Bugün günlerden Perşembe dost.Mutfakta sana alıp da bir türlü veremediğim nostaljik radyoda Bingöl yolunda dinlediğin “Çok uzakta öyle bir yer var” şarkısı çalıyor.Şarkıyı dinlerken geçmişe dalıyorum istemsiz.Radyo 7 sanki ant içmiş insanları şarkılarla duygusallaştırmaya,geçmişe götürmeye.Bak şimdi de “akşam olur karanlığa kalırsın” çalmaya başladı dertli melodisiyle.“Ah bu şarkıların gözü kör olsun” diyenlere hak versek mi acaba dost?
Hava kapalı ve yağmur yağıyor gökyüzünden sağanak sağanak.Dışarıda yağmur,içimde gidişinin verdiği hüzün.Yağmur mu hüznü depreştiren yoksa hüzün mü yağmuru hüzünlendiren bilemiyorum.Halbuki ne kadar güzel kokuyor yağmurla ıslanan toprak.İnsanın yaratılış maddesi olmasından mı bilinmez toprak yağmurla birleşince muazzam kokuyor.Kahverengi,soğuk toprak bir anda güneş gibi sıcak ve adeta kollarını evladına sevgiyle açmış bir anneye dönüşüveriyor.
Yağmur damlalarının süzüldüğü,güneş ışıklarının yeni yeni vurmaya başladığı pencereden dışarıya bakarken insanların koşuşturmaları takıldı gözlerime güzel dost.Kimisi işine,kimisi okuluna,kimisi evine giderken yağmurdan ıslanmamak için tatlı bir telaş içindeler.Aklıma bir anda seninde sevdiğin Sadi Şirazi’nin “Yek katre-i hünest, sad hezaran endişe “ sözü geldi.Bir damla kan ve yüz binlerce endişe diyerek şair insan hayatını ve hayat koşuşturmasını nasıl da güzel özetliyor değil mi dost?
Yağmur altında bunca telaş içindeyken insanlar acaba içlerinden yağmurun güzelliğini ve verdiği huzuru hissederek üzerlerindeki telaşı bir kenara bırakıp yağmurun altında ıslanarak tadını çıkarmak istemezler mi diye düşünmeden edemiyorum dost.On dakika eve,işe geç kalıp yağmurun altında ıslansam diye iç sesler geliyor mudur içlerinden?Yoksa onlar da senin gibi iç seslerini içlerine işittiremeyenlerden mi dost?
Yağmur olunca şiirsiz olur mu dost? “Hata yapmak fırsatını Adem’e veren sendin,bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana” diyen İsmet Özel’e ne demeli?Ya Mona Rosa’yı öksüz bırakıp giden Sezai Karakoç’a.Akarsuya Bırakılan Mektup şiirindeki “Gitme,sonbahar oluyorum sonrası hiç” diyen Hasan Hüseyin Korkmazgil’e.Dışarıda yağan yağmur bu dizelerden daha çok yaralar mı insanı,daha çok acı verir mi insanın yorgun yüreğine.Güçlü iraden ve sadece olması gerekenleri yaparak mutlu olmayı bana da öğretsene dost?
Özdemir Asaf yaşadığı bir vurgunun ardından;
“Seni saklayacağım inan yazdıklarımda,çizdiklerimde,şarkılarımda,sözlerimde”diyor dost.Kimsenin görmeden gözlerinde bir insanı yaşatması mümkün mü?Biri gelip harap ettiğinde gül bahçeni kim gelirse gelsin gülistana dönüşür mü bir daha yüreğin dost?
Sonra ne diyordu Abdurrahim Karakoç dillere pelesenk olan Mihriban şiirinde hatırlıyor musun dost?
“Bir kördüğüm baştan sona tamamı,çözemedim çözülmüyor Mihriban.Şair yüreğiyle kördüğüme dönüşüyor içindeki yangın Karakoç’un.Sahi senin de yüreğinde çözemediğin kördüğümlerin oldu mu dost?
Şairlerden bahsetmişken “Dünya hassas kalpler için cehennemdir” Goethe’yi unutmamalı dost.Hani Lotte’si için canından vazgeçen Werther’in yazarını.Bir insanın sevdiği insan için en değerli varlığından vazgeçmesi senin için ne anlam ifade ediyor dost?Peki ya Balzac’ın Felix ve Henriette’si.” Her acının bir öğretisi vardır,beni annem gibi sev diyen,yakalandığı hastalıklarıyla ızdıraplar içinde ölen Henriette. Yaptığı eşsiz tasvir ve akıcı duygu yoğunluğuyla Balzac,senin de gözlerinden zavallı Henriette için yaş döktürdü mü güzel dost?
Yağmur durmaya başladı dost.Biten ve son bulan her yaşam gibi yağmur da kendisine verilen görevi yapıp sona erecek.Hangi güzel söz vardı ki toprağa akmadı,hangi güzel yüz vardı ki toprak olmadı.Önemli olan güzellikleri unutmamak vefa göstermek.Unutmak bayağı,sıradan insanların işidir değil mi dost?Hani diyor ya Atilla İlhan:”Ya ölmek ustalığını kazanırsın,ya da korku biriktirmek yetisini”.Güzel kalpli dost sen hangisini kazandın bana da söyler misin?