Bir varmış bir yokmuş. Çok olduğunu zanneden harcamış aşı bitirmiş. Az görenler aşı yememiş gözü doymamış. Eli zorda olana koşan kazanmış öbür dünyayı, gözü gönlü görmeyen garibanı anlamamış. Başına gelince Hanya 'ı Konya'yı görmüş. Hep demeden, hiç demeden merdivenden inmeden, taştan kayadan düşmeden, masal, matal demeden, yemiş içmiş gezmiş. Sonunda oturup söylenmiş. Bakalım ne laf etmiş.
Evvel zaman içinde, Kalbur saman içinde… Küçük mü küçük bir köyde, Küçük mü küçük, “Küçücük” bir çiftlik varmış. Ağıldaki tüm hayvanlar bahar gelince coşkuyla otlaklara salınınca mutluluk içinde öyle bir koşarlarmışlar ki; akşam olunca döndüklerinde sahibi Ayşe teyze sütünü sağarken anlarmış. Ama Ayşe teyze çok üzgünmüş Acaba bu kuzularından, oğlaklarından daha kaç tanesi yok olacak, kaybolacak diye… Sevmiş okşamış hepsini...
Her zaman ki coşkuyla otlaklara giden oğlaklar gün içinde iç içe birbirine sokulup öğle arası uyumuşlar yine. İçlerinden bir tanesi erken uyanmış. Otlanmaya başlamış. Otladığı yerin çok yumuşak olduğunu tam hissetmiş ki birden derin bir kuyu olduğunu hissetmesine bile zaman kalmadan düşmüş içine. En alta indiğinde küçük bir genç kızın orda oturduğunu görmüş. Al yanaklı, kiraz dudaklı, kömür karası gözleri olan bu kızın adı Duru Kızmış.
Duru Kız yanında oğlağı görünce o kadar mutlu olmuş ki hemen onu kuyudan açılan kapıdan odaya götürmüş. Yedirmiş, içirmiş. Oğlak çok şaşırmış. O oda da her şey varmış. Duru Kız, oğlak ile sohbet etmeye başlamış. Meğer Duru Kız da önceden kuzuymuş. Oğlak da onun gibi kuyunun suyundan içmesi ile o da çok güzel bir delikanlı olmuş. Onun adı da Yağız oğlanmış.
Yağız oğlan, Duru Kız ile sohbet etmeye başlamışlar ,neden böyle olduklarını düşünmüşler. Duru Kız "bu sudan içenlerin huyları hoş, dilleri hoş muhabbetleri bir hoş olurmuş. Köyümüzde cennet, daha bir bolluk bereketli olurmuş derler ama..." demesi bitmeden;
İçtikleri su dile gelmiş... "Duru Kız, heyecanlandın bilirim ama sen bilmezsin ne çok canlıya ilaç gibi derman oldum. Çok eskiden köyün suyu coşkulu akardı ki tahmin bile edemezsin. Ama öyle bir gün geldi ki bu su bulanık, kötü kokmuş, içilmez olmuştu. Neden biliyor musun? Köyümün halkı her yaptıkları söz, her söyledikleri yalan, her yaptıkları kötülükler beni bu hale getirdi. Hele bir Kadı var ki... Şimdi Yağız oğlan ile artık beraber suyumu berrak hale getirmek sizin elinizde. Vereceğim suyu ilk önce Kadıya götür. O diliyle köylüden kandırıp aldığı kuzuları, oğlakları, buğdayları geri versin demiş. Yalnız testimi kırma. O size hem yol gösterecek, hem de yoldaş olacak." Demiş.
Az gitmişler uz gitmişler varmışlar çağaların oynadıkları, birbirlerini itip kalktıkları “Kadının evine.
Kadı, hayır olup olmadığını anlamadan, sorup sormadan, ellerindeki testiyi de görür görmez "hele gençler sudan verin bir damla içeyim, yanık yüreğimi serinleteyim, yol mu uzun bileyim, belki size derman benimdir hele bir deyin söyleyin " demiş.
Duru Kız ile Yağız oğlan
"Suyumuz bulanıktır ama hep içenler ayıktır. Derman olsun içene işi gücü rast gele, yüzlerini içlerini berrak ede..."demişler.
Kadı içtiği gibi yanındaki marabaları çağırmış.
"Ayşe teyzenin koyununu hemen geri götürün. Fatma teyzeden aldığımız şu kuzularını yetiştirin kendisine..."
Daha birçok aldığını, haraç diye aldıklarını göndermiş.
Kuyuya dönmüşler. Mutlularmış ikisi de. Artık su da bulanıklıktan eser kalmamış. Çıkmışlar kuyudan. Çünkü onların görevleri kalmamış. Tek görevleri mutlu mesut bir yuva kurmakmış. Öyle de yapmışlar. Kırk gün kırk gece düğün yapmışlar…
Gökten üç elma düşmüş. Biri anlatanın başına, biri dinleyenlerin, biri de hak yemeyip kendi hakkını yiyenlerin başına...
Berat BİNGÖLLÜ
Elâzığ Anaokulu
Okulöncesi Öğretmeni