Mehmet GÜLEÇ

Kentleşme, Engelliler, Toplum

Mehmet GÜLEÇ

İlk kentler insanlık tarihi içinde güvenlik kaygısıyla kurulmaya başlanmış, zaman içinde bunun çok daha ötesine geçerek birçok fonksiyonu bir arada barındıran yaşam merkezlerine dönüşmüştür.
 
Bugün kent kavramının tanımlanmasında istihdam yapısı, ekonomik faaliyet, nüfus yoğunluğu gibi çok daha farklı ölçütler kullanılmaktadır.
 
Günümüzde toplum yapısı içinde yerel yönetimlerin giderek artan bir rolü bulunmaktadır.
 
Engellilerin günlük yaşamı açısından ele alındığında bu rol kendini daha da belirgin olarak göstermektedir.
 
Engelliler, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana toplum içinde çok farklı konumlarda bulunmuşlardır.
 
Toplumların kültürel yapıları, inanışları, yönetim anlayışlarına bağlı olarak engellilerin durumları da sürekli değişiklik göstermiştir.
 
Yakın zamana kadar, engelliler ya toplumdan dışlanan ya da toplumdan saklanan bireyler olarak algılanmaktaydı.
 
Yüzyılı aşkın bir süredir, insan hak ve özgürlükleri alanında yaşadığımız gelişmeler, toplumları ve devletleri engelliler konusunda daha özenli olmaya yöneltmiştir.
 
Bu olumlu gelişme, yaşamın farklı düzeylerinde yapılan düzenlemelerde engellilerin de dikkate alınmasını getirmiştir.
 
Özellikle son 10 yıl içinde Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan hak ve özgürlüklere yönelik sözleşmelerde, belgelerde engelliler ayrı maddeler ve hatta özel sözleşme konusu haline gelmiştir.
 
Tüm bunlar engellilerin yaşamlarını kolaylaştırıcı olgular, güvencelerdir. Engellilerin geleceğe yönelik umutlarını artırmakta, yaşama daha güçlü sarılmalarına yardımcı olmaktadır.
 
Ancak üzülerek söylemek zorundayız ki, varlıkları tek başlarına sorunları çözmeye yeterli değildir.
 
Günümüzde engellilerin yaşamının kolaylaştırılması, herkesle eşit koşullara kavuşturulması için birçok düzenlemeye ihtiyaç vardır.
 
Bundan önemlisi, toplumun bütün birimleriyle konulmuş kurallara uyması, standartlara dikkat etmesi konusunda ortak bir mutabakat gerekmektedir.
 
Engelliler her insan gibi kendilerine uluslararası sözleşmelerden, Anayasamızdan, yasalardan kaynaklanan haklarını ve özgürlüklerini kullanabilmelidir.
 
İşte engelliler olarak sorunların gündelik yaşamdaki başlama noktası buradadır. Adı konulmamış bir toplumsal duyarsızlık nedeniyle engelliler, haklarını kullanmaktan mahrum kalmaktadır.
 
Her ne kadar adı konulmamış desek de aslında yapılan, gizli veya açık biçimde engellilere ayrımcılık uygulanmasıdır.
 
Kamuda veya özel kesimde olsun, engellileri dikkate almayan uygulamalarla fiilen bir ayrımcılık yapılmaktadır.
 
Kamu hizmetlerinden yararlanma
 
Avrupa Birliği tarafından 12 Mayıs 2000 tarihinde yayınlanan Engelsiz Avrupa Tebliği’nde “bağımsız hareket ekonomik ve sosyal hayata katılmanın önkoşulu” olarak kabul edilmektedir.
 
Bu önkoşulun gerçekleşmediği durumlarda engelli bireyin kendine tanınan haklardan yeterince faydalanamayacağı özellikle belirtilmektedir.[1]
 
Engelli bireylerin, vatandaşların herkesle eşit koşullara sahip olması, bağımsız bir birey olarak varlığını sürdürebilmesi için yeterli önlemler alınmalıdır.
 
Avrupa Konseyi 2001-2006 dönemine ilişkin Ayrımcılığa Karşı Topluluk Eylem Planı Oluşturulması kararında; konut, ulaşım, kültür, boş zaman etkinlikleri ve spor gibi halka açık mal ve hizmetlere ulaşmada ve bunların sağlanmasında eşitlik sağlanmasını öngörmektedir. [2]
 
Benzeri yaklaşım ve görevleri Anayasamızda ve buna bağlı çıkarılan kimi yasalarda da görmekteyiz.
 
Anayasamız, devletin görevleri arasında şu hususlara yer vermiştir:
 
“kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”[3]
 
Devlet bu görevlerini merkezi ve yerel yönetimler eliyle yerine getirir. Herkesin temel hak ve özgürlüklerinden yararlanma hakkının güvence altına alınmasını sağlar.
 
Üstlenilen bu görevin ne kadar yerine getirdiği ise bir başka tartışma konusudur.
 
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından yaptırılan bir araştırma engellilerin kamu hizmetlerinden yeterince yararlanamadığını ortaya koymaktadır. Engellilerin en fazla gereksinim duyduğu sağlık hizmetlerinden yararlanabilme oranı bile en fazla yüzde 57 düzeyinde kalmaktadır. İkinci sırası ise yüzde 12,27 oranıyla eğitim almaktadır.
 
Aynı araştırmada engellilerin yerel yönetimlerin sunduğu hizmetlerden yararlanabilme olanaklarının da kısıtlı olduğu sonucu çıkmaktadır. Yerel yönetim hizmetlerinden yararlanma engel gruplarına göre yüzde 0,8-1,8 oranında gerçekleşebilmektedir. [4]
 
Son dönemlerde bazı kentlerde iyileşme sağlanmış olsa da ülke genelinde iyimserlik yaratacak bir gelişme yaratılamamıştır.
 
Fiziki çevre koşulları ve konut sorunu
 
Engellilerin haklarını kullanabilmeleri için yeterli fiziksel çevre koşulları ve erişim olanakları mevcut değildir.
 
Engellilerin hizmeti alabilmeleri, haklarını herkes gibi eşit olarak kullanabilmeleri için bunlara erişebilmelidir.
 
Ülke genelinde engellilerin yaklaşık yüzde 3’ü çevrelerindeki bina, sokak, cadde ve yollarda kendilerine uygun düzenlemelerin yapıldığını söyleyebilmektedir. Yine engellilerin toplu taşımadan yararlanabilen kesimi yüzde 4,9’u aşmamaktadır.[5]
 
Temel bir yaşam alanı olması bakımından konutlar da engelliler açısından bir başka büyük sorun alanını oluşturmaktadır. Oysa 3194 sayılı İmar Yasası “Fiziksel çevrenin özürlüler için ulaşılabilir ve yaşanılabilir kılınması için, imar planları ile kentsel, sosyal, teknik altyapı alanlarında ve yapılarda, Türk Standartları Enstitüsünün ilgili standardına uyulması zorunludur (Ek Madde 1)” hükmüyle kesin bir belirleme yapmıştır.
 
Mühendislik, mimarlık yönünden uluslararası ölçütler de dikkate alınarak standartlar konulmuş ve bunlara uyum zorunluluğu getirilmiştir.
 
Buna karşılık, bir engelli konut almak istediğinde beklentilerinin karşılığını bulmakta zorluk çekmektedir. Çoğunlukla oturacağı konutu kendi imkânlarıyla, kendi ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlemektedir.
 
Çalışma alanları da kuralsız yapılaşmanın bir sorucu olarak engellilere kapalı hale getirilmektedir.
 
Eğer mevcut bina yapım standartları tam uygulansa, engellilerin evlerini yeniden yapma zorunluluğu büyük ölçüde ortadan kalkacaktır.
 
2003 yılında Avrupa Konseyi tarafından yayınlanan bir ilke kararında “engellerin herkes için tek tasarım ilkesi doğrultusunda ortadan kaldırılması ve gelecekte ortaya çıkabilecek engellerin önlenmesi yaklaşımı” benimsendiği özellikle vurgulanmaktadır.[6]
 
Daha tasarım aşamasından başlayarak engellileri ve yaşlıları dikkate alan, onların yaşamlarını kolaylaştıran mimari çalışmaların yapılması ve uygulanması her yönüyle yararlı olacaktır.[7]
 
Güvenli yaşam alanları
 
Konutlar, özellikle engelliler için sağlıklı ve güvenli bir yaşam olanı olmak zorundadır.
 
2002 yılında Türkiye İstatistik Enstitüsü tarafından Engellilere yönelik araştırma engelliliğin çoğunlukla sonradan oluştuğuna işaret etmektedir. Örneğin fiziksel ve görme engellilerde bu yüzde 70’in üzerindedir. Sonradan oluşan engelliliğin ana nedeni ise evlerdeki, işyerlerindeki ve trafikteki kazalar olarak karşımıza çıkmaktadır. [8]
 
Araştırmanın sonuçları, binaların konut olsun, işyeri olsun güvenli alanlar olmasının önemi konusunda bizleri uyarmaktadır.
 
Toplu konut yapımının yaygınlaştığını da dikkate aldığımızda konutu, bina ve çevresi olarak değerlendirmeye almamızda yarar bulunmaktadır.
 
Konuttan toplu taşımaya, toplumsal bir varlık olarak yaşantımızı geçirdiğimiz her alanın erişilebilir ve güvenli olmasından sorumlu olanlar öncelikle yerel yönetimlerdir.
 
Haliyle engellilerin bu anlamda yerel yönetimlerden beklentileri bilinçlenmeye bağlı olarak giderek artmaktadır. Mevcut yerel yönetim anlayışlarının bu beklentileri karşılamakta yetersiz kaldığı da bir başka gerçekliktir.
 
Çünkü yerel yönetimler bilinçli veya bilinçsiz bir biçimde yürüttükleri ayrımcı politikalarla engellileri yok saymakta, üretilmeyen hizmetler nedeniyle engelliler toplum içinde görülemeyen, farkında olunamayan ve sorunları toplum bilincine çıkarılamayan bir kesim haline getirilmektedir.
 
Yerel yönetimlere katılım
 
Engellilerin kendi taleplerini dile getirmek ve bunların çözümü konusuna katkı sağlayabilmelerinin de yolları tıkalıdır.
 
Partilerde yer bulamayan, dolayısıyla yerel yönetimlerin karar organlarına seçim olanağı bulamayan engelliler için olanaklar da kısıtlıdır.
 
Kullanabilecekler en önemli yol, kendi örgütleri eliyle sorunlarını iletmek ve çözümleri talep etmektir.
 
Yerel yönetim mevzuatı buna bir kapı açmaktadır, kent konseyleri yapılanması engelliler için bir fırsat yaratmaktadır.[9]
 
Ancak yerel yönetimlerde demokrasi bilinci ve kültürünün eksikliği engelliler için bu fırsatın oluşumuna ve kullanımına geçit vermemektedir.
 
Engelsiz, eşit ve demokratik yerel yönetim anlayışı
 
Sahip olduğumuz hakların, özgürlüklerin kullanımı ve engellilerin durumu açısından tüm bu tespit ve değerlendirmeler bize henüz yapmamız gereken çok işimizin olduğunu anlatmaktadır.
 
Uluslararası sözleşmelere imza atmak, yasalar, yönetmelikler çıkarmak sorunlarımızın çözümünü tam anlamıyla sağlamaktan uzaktır.
 
Çözüme ulaşmakta atılacak ilk adım, demokratik zeminin geliştirilmesi, katılımın güçlendirilmesi en azından mevcut mevzuatın sunduğu olanaklardan yararlanılması olmalıdır.
 
Engellilerin haklarına, hizmetlere erişimlerinin önünün açılması, sağlık, eğitim gibi öncelikli alanlardan başlayarak fiziki engellerin kaldırılması için ortak çalışmalar yürütülmelidir.
 
Engellilerin yerel yönetimlerle ilişkilerinin güçlendirilmesi sağlanmalı, engellilerin toplum yaşamına katılımına katılımı için gerekli koşulları yaratılmalıdır. İlişkilerde nesnel kriterler dikkate alınmalıdır.
 
Haklar ve özgürlüklerin geliştirilmesi, korunması ve işlerlik kazanabilmesi için engellilerin yalnızca hükümetler, yerel yönetimler değil diğer kuruluşlarla da ilişkilerini geliştirmesi yararlı olacaktır. Sorunlar ve konular bakımından ortak zeminleri paylaştığımız, birlikte çözüm üretebileceğimiz başta meslek örgütleriyle birlikte çalışmalar yürütülmelidir.
 
Toplumun engelliler konusundaki önyargılarının değiştirilmesi için yaygın bir bilinçlendirme yürütülmelidir.
 
Dolaylı ve doğrudan ayrımcılık yapılması engellilerin sıkça karşılaştığı bir sorundur. Bu sorunun aşılması bakımından engellilere yönelik yapılacak çalışmalarda, verilecek hizmetlerde bir konuya özellikle dikkat edilmelidir.
 
Engellileri toplumdan ayıran, ayrı gösterecek uygulama ve hizmetlerden kaçınılmalıdır. Kimi yerlerde engelli parkı, engelli otobüsü gibi uygulamalar gündeme gelmektedir. Oysa yapılması gereken engellileri toplumla bir arada tutacak, kaynaştıracak yol ve yöntemlerin izlenmesidir.
 
Engellilerin tüm hizmet ve haklardan eşit vatandaşlar olarak yararlanabilmesinin koşul ve gereklerini yerine getiren bir yönetim anlayışı izlenmelidir.
 
Ortak hedefimiz engelsiz, eşit ve demokratik bir dünyanın kurulması olmalıdır.
 
·         Konutların dış ve iç tasarımında “uyarlanabilir ve tam erişilebilir konut” kavramından hareket edilmeli, çalışma alanları ergonomik yönden engellilerin de kullanabileceği biçimde düzenlenmelidir.
 
·         Eğitim, sağlık, hukuk hizmetlerinden yararlanabilmek için bina girişleri, katlar arasında ulaşım, koridorlar, kapılar vb. gibi iç düzenlemelerde engellilerin, yaşlıların kullanım ve erişimine dikkat edilmelidir.
 
·         Tiyatro, konser, sergi ve sinema salonları gibi kültürel ve sosyal yaşamda önemli yer tutan, alış veriş merkezleri gibi günlük yaşamdaki ihtiyaçların karşılandığı ortak kullanım alanlarında engellilerin ulaşım ve erişimine uygun düzenlemeler hızla sağlanmalıdır.
 
·         Toplu taşıma sistemine ağırlık verilmeli ve bunlardan yararlanabilmenin asgari koşulları oluşturulmalıdır. Duraklar, istasyonlar, iskeleler ve bunlardan araçlara biniş inişler için gerekli donanım ve önlem alınmalıdır.
 
·         Şehir içi ulaşımda sinyalizasyon sistemleri, sesli uyarıcılarla desteklenmeli, geçitler uygun hale getirilmelidir.
 
·         Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü tarafından konulan kriterler açısından da sağlıklı bir kent haline gelebilmek için temiz, güvenli, yüksek kalitede fiziksel çevre oluşturulmalı; herkesin temel ihtiyaçları karşılanmalı, herkes tarafından ulaşılabilen ve yeterli düzeyde halk sağlığı ve bakım hizmeti verilmelidir.
 
·         Yerel yönetimler, meslek birlikleri ve engelli örgütleriyle ortak platformlar oluşturularak, düzenlemelerin yaşama geçirilmesi ve uygunluğunun denetlenmesi sağlanmalıdır.
 
·         Kent yaşamının düzenlenmesinde, kent içi yapılaşmada, ortak alanların kuruluşunda engellilerin de görüşlerinin alınmasına özen gösterilmelidir.
 
Bu listeyi uzatmak, belirgin konularda ölçüler vermek mümkündür.
 
Bir engelli örgütü olarak, bize düşen görev, sorunlarımızı aktarmak, beklentilerimizi dile getirmek ve hayat anlayışımız içinde bir yaklaşım sunmaya çalışmaktır.
 
Engellileri toplumunla buluşturan, bir arada tutan, birlikte yaşama kültürünü zenginleştiren bir yaklaşım, kentleşmede egemen olmalıdır.
 
Engellilerin de katılımıyla belirlenmiş standartlar, yasa ve yönetmeliklerle uyulması gereken kurallar haline dönüştürülmeli ve ortak kurullar eliyle etkin biçimde denetlenmelidir.
 
Engellilere sağlanan kolaylıklar bir ayrıcalık ve ayrımcılık olarak görülmemeli, hayatın sunduğu olanaklardan, doğuştan sahip olduğumuz haklardan eşit biçimde yararlanabilmemiz için fırsat eşitliğinin sağlanmasının gereği olarak ele alınmalıdır.

Yazarın Diğer Yazıları