İhsan TARAKÇI

Sapere Aude

İhsan TARAKÇI

Nasrettin Hoca, oğlu ile pazara giderken onu eşeğe bindirir.

Görenlerden biri “Hey gidi zamane gençleri! Koca kavuğu ile şu âlim ve ihtiyar babasını yayan yürütüyor da kendisi rahat rahat eşekle gidiyor." der. 

Çocuk iner, Hoca biner.

Bu defa bir başkası “Hoca, senin kemiğin kartlaşmış. İşte geldin gidiyorsun. Koskoca halinle eşeğe binmiş, zavallı çocuğu yürütüyorsun" diye takılır.

Bu defa da her ikisi eşeğe binerler.

Onları görenler, "Amma insafsızlık ha! Bir eşeğe iki kişi biner mi? bir de Hoca olacak… Ayıp ayıp!" şeklinde serzenişte bulunurlar.

Nihayet her ikisi de eşekten inerler. Eşek önde, onlar arkada yürümeye başlarlar.

İleride rastladıkları kişi, "Allah Allah! Bunlar budala mıdır, nedir? Bomboş eşek giderken, bunlar yürüyorlar. Bari biriniz binsenize!.." deyince Hoca oğluna dönüp, "Gördün ya oğlum!”der. “Bu halkın dilinden kurtulabilene aşk olsun. Halkın ağzı torba değil ki büzesin. Bırak âlem ne derse desin. Sen sen ol daima doğru bildiğini yap! "

*****

Milattan önce 20 yılında yaşayan Romalı şair Horatius’un kendisine ait “Mektuplar” adlı eserinde ifade ettiği söylenir.

Dimidium facti qui coepit habet: sapere aude

"Başlayan yolun yarısını almıştır: Kendi aklınla düşünmeye cesaret et!" 

Yüzyıllar geçer… Hatta bin yıllar…

“Sapare aude!” önemini yitirmez… Aydınlanma çağının mottosu olur.

O dönemin süregelen fikirsel tartışmaları sırasında düşünürlerden biri yayımladığı makalesinin dipnotunda Immanuel Kant’a ithafen, “Aydınlanma başlığı altında kalpler ve zihinler afallamış durumda, söyler misin bana, nedir aydınlanma? Bu soru, doğruluk nedir, kadar önem taşımaktadır bu yüzden aydınlanmaya başlanmadan derhâl yanıtlanmalıdır!” yazar.

 

Kant "Aydınlanma Nedir?" adlı makalesinde bu soruya uzun uzadıya cevap verir.

Aydınlanmayı belli bir zihin durumdan kurtuluş olarak değerlendirir. Kurtulunan bu durum Kant’ın deyişiyle ergin olmamadır“Ergin olmama, kendi aklını başkasının kılavuzluğuna sokmadır.” Kant’a göre…

Bir başka deyişle kararları verirken özerk davranmamadır. Yaşamına ilişkin düşünme ve yaşama sorumluğunu üstlenmemedir. Böylesi bir kişi aklını başkalarına teslim etmenin kolaylığına alışmış olduğundan kendi aklını kullanmaya cesaret edemeyen bir korkaktır!

Oysa Kant her sağlıklı kişinin kendi aklına güvenmesinden ve onu kullanmasından yanadır. Bu bakımdan Kant, makalesinin sonunda klasikleşen çağrısını yapar  “Sapere aude!”

"Bilmeye cesaret et. Kendi anlayışını kullanma cesaretini göster!” 

*****

Yazmak çizmek eskiden iyi kötü entelektüellere mahsus bir faaliyetti.

Artık toplumun her kesimi “yazar” hâle geldi.

Okumadığı halde yazan, toplumda kanaat sahibi olmak için “bilmeye”, bir altyapı edinmeye ihtiyaç duymayan insanlarla dolu köşeler, bucaklar…

Yazılanları okumak, insanlarımızın nasıl akıllarıyla değil, hisleriyle “düşündüğünü” görmek için kâfi.

Hislerin hükümran olduğu topraklarda mantıki tutarlık aranmaz. Birbirleriyle taban tabana zıt hisler bile aynı anda aynı bünyede varlık gösterebilir.

Bu yüzden yazılanlarda

Ayar yok, ölçü yok…

Detone ses çok;

Nasreddin Hoca misali herkes başkalarının aradığı perdeyi çoktan bulmuş…

Bizim haberimiz yok…

*****

Çalmasını bilmediği halde Nasreddin Hocanın eline bir saz verirler.

O da hiç renk vermeden sazı sapından yakalayıp, mızrabı gelişi güzel vurmaya başlar.

Bunun üzerine mecliste bulunanlar “Hoca Efendi, saz böyle mi çalınır. Sağ elinle mızrabı vururken sol elinle de sazın perdelerinde gezeceksin.” diye uyarırlar.

Hoca hiç istifini bozmadan şöyle der, “Siz sazı öyle çalanlara bakmayın. Onlar benim sol elimle tuttuğum ve parmağımla bastığım yeri arıyorlar.”

*****

"Sapere aude" bana akletmez misiniz?" mesajını hatırlattı.” dedi Sakallı Mustafa ve devam etti.

“Sazı usulüne uygun çalamayabilir insan… Sapından yakalayıp mızrabı gelişi güzel vurarak telleri de kırabilir… Yeter ki gönülleri kırmasın!”

Yazarın Diğer Yazıları