu. Bizim doğamızda var. Biz çok isteriz. Her şeyin daha fazlası olsun isteriz. Gözümüz doymuyor. Bir arsamız varsa bu arsada 5 daire değil de 50 daire olsun isteriz. Kimse bir adım geri atmıyor. İsteklerimiz sınırsız. tamam tabiatımız, arzularımız böyle. Peki yöneticilerimiz 1945'te bildikleri risk haritası içerisinde bizi yönlendirmesi gerekmiyor muydu? Kurallar uygulaması gerekmiyor muydu? Belediyelerimiz, kamu kurumlarımız bu anlamda gerekli çalışmayı yapması gerekmiyor muydu? Hepimiz bu işin içerisindeyiz. Bugüne kadar nasıl ki bütün sorumluluk herkese aitse bundan sonra yeniden inşasını, nasıl bir şehir beklediğimizi de belirleyecek olan yine hepimiziz."

 

ARSLAN: "KENTİN DÖNÜŞMESİNİ HERKES İSTİYOR"

Ketsel dönüşüme dikkat çeken Haluk Arslan, "Depremde evleri yıkılan insanlara ev yapılmasını elbette ki istiyoruz. Ama şehrimizde de kentin dönüşmesini herkes istiyor. Afet riski olan bir bölgede yaşadığımız, böyle bir depremi yaşamış olan bir şehirde binaların bir kısmının orta hasar olduğu, hatta 1975 yönetmeliğine göre yapılmış binaların bile riskli yapı statüsünde olduğunu biliyoruz. Hepimiz bunların dönüştürülmesini istiyoruz. Kentsel dönüşümle ilgili, Elazığ kamuoyunda bahsedilen imar planıyla ilgili bir alanın ayrık nizamdan bitişik nizama dönüştürülmesinden bahsetmiyoruz. Bir katın 5'ten 12'ye veya 12'den 7'ye düşürülmesinden bahsetmiyoruz. Tamamen tüm tarafların içerisinde bulunduğu bir süreçten bahsediyoruz. Bu sürecin yerine getirilmesi için arazi politikalarına ihtiyacımız var. Arazi politikaları konusunda Türkiye'de çok ciddi sıkıntılar var. Tek elden bir arazi yapısının işlendiği yasal düzenlemeye ulaşmış değiliz. Bakanlıkların politikaları ayrı olunca ve bunları bütünleştiren bir yasal zemin olmayınca maalesef kopukluklar oluşuyor. Mesela imar planları bizim için önemli. Yasa içerisinde de tanımlanmış, belirlenmiş bir imar uygulama yöntemine ihtiyacımız var. Yasal anlamda belediyeye bundan sonraki süreçte yapacağı işler konusunda yeterince yetki verilmiş. Rezerv alanı diye bir kavramdan bahsediliyor. Afet kanunu içerisinde Rezerv alanı diye bir kavram yok. Rezerv alanı 6306 sayılı kanunun içerisindeki bir kavramdır. Bu da şu demektir; Eğer bir alanı yerinde dönüştüremiyorsanız, yerinde inşaat yapamıyorsanız oradaki mülkiyet haklarını bir başka alana taşımak demektir. Gelin Mustafapaşa'daki arsanızı veya dairenizin karşılığında size Yemişlik'te daire vereyim demek değildir. Rezerv alanı dönüşümü destekleyici bir unsurdur. Çözümsüzlük olduğu zaman, mülkiyet hakkını ortadan kaldırmak için başvurduğumuz yedek alanlardır. Bundan sonra ne olacak? Kentsel dönüşüm gerçekleşmesinde 3 tane model var; biri kamu esaslı model, diğeri anlaşma esaslı, üçüncüsü de değer esaslı model. Az önce değer esaslı model üzerinde durduk. Değer konusu bizim mevzuatımızda var. Kanunlarda var. O zaman biz dönüşümü değer esaslı bir şekilde, adil şekilde yapmalıyız." diye konuştu.

 

KOCA: "İNSANLAR YAŞADIĞI TRAVMADAN DOLAYI RUHSUZ DOLAŞIYOR"

 

Elazığ Basın ve Medya Cemiyeti Başkanı Nafiz Koca da konuşmasında, "Depremin yaşandığı andan itibaren acılarını bir tarafa bırakarak pozisyon alan başta devletimiz, hükümetimiz bunun yanısıra sivil toplum kuruluşları ve gönüllü kuruluşlarımız bu sürecin kahramanları olmuştur. 24 Ocak'tan sonra hepimizin 7'den 70'e hepimiz şükrettik. Böyle bir şiddette sadece 37 Elazığ, 4 Malatya'da olmak üzere 41 cenazeye şükrettik. Ne kadar şükretsek az. Tabi deprem süreci yaşandığı müddetçe biz anladık ki bu şehirde yaşanan 6.8'lik depremde sadece 41 kişi cenaze olmamıştır, 41 kişinin yanısına bu şehirde on binlerce insan da canlı cenaze olarak bu şehir topraklarında dolaşmaktadır. Çünkü şehrin ruhu ölmüş, binalarda ruh yok. İnsanlar yaşadığı travmadan dolayı ruhsuz dolaşıyor. Herkeste bir belirsizlik var. Sonumuz ne olacak? diye kara karar düşünüyor. Uykuları kaçmış, psikolojileri bozuk. Bu şehirde adeta canlı cenaze gibi dolaşıyor. Kentsel dönüşüm belki bu şehrin kurtuluşu, belki bu şehrin salahiyete erişi, belki yeni bir başlangıçlar olacaktır ama geç kalmış bir olay. Bugün yaşanan depremin ardından devlet erklerimiz bir araya gelerek bir taraftan yaraları sarıp bir taraftan enkaz olan binaları inşa etmek üzere şehri yeniden imar etmenin çabasını verirken bir taraftan da yıkılan binaları yapmak için seferber olmuşlardır. Şuanda ihalesi yapılmış yeniden yapılması için yola çıkılan konutların sayısı 61 Bin. Şuana kadar yıkılan ve yıkılması gereken evleri sayısı 33 Bin 688. Canlı cenaze örneğini verirken bundan bahsetmek istemiştim. Depremin şiddeti biraz fazla olmuş olsaydı bu hayatını kaybedenlerin sayısı daha fazla olacaktı. Biz buna şükrediyoruz. "

KOCA: "KENTSEL DÖNÜŞÜM YASASI NEDEN UYGULANMADI?"

Başkan Nafiz Koca, şöyle devam etti: "Buna şükrederken de 2012 yılında çıkan kentsel dönüşüm yasasının şuana kadar uygulanmayışını nasıl sorgulamayacağız? Yeni çıkan ihalede yapılan binalar için devlet müteahhitleri çağırıyor ve kendilerine diyor ki 200 gün içerisinde bu kadar sayıda evi yapacak mısınız? Firmalar bu şartı kabul ederek 200 gün içerisinde 179 tane evi yapıyor. Sürsürü mahallesinden bahsediyorum. Bugün 200 gün içerisinde 179 tane ev inşa ediliyorsa 2012 yılında çıkan kentsel dönüşüm yayasıyla bu yasa uygulamaya geçseydi her yıl 200 tane ev yapılmış olsaydı 24 Ocak tarihinde biz bu faciayı yaşamazdık. Deprem bize sadece can ağrısı, yıkıntı vermedi. Deprem şehrimizin demografisini değiştirdi. Manevi değerlerini yok etti. Mahalle kültürümüzü, komşuluğumuzu yok etti. Göç olayını getirdi. Eğitim problemi yaşattı. Ekonomiyi çökertti. Altyapı sorununu yeniden gündeme getirdi. Trafik zaten çökmüşken, yeniden bu problemleri gündeme getirdi. Bundan sonra yapılması gereken tek şey vardır; o da hiç kimsenin acele etmeden, çok güzel bir mekanizma kurup teknik ekiple bu şehri yeniden dizayn etmektir. Bu şehri yeniden dizayn ederken şehrin mahalle dokusunu, tarihi eserlerini, estetiğine dokunmadan inşa etmektir. Ama siz kalkar bu şehri TOKİ mantığı ile yaparsanız, 10 gün önce Cumhuriyet mahallesinde yaptığınız insanlar yerleştikten sonra da müteahhitlerin gelip TOKİ'nin yaptığı binaları yıkıp, oraya rezidansları dikeceği süreci başlatmış olursunuz. Biz 24 Ocak tarihinden bu tarafa basın olarak gezdiğimiz mahallelerde, sokaklarda gördüğümüz şeyleri sadece insanlarımızın ve krizin altından güzellikle kalkan yöneticilerin morali bozulmasın diye içimize döktüğümüz çok şeyler var. Bizim bu şehirde gıdadan, çadırdan, barınmadan ve güvenlikten çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Bu şehir ucuz bir şehir değil. Bu şehir 6.8'lik bir sarsıntıda yerle bir olacak bir şehir değil. Öyle dolambaçlı yollardan giderek TOKİ mantığını ön plana alarak bu şehrin sorunları çözmekle olmuyor. Bu şehir 1830'lu yıllardan bu yana depremden dolayı 3 defa büyük göç vermiştir. Dördüncü göçü 2020 tarihinde bugünlerde vermenin eşiğindedir. Bu şehir tekrar büyük göç verirse, kimse bu şehri ayağa kaldırmanın gücü yetmeyecektir."

 

Anadolu Realist Gençlik Derneği Başkanı Erhan Eğit de gönüllü üyelerle deprem gününden buyana gerçekleştirdikleri faaliyetleri anlattı.

Panel, soru cevap bölümüyle sona erdi.

Kaynak: Yeni Ufuk

Haber Merkezi

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN