Evlerin penceresinden tüm insanlık gökyüzüne ağırlığınca kendini bırakmış iken,
Yollar buz gibi olsa da, gözlerindekini yere gömen insanların bakışlarıyla akşama kadar erimiş iken,
Karanlık tüm çekiştirmesine rağmen günün günahını örtemez iken,
Evlerdeki öfke ve pişmanlığın feryadı, beton binaların kesifliğinden bile fışkırır iken,
Uçurum manzaralı oturma odaları, kibir şaklabanı salonlar, çöl ıssızlığındaki uyku odaları ve yedikçe isyana doymayan mutfak dekoruyla insan yap bozuna, kimselerin hevesi kalmamış iken,
Kazanmak için her saniye kaybetmenin reisi Köroğlu, sürekli beynindeki mahkemelerde tükenen zavallı evladını bulduğunda yitirmiş iken,
Bir güzel söz duymak için lal olmuş gençliğinin sönmüş ferinde, evlat aydınlatmaya yeltenen anneler açık gidecek gözleriyle, daldıkları uykudan, düşlere uyanmak ihtiyarlığına ermiş iken,
Bilmem bu sis nur olup sarar mı şehri…
Yıldızlar sis'in içinden, bir teselli makamından güneşi öper mi bilemem…
Galiba dost tecellisi bulur ise gönül; yıldızın ve ayın ve güneşin rabbine ettiği secdeden bir ümit ,bir not ,bir kuru çiçek sarı deftere eşlik eder ise; tüm 'iken' ile biten cümleler bu sancıyla tebessüm üzere bir esenlik ile dost kahvesinden muhabbetle doğar belki kim bilir.....
Kim bilir belki de....bilemem.....ümit....bir sis olmak ....ağırlığı olmadan olmak...hem gökyüzünden sarmak sarmalak, hem yeryüzünde kaybolmak sis içinde kayıpta var olmak...kim bilir belki de...ümit....insan da bir dost ile ....dostuyla kendine dost olup dünyaya kahve kokusundan bir kalan olur kim bilir....
Geceyi örten bizi de ört dünyada sis (dostun nuru) ahirette af ile ört