M.  Edip CAFANALI

Orda Bir Köy Var Uzakta

M. Edip CAFANALI

İki saatlik bir beklemenin ardından nihayet beni ilk görev yerime götürecek minibüs gelmişti. Minibüs şoförü Batman-Kurtalan arasında hatta çalışıyor,sabah köylülerini Kurtalan’a getiriyor akşamda dönüşte onları geri alıyormuş. Batman’dan geç geldiği zamanlarda da haliyle köylüler de evlerine geç  dönmek zorunda kalıyorlarmış. Sokak lambalarının aydınlatmaya çalıştığı yarı karanlık bir sokakta,hafiften havayı soğutan rüzgarı da arkama alarak şoförün yanına yaklaştım.
-Azıklı köyüne gidecek minibüs bu mu dedim. Minibüsçü:
-Evet bu hocam. Siz köyümüze yeni atanan öğretmen olmalısınız?
-Evet dedim heyecanla.

Araç içindekiler meraklı gözlerle konuşmalarımızı dinliyorlardı. Beyaz,üstünde yük taşımak için takılmış demir korkuluklu,kısmen yaşlandığını belli eden minibüsün önünden geçerek şoförün yanında boş bulunan koltuğa oturdum.Yaklaşık 15-20 dakika süreceğini öğrendiğim köy yolculuğuna artık hazırdım.Yol boyunca köylüler nereli olduğumu,ismimi,ilk atama olup olamadığım gibi sorular sorarak beni tanımaya çalışıyorlardı.Yola çıkalı beş dakika olmuştu ki ilçenin çıkışında polis noktasında kimlik kontrolü için durdurulduk.Bölge ile ilgili her ne kadar terörden dolayı kafamda soru işaretleri olsa da yine de herhangi bir korku,endişe hissetmiyordum.Kontrol noktasından geçip Kurtalan-Batman yolundan sağa sapıp anayoldan bozuk,stabil bir yola girer girmez tekrar bir kontrol noktasında durdurulduk.Bu sefer de askerler bir kontrol noktası oluşturarak yol kontrolü yapıyorlardı.Gece karanlığında kamuflajıyla parlayan bir asker elindeki feneri farı kapatılmış minibüs içine tutarak kimlikleri çıkarmamızı istedi.Kimlik kontrolünün ardından köy yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ettik.Yapılan her kontrol her ne kadar bizim güvenliğimiz için olsa da insanı rahatsız eden,endişeye sevk eden,can güvenliğimizden yana kuşkulandıran bir yanı vardı. 

Minibüs şoförü etrafı açık, köyün tam ortasında, diğer evlerden uzunluğuyla farklı,önünde sanki okul olduğunun anlaşılmasını sağlamak için dikilmiş 2-2,5 metrelik bir bayrak direği olan,taş duvardan yapılmış eski bir binanın önünde durarak “Hocam okul burası, yanında da lojmanı var” dedi.Araçtan indim okulu ve çevrede bulunan evleri ay ışığıyla incelemeye çalışıyordum.Okulun arka tarafında birkaç çocuk karartısı olduğunu fark ettim.Yanlarına giderek köy muhtarının evini sordum.Çocuklardan biri “Muhtar benim babam,ben oğluyum” deyince haydi beraber gidelim dedim. Okulun hemen hemen yüz metre kadar batısında bulunan muhtarın evine vardığımızda çocuk Kürtçe babasına seslendi. Çevremde çoğu arkadaşım Kürt’tü ama çocuğun etrafındaki insanlarla konuşmasından bir şey anlamayınca ilk defa kendimi yabancı bir yerde hissetmiştim. Ellili yaşlarda, esmer, kısa boylu ve kalınca bıyıklı bir adam kapıya çıkınca selam verip kendimi tanıttım. Muhtarın yüzünde mutluluğunu bariz bir şekilde belli edecek bir gülümseme belirdi.Muhtar:”Hoş geldin hocam içeri buyur “dedi sevinçle.

Yarısı toprak diğer yarısı betondan yapılmış iki parçalı evin ortasında evin beton kısmını yaparken kesmeye kıyamadıkları bir söğüt ağacının yanından geçerek dikdörtgen biçimine yapılmış, duvarına televizyon asılmış, yerlerde yastık ve minderler döşenmiş tam bir köy odası diyebileceğimiz, eşyalarla boğulmadan doğallığıyla göze çarpan genişçe bir salona geçerek oturduk. Muhtar hem makamının hem de ait olduğu kültür ve örfünün getirdiği misafirperverlikle benimle ilgilenmeye çalışırken bir taraftan da beni tanımak adına sorular soruyordu. Malatyalı olmam diğer köylülerde olduğu gibi Hacı amca diye hitap edilen muhtarda da sevince neden olmuştu.Kürtçe bilmemem biraz hayal kırıklığına neden olsa da yine de Malatya’nın Siirt’e yakın olması değerlerimizin,adetlerimizin yakın olması anlamına geleceğini hesaplayarak bana sıcak davranıyordu.

O gece muhtar okulun üç yıldır terörden kapalı kaldığını, okula tayini çıkan öğretmenlerin gece yarısı lojmana gelen silahlı teröristler tarafından tehdit edildiğini bu nedenle hiçbir öğretmenin okulda çalışmak istemediğini anlattı yakınarak. Bu durum her ne kadar içimde biraz huzursuzluk yaratsa da birilerinin bazı şeyleri göze alarak bir şeyler yapması gerektiğine olan inancımdan dolayı her ne pahasına olursa olsun okulu açmayı ve köyde lojmanda kalmayı kafaya koymuştum.

Getirilen yemeklerimizi yedikten ve benim için olmazsa olmazım çayımızı da içtikten sonra bana yastık, döşek ve battaniye gibi malzemeleri getirerek yer yatağı hazırladılar. Muhtar ve ailesi bana ilk defa gördükleri bir yabancı gibi değil de yıllardır görmedikleri uzaktan gelen bir akrabaları gibi davranıyorlardı. Bu insanlarla ben de çok iyi kaynaşmış, onları sevmiştim.

Gecenin sessizliğini bozan köpek havlamaları arasında yarın öğrencilerimi ve okulumu görecek olmamın verdiği heyecanla iki elimi başımın altına koyup pencerede yansıyan ayın görkemli görüntüsüne bakarak yatağıma sırt üstü uzandım. Binlerce insanın yer aldığı kalabalık şehirlerden nüfusu 100-150’yi geçmeyen bir köyüne gelip öğretmenlik yapacak olmak bana çok garip gelmişti. Dört yıllık üniversite hayatımda Trabzon’un neresine gidersem gideyim görmeye alıştığım Karadeniz’den sonra Siirt’e alışmam zaman alacaktı. Her ne kadar üniversite hayatıyla ailemden uzak kalmaya alışmış olsam da belki de arkadaşsız yalnız kalacak olmamın da etkisiyle ailemi özleyeceğe benziyordum.
Yaşadığım duygu yoğunluğunu bir kenara bırakıp yorgunluktan küçülmüş gözlerimi kapatarak derin bir uykuya daldım. Kaderimizin bize neler hazırladığını artık zaman gösterecekti.
 

Yazarın Diğer Yazıları