Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde. Develer tellal iken, pireler berber iken, ben bebeğe ninni söyler dururken , oturdum kapı eşiğine. Kapıyı çaldım nerde teyze diye , dedi anası ekmek peşinde , o da yeme derdinde .Çocuğun derdi ekmeği yemek iken , verdim tandırı kaçtım ,al sana hediye. Ekmeği sattım kediye. masalı söyledim size...
Güllerin, sümbüllerin, lalelerin, nergislerin açtığı, kokularının dağların ötesindeki evlerde yaşayan köylere kadar giden cennet gibi köy varmış. Öyle güzel bakarlarmış ki köy halkı çiceklere, gencinden yaşlısına, küçüğünden büyüğüne herkes çiçekle ilgilenirmiş.
Her evin bir çiçek adı varmış. Güllü Ahmet’iler , Laleli Ayşegüller gibi.
O köyden uzak, şehrin tam ortasında, zengin bir aile, bu ailenin her şeye burun kıvıran, her şeyi kötü eleştiren ve büyüdükçe de herkesi kıran bir genç kızları varmış. Adı da Zeynep'miş.
Öyle böyle demeyin, çok uzaklara gitmeyin, herkesi küçük görenler, gün gelir sizleri üzerse, niye böyle diye küsmeyin.
Zeynep'e o gün çok sevdiği arkadaşı bir demet çiçek getirmiş. Kokusuna bütün aile bayılmış. Zeynep hiç ilgilenmeden bırakmış olduğu gibi masaya. Beğenmemiş.
Gece uyumak için odasına gitmiş. Tam uykuya dalmış. Birden odasını bir koku sarmış. Kokuyu hissettiği an kalkmış.
"Nerden geliyor bu kötü koku acaba? Kurtulmalıyım "diye düşünmüş.
"Kurtulman için beni izlemen lazım "demiş küçük yerde duran çanağın içine girmiş.
Çanağın içine girmiş. Az gitmiş uz gitmiş. Siz deyin bir gece ,ben diyeyim bin gece... Varmış varacağı yere. Her yer kuytu gece. Gittiği yer cennet gibi. Miski-i amber kokusu galiba bu demiş. Bu farklıymış. Odasındaki böyle değilmiş ki diye düşünmüş. Kapıyı çalmış. İçeriye buyur etmişler. Vermişler bir üsküre çorba. Bütün kıvırmış.
Manolyagiller derlermiş… Güzel mi güzel, neşeli mi neşeli bir aileymiş. Ailenin hepsi hoş geldin demiş .Beraber bahçeye çiçek ekeceğini söylemişler. Beğendiysen beraber yetiştireceğiz demişler. Zeynep ise üstüne odasında üstüne sinen çiçek kokusundan kurtulma derdinde imiş.
Evin bahçesine manolyalar ekilmiş. Bahar geldi mi bir coşmuş bir coşmuş manolyalar kokusu diğer çiçeklerin kokusunu bastırmış.
Zeynep'in üzerine kokusu sinermiş. Her gün bindir zahmetle çiçeklere su verirmiş. Artık sevdiği kokuymuş manolya kokusu. Manolyaların büyümesini için çok emek harcamış. Aslında tüm çiçekler güzelmiş. Güzel de kokarlarmış.
Manolya ailesi artık evine dönmesi gerektiğini söylemişler. Ona kötü gördüğün her ne olursa olsun, kırdığın her kalp için , kırdığın çiçek dalları olursa manolyaların solacağını söylemişler Zeynep'e… Kokusu sana gelmeyince anlayacaksın hatanı demişler. Bulacaksın… Düzelteceksin...
Çanağa girmiş. Odasına geldiğinde kenara koyduğu çiçekleri hemen su kabına koymuş. Her gösterdiği güler yüzde manolya kokusu etrafa sinermiş, mutlu olurmuş. O günden sonra hiç kimsenin kalbini kırmamış. Çiçekleri çok sevmiş. Anlamış ki küçücükte olsa sevilen şeyi kaybetmemek için her zorluğa katlanılırmış. Mutlaka hayatta sevilen bir şeyin olduğunu anlamış. Yeter ki görebilmek, istemek önemliymiş.
Gökten üç elma düşmüş, biri masalı okuyanın başına, biri de dinleyenlerin başına, biri de çiçekleri sevenlerin başına.
Berat BİNGÖLLÜ
Okulöncesi Öğretmeni
Elâzığ Anaokulu