Beni ve emsallerimi 1960’lı yılların sonu 1970’li yılların başında İlkokuldan mezun eden öğretmen sayısı 2 idi ve toplam 137 öğrencisi vardı. Kendimden emîn olarak ve kibire sapmadan iddia ediyorum ki; o günün ilk okul mezunları bugünün lise mezunlarından daha donanımlı ve daha bilgili idiler. Bunda elbette günümüzün bu genç nesilleri sorumlu değildir ve sorumlu tutulamazlar. Öğretmenlik mesleğini, en kolay ve en basit meslek haline kimler getirmişse onlar sorumludur. Ve bu sorumlular listesi, 1970 yılların sonuna doğru 3 ayda öğretmen yetiştirenlere kadar dayanır.
Bu acı gerçeği çok güzel ve çok özet bir şekilde izah eden Askerlik yaptığım Eğridir Dağ Okulu Komutanımın dediği gibi : “ …Her ne kadar birileri 3 ayda öğretmen yetiştiriyorsa da esasen 3 ay içinde kabak bile yetişmez. Biz ise maalesef, 3 ayda komutan yetiştiriyoruz. Dolayısıyla bir konuyu 3 kez tekrarlamayacağız. Buna göre ! Ya komutan olursunuz ya da şamar oğlan..!.”
İşte benim aziz ülkemde dershane gerçeği 1970’li yıllardan itibaren tüm bu şartların zorlaması sonucu bu yıllarda belirgin bir şekilde ortaya çıktı ve bugün “…dönülmesi zor bir akşamın ufkundayız….”
Devletin 1 milyona yakın öğretmeni olsun ve 16 milyon öğrenciyi yeterince eğitip öğretemesin. Bundan sonra da, korkunç rakamların ve ciroların döndüğü bir DERSHANE SEKTÖRÜ ortaya çıksın.
Ve bugün, bizatihi kendimin, çocuklarımın ve tüm yakınlarımın da hizmet aldığı dershane gerçeği , maalesef ki; bu ülkenin ve bu milletin bir gerçeği halini almıştır.
Dershanelerin ilel ebed kalmasını isteyenler, bencilliğin ve kör bir çıkarcılığın yörüngesinde takılı kalmış demektir. Çünkü, bu iş artık : “ …Ya devlet başa, ya kuzgun leşe..” halini almıştır.Dershaneler, sınavda başarılı öğrenci çıkarma yarışına girmişler ve bu arada devletin okulları, Milli Eğitimi resmen kabuğa karışmış durumdadır. Devletin herhangi bir okulunda : “ Okulumuz , bu yılki SBS yada YGS sınavında şu sırada şu kadar başarılı öğrenci çıkarmıştır…” diyen bir afişe rastladınız mı ? Fakat dershanelerin önünde ve şehrin ilan tabelalarında boy boy, renk renk en başarılı öğrencilerin kendilerine ait olduğunu gösteren isim listelerinden geçilmemektedir. Bu durumda devletin en yüksek bütçe ayıyarak hizmet verdiğini sandığı okulları ne oluyor ? Daha da öte gidersek; bu ne rezalet ! En mükemmel eğitim ortamı 16 öğrenciye bir öğretmen düşmesi.Ülkemizde de hemen hemen bu oran tutturulmuş vaziyette iken devlet bu yarışta niye yok ? Niye kimse bununla ilgili sorgulama yapmıyor ? Çünkü :
Öyle bir eğitim ordumuz var ki; koca koca makamın sahiplerinin LİDER KİM ? EĞİTİM NE ? ÖĞRETİM NE ? HELAL NE ? HARAM NE ? RİSK ALMAK NE ? ZAFER NE ? BAŞARI NE ? HAK, HELAL,HUKUK ve ADALET UĞRUNA MAKAMI DAHİ RİSKE ETME ERDEMİ NEDİR ? gibi kavramlardan haberi bile yok. Haberi olanlar da riyakârlık çukurunda debelenip durmakta.
Tüm bu acı gerçekler ortada iken YENİ FATİHLERi kim yetiştirecek ve nasıl yetişecek; birisi tarif etsin de lütfen öğrenelim ? Bir Japon, senede 5500 sayfa kitap okurken 5 sayfa bile kitap okumayan öğretmenlerimizin ve bunların yöneticilerinin mi AK ŞEMSETTİN olmasını bekliyoruz ? Cehalet zincirinin ilk halkasını oluşturan ve yine bu Milli Eğitimimizin tezgâhın-dan geçmiş aynı cehaletteki ailelerinden ilk eğitimi almış (alamamış) hiç okumayan, yazmayan ve fakat cep telefonu yada internet manyağı halini almış çocuklarımız mı FATİH olacak ?
Netîce itibariyle ; Dershanelerin tasfiyesini proğlamadan önce Milli Eğitim Ordusuna çeki düzen verilmeli ve okullarımızın üç cümleyi peş peşe doğru bir şekilde yazamayan , konuşamayan ve okuyamayan diplamalı cahiller üreten mekânlar olmaktan sür’atle çıkarılması reformuna ihtiyaç vardı ve dahi var !
Selam, saygı, sevgi ve dualarımızla…