Mehmet GÜLEÇ

28 ŞUBAT, BANA NEYİ HATIRLATIYOR ?

Mehmet GÜLEÇ

Ömrümüz, öyle ya da böyle derken 60 yaşına merdiven dayamış durumda. Dolayısıyla bu gözler az şey görmedi,bu kulaklar az şey işitmedi ve bu ömür az şey yaşamadı. Biz, 2.Osman’ın devrilip boğulmasından yola çıkmayalım ve daha yakını kısa bir hatırlatma yaparak söze başlayalım : Cumhuriyet dönemi darbelerinin anası olan 27 Mayıs 1960 Darbesini, elbet hatırlayacak yaşta değiliz. Fakat, bu darbe ile idam edilen Adnan Menderes’in çizgisinde olduğu söylemleri ile oy toplayan ve bu çizgide siyaset yapan rahmetli S.Demirel dahil nicelerinin, Başbakan-Bakan-Vekil sıfatı ile, bu darbenin bayram olarak kutlandığı 27 Mayıs Törenlerine iştirak ettiğini gördük. 12 Eylül 1980 öncesi NATO ve CIA projeleri gereği kurgulanan gençlik ve toplum ayrışmasını, kamplaşmasını ve hattâ insan katliamını gördük, yaşadık, daha beteri de hurdaya dönmüş bir halet-i ruhuye ile içinden çıktık. ABD’nin “ Bizim Çocuklar’ının mahkemelerinde bayrağı indirip yakan, duvarlara “Kahrolsun Türkiye....” diye yazan hainler ile birlikte ve aynı kefede yargılandık. Buna rağmen büyüklerimiz bize : “ Devlete küsülmez ! ” diye istikamet verdiler.Çünkü, zaten aynı tasın çorbası idiler. Halbuki , bizim küstüğümüz devlet değildi; bizim gönül koyduğumuz, devleti, bir üst akılın kurduğu kumpas ile ele geçiren o’nun bu’nun çocukları idi. Derken, “28 Şubat Dönemi “ denen post-modern darbe devrinden sene-i devriyesi sebebiyle hatırladığımız bir kaç olayı tekrar hatırlatalım: Bu darbenin ilginçliği, hep darbelere muhatap olmuş fakat her nasıl bir kurgu ise tümünden “ Demokrasi Kahramanı” yaftası ile çıkmış Süleyman Demirel gibi birisinin Cumhurbaşkanlığı döneminde gerçekleşmiş olmasıdır.Daha da hilkat garîbesi bir durum ise ; Darbe heveslilerinin, çok basit ve kısa bir operasyon ile devre dışı bırakılabileceği mümkün iken, bunun Cumhurbaşkanlığı makamı aşılamadığı için gerçekleştirilememiş olmasıdır. Bu naçizin ; “ 28 Şubat Post Modern Darbe Dönemi “ denince aklına ilk gelen : - Ülkemin seçilmiş bir Başbakanına ve diğer seçilmişlerine nisbet olsun diye , MGK Toplantısında nöbetçi askerden rakı isteyen bir Kuvvet Komutanın küstahlığı değil, - Bir Tuğgeneralin, bu tip disiplinsiz üstlerine yalakalık olsun diye en az 30 kişinin huzurunda Devletin Başbakanına “ ..P.z.v..k “ demiş olmasına rağmen 4 ay sonra Tümgeneral rütbesine terfi’ ettirilmesi gibi bir kokuşmuşluk değil, - Ülkenin katrilyonlarca zarara sokulmasına sebep olan Banka hortumlamaları değil, - Bütün özgürlüklerin cümle kapısı olan İnanç ve Vİcdan Özgürlüğünün yerle bir edilerek Anadolu’nun yüzbinlerce masum ve günahsız kız çocuklarının sadece inaçları sebebiyle madur edilmeleri, perişan edilmeleri ve ufuklarının karartılması da değil... Aklıma ilk gelenin ne olduğunu işte söylüyorum : 28 Şubat’ın soğuk rüzgârlarının hâlâ esmeye devam ettiği 2001 yılında, Erzurum’da organize edilen “ ŞEHİT ANALARINA ÖVÜNÇ MADALYASI VERME TÖRENİ”ninde, sadece baş örtüsü var diye bir şehit ananın tören alanına alınmaması, onun yerine bu ananın kızının davet edilmesi ve onun da baş örtüsü var diye kabul edilmeyip şehit babasının davet edilmesi şeklindeki rezalet ötesi bir olayı ilk önce hatırlarım. Ve esas hatırladığım ise; burada bu kızımızın, içeri girmekten utanan babasına hitaben ve kameralar huzurunda : “ Baba, sen neden utanıyorsun ! Utanması gerekenler içeride. Sen ve Anam, bu vatana dağ gibi bir evlât verdiğiniz halde, imânımız gereği takındığımız şu başörtülerine kafayı takanlar utansın ve hattâ çatlasın...” Bu anektodu, o günleri unutmuşlara, hatırlamayanlara, bilmeyenlere ve dolayısı ile sağlıklı muhakeme yapmayanlara hatırlatmak istedim.Anlayanlar da anlamayanlar da sağ olsun !!!

Yazarın Diğer Yazıları