Cengiz Demirci

ÇOCUKLARINIZA  MASAL  ANLATIN

Cengiz Demirci


Yıllar önce  küçük penceremizin pervazında  bir saksıcık toprakta  çiçek yetiştirir,  onu koklayıp  sular , sokaklarda  çelik çomak oynar ,kaya yosunlarında kınalar yapar ve buğulu camlara isimler yazardık mutluyduk.
Dünyamız kocamandı, mutluluğun ne demek olduğunu bilmezken.
Bugün, büyük pencereli evlerimizde minik dünyalar kurduk  .
Hayatlarımızla karşılığını ödediğimiz üç günlük dünyada (dün ,bugün, yarın) ,başkaları gibi  güldük,başkaları   gibi giyindik  ve  yaşadık  . Bunu  bile beceremedik.
El bebek gül bebek büyütüldük . Üniversitelerde  okutulduk  , evlendirildik  yuva  kurduk. Elleri cennet kokan   anneyi,  babayı  bakım evlerine attık  yada   eski evlerinde bıraktık . Bulvarlarda  akıllı evlerde   oturduk .
Lokantada insanlarla oturmaktan sıkıldım  tek tek ayrı masalarda oturduk  , otobüste kimsenin yanına  oturmaz olduk.  Yalnızlaştık yalnızlaştırıldık,tahammülsüz olduk.
Büyüyüp adam  olacaklar  biz miydik? Kandil ve bayram günlerinde toplanması gerekirken,
Kandil gecelerini , bayramları mesajla  kutladık .
Diyalog kurduğumuz on kişiyi alt alta sıralayıp yazamaz  olduk . 
Telefonlarımızda  yüzlerce isim kayıtlıyken üçü beşi ile  görüşür  olduk  .
Tanıdıklarımızın  bedava  dakikalar  kadar  arandık. Unutulduk. 
Ömrümüzü, Her ayın 29 gününü   evden işe, işten eve  koşturmakla  televizyon karşısında uyuklamakla  ,  ayda bir gün bankalar arasında mekik dokumakla  geçirmedik mi ?
Biz   neden böyle olduk?
Apartmanlarda evler birbirine yaklaştıkça,  insanlar birbirlerinden uzaklaştılar.neden?
Resulullah’ın (S.A.V):”Kırk ev komşu sayılır.” (1)  sözünü hayatımızda uygulayamadık .
Bırakın komşuluğu akrabalarımızı bile unuttuk.
Hangimiz  ailemize   zaman ayırdık .
Hangimiz  Bir akşamımızı  televizyonsuz, bilgisayarsız ,radyosuz  sohbet ederek  çocuklarımızı  kucaklayıp severek geçirdik .
Kaçımız Soba etrafında toplanıp  kestane  kabuğu kokusuyla  , sıcacık ev sohbetleri ederek  geçmişimizi yad ederek  oturduk  .
Çocuklarımız  dedelerinin  ninelerinin ismini bile  hatırlamazken , onları sınav maratonlarına  soktuk sayfa ,sayfa ezber yaptırdık.
  Halbu ki ''Muhakkak ki Allah, Adaleti, İyiliği, Akrabaya Yardım Etmeyi Emreder…'' ayeti kerimesine inandık iman ettik diyorduk.  
Akrabalarımızı unuttuk  ,çocuklarımıza  unutturduk.
Kendi  anlaşmazlıklarımızı  çocuklarımıza aşıladık.  
Hayata bakacakları pencerelerin camlarını  kendi ellerimizle siyaha boyadık . İğnenin ve olduğunu bilmeden ,elimizde  çuvaldızla komşu, arkadaş, akraba  kovaladık . 
Psikiyatri muayenehaneleri dolup taşıyor.Neden ?
hastalarımızı  sormaz ,cenazelerimize  gitmez  olduk.
Bayramlarda  şeker toplayan  masum çocuklara  sinirlendik  , kapılardan kovduk. Çok güzel nesil yetiştirdik dedik  .  Yeni neslin saçını, başını  ,giyimini konuşmasını eleştirdik . 
hep  bir şeyler kovaladık  hayatın karmaşasında  ,   mezarlıklarda son görevinizde bile  dedikodu yaptık , mezarlıkların  işi  olanlarla  ,işim var sonra   görüşelim diyenlerle dolduğunu göremedik yada  görmek istemedik. 
Birbirlerini aramaz, sormaz  ,selam vermez  mahallesindeki  aç uyuyan komşusunu görmez insan yığınları halinde yaşayan kuru kalabalık olduk. 
Neden birileri kazan, kazan yemekler  dağıtır, dağıttırır da kapı komşusunu unutur  .
Haydi  bu gün kendinize bir iyilik yapın, lükse  kaçmayın .her akşam kaç ekmek alıyorsanız , aldığınız ekmekten bir tanesini  ihtiyaç sahibi komşunuza gönderin.
Bahçenize bir kilim serin , bir ocak kurun . Pilavınızı  orada pişirin . çayınızı orada demleyin . 
Bahçeyi nerede bulacağız demeyin. Annenizi babanızı ,dedenizi,  ninenizi ,amcanızı ve  dayınızı  ziyarete gidin. onlar  bizleri toprak eyvanlı evlerinde hep bekledi ve beklemeden mi?.
Yada  kendinize bir iyilik yapın, kırın şeytanın baçağını . Söndürün lambaları  kapatın bilgisayarı televizyonu  ve  cep telefonunu.  Bir mum yakın , çocuklarınızı  etrafınıza  toplayıp ,dizinize yatırın , mum ışığında masallar  anlatın  onlara.
Siz masal anlatmazsanız  bilin ki ,onlar başkalarından  çok masallar dinleyecekler.
Allaha emanet  olun   


Kaynak
(1) Kenz’ul- Ummal, 24892

Yazarın Diğer Yazıları