Toplumları şekillendiren temel unsurların başında o topluma ait kültürel ögeler gelir. O kültürel unsurlar tolumlar ve milletler arasında kalıcı sözleşme gibi kuşaktan kuşağa aktarılır.
Milletlerin içinde bazı cemiyet hareketlerinde de daha içselleştirilmiş davranış ve duygu biçimleri de olabilir. İşte ülkücü hareketin de kendi geleneklerinden taşıyıp getirdiği böyle bir değer bakışı vardır.
Bunlar;
Milli şuur ve imanca dayalı kavramlarla şekillenmiştir.
Şahsiyetçi karakter,
Vakar sahibi olma,
Ülküdaşlık hukuku,
Yaşam ve eylem bilinci,
Teşkilat hiyerarşisi,
Ve…
AHDE VEFA!
Yani, sözünde durmak, sadık kalmak, dürüst olmak...
Vefa; sevginin, dostluğun ve kardeşliğin bağrında yetişir. Bu yüzden sözlükte vefa kelimesi ile ilgili, “sevgi ve dostlukta sebat etmek” anlamını da görürüz.
İnsanın ahdi- sözü- “yaratılış” ile başlamıştır. Kur’an bu konuyu pek çok ayetle tekrar tekrar gündeme getirir. (Bakara,27- Al-i İmran, 76…)
Vefa, verdiği sözden dönmemektir. Vefalı insan, herkesin güven ve emniyet duyduğu kimsedir. Onun karakterinde yalancılık, döneklik ve kalleşliğin izine rastlanmaz. En zor anlarda bile ahde vefalı davranır.
Ülkücü Harekette ise “ahde vefa” yaratılışta, Yaratıcıya verilen söz ve Türk milletinin tarihi vazifesine sadık kalmak kadar geçmişte verilen mücadeleyi, mücadele edenlere karşı duyulan şükran hissini de akıllara getirmektedir.
Yaklaşım yersiz de değil. Ülkücü öyle olmalı. Geçmişine ve o geçmişi inşa edenlere karşı bir hürmet duygusu yaşatmalıdır yüreğinin derinliklerinde.
Nitekim ülkücü çizgi, kendi geleneğinin içinde bu anlayışı gizli bir sözleşme gibi diri tutmuş ve şuurlu bir aktarımı sağlamıştır.
Çünkü onlar, ülkücülüğü; dün bugün çizgisinde yarınlara ait bütün soruların cevabını ihtiva eden bir yaşam ve eylem tarzı olarak gördüler.
İşte dün vefalı davrananlar; bu şuuru, iman ettikleri dava adına hiç yüksünmeden, bir karşılık beklemeden, “desinler” basitliğine düşmeden, duruşunu ve mücadelesini de davasına olan inancına göre şekillendirdiler.
Günümüzde yaşananlar da yine ahde vefa şuuru ile aşılacaktır.
Çünkü ülkünün de ülkenin de Türk milletinin de buna çok ihtiyacı var.
Çünkü, Türk milletinin ülkücü hareketi, “Sevgi, birlik, beraberlik, kardeşlik duyguları ve şuuru içinde, topyekûn tek bir kalp, tek bir yumruk olarak; her türlü emperyalizme, her türlü bölücülüğe, baskıcılığa, zorbalığa, haksızlığa, zulme, işkencelere karşı; el ele, omuz omuza, kafa kafaya, gönül, gönüle vereceği, tüm değerlerimizin merkezi, yegâne ümit kapısı olarak gördüğü unutulmamalıdır.
Hiç vaz geçmeden, daima “Birlikte rahmet ayrılıkta azap var” diyeceğiz.
Ülkemiz adına birlikten, ülkümüz adına birlikten, milletimiz adına birlikten, yarınlarımız adına birlikten ve ahde vefalı olmaktan söz edeceğiz.
Ama imanımız kadar değer verdiğimiz ahde vefa şuurundan asla kopmayacağız…
Her ne yaşanırsa yaşansın…