Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde.Küçük müçük demeden,kim kaçtı ,kim geldi söylemeden, çıktım Harput'un tepesine, Mezre'de kaldın gel desene.
Kovenk,Hüsenik, Mollaköy.Oturmuş dinliyormuş bizim köy. Masal dedim kulak verdi.Hep birlikte toplaniverdi.
Bir varmış bir yokmuş. Çok uzaklarda bir ormanda küçük bir çiftlik varmış. İnsanların hayvanları sevdiği, hayvanların da insanlara güvendiği huzur ve mutluluk dolu bir çiftlik burası. Sabahları ağıllar açıldığında tüm hayvanlar coşkuyla, neşeyle koşup eğlendiklerinden sonra otlaklarda, çayırlarda otlanırlar daha sonra bol bol sütlerini sahiplerine vermek için, sütlerinin sağılmasi için sıralarını heyecanla beklerlermiş.
Bu hayvanların böyle verimli olduğunu gören yakın komşularından biri çiftliklerindeki hayvanlarının neden böyle verimli olmadığını düşünüp dururmuş.
Kurnaz komşu bunu öğrenmek için samimiyet kurmuş olmamış, izlemiş olmamış. Kendi koyunlari ile onları değiştirmeyi düşünmüş. Ama hiç benzer yokmuş. Çareyi çobana gitmekte bulmuş. Belki onda vardır ondan aldıktan sonra koyunları değiştirecekmiş. Gitmiş Çobana
Var varanın, yol gidenin.
Destursuz bağa girenin
Yolum uzun diyenin
Bir nal aldım at için uğur diye
Atı vermedi Yiğit, benimdir diye
Çıktım Kaleye göreyim belki gelir diye
Her Yiğidin yiyişi ayrıdır yoğurdu ne diye...
Kalkmış gitmiş Yiğit bu çobandan yardım istemeye. Gözü ayrı oynar, kaşı ayrı oynar bu adamın. Bakmış Çoban, bundan iyi bir söz çıkmaz diye, düşünmüş. Neyse dinleyeyim hele ne yumurtlayacak diye kulak vermiş kurnaz komşuya.
Dinlemiş bizim Yiğit Çoban. Tam da düşündüğü gibiymiş.
"Senin niyetin hiç hoş değil. Gel biz seni iyi niyetli edelim önce. Sonra zaten arkası gelir evelallah "demiş. Önce sıkılmış, sonra morarmış. En sonunda utancından yerin dibine mi girsem demiş bizim Kurnaz Komşu Çareyi dinlemiş.
"Bizim şu koyunların otlanmayı sevdikleri, arada götürdüğüm ilerde bir yayla var.O yaylanın sahibi bir Dede var. Ama o Dede öyle her zaman çıkmaz. Fakat çıktı da ne hikmettir bilinmez ettiği duadan mıdır nedir, koyunlarım bir süt verir bir süt verir görmen lazım demiş. O Dedenin çıkması için güzel sözler etmen gerek orda. Belli ki senin dilin çok sivri" demiş.
Az gitmişler uz gitmişler. Yokuşu çıkmışlar. Aşağı inmişler.Sağa bakmışlar. Sola bakmışlar. Yok bizim Dede.
"En iyisi sen dilin ile hele bu koyunlarıma tatlı bir şeyler söyle gelir belki " demiş Çoban.
''Kırılsın beliniz neye kaçarsınız Dağlara.
Verdiğiniz bir avuç süt için bizi çileden çıkarırsınız .Allah’tan elim ayağım tutar size kalmamışım. Hele kiminiz eğri, kiminiz arsız, kiminiz dengesiz densiz koyunlar. Gelin hele ne diyeceğim." demiş. Bunu duyan kim gelir yanına.
Dediğini duyan Çoban "neden böyle konuştun ki şimdi koyunlarıma ?"
"Bir o yana bir bu yana kaçıp dururlar ondan."
"Onun da bir adabı vardır. Ben bile kaçmak istedim. Neyse ben bir söyleyeyim bak .Hem Dede gelir. Hem koyunlarım. "
Almış kavalını yanık yanık çalıp söylemeye.
"Kimi al renklim, kimi ak renklim
Hepsi birbirinden bal mı bal meleklerim
Baktıkça sarıldıkça sevdikçe şükür ederim."
Dede gelmiş elinde sopa. Yere vurmuş.
''Destur ''demis."O Yiğit Çoban önce söyleyen kimdi? Önce ağzını düzelt. Korkudan ben bile yanına varamadım. Garibim ağzı olup dili olmayan şu koyunlar ne yapsın. Evlat tatlı dil Yılanı bile deliğinden çıkarır. Senin o ağzına biber sürsem de konusamayasın. Ya düzelt bu bal vereyim. Ya da böyle devam et biber süreyim diline. Sen karar ver"
Kurnaz kendini sanan bizim komşu utana sıkıla almış balını. Varmış koyunlarının yanına. Her sabah koyunlarını otarmaya götürmeden, ağılın kapısını açmadan ağzına Dedenin verdiği balı sürermiş ki ağzından bal aksın.
Tatlı tatlı konuşur olmuş bizim köylü. Maharet tatlı dildeymiş meğerse.
Gökten üç elma düşmüş, biri okuyanın başına, biri dinleyenin başına, biri de diline sahip olanların, dilinden bal akanların başına...
Berat BİNGÖLLÜ
Okuloncesi Öğretmeni
Elazığ Anaokulu