26 Ağustos 1922 sabahı gün ağarırken topçumuzun Kocatepe’den açtığı ateşle başlayan Büyük Taarruz, 9 Eylül’de bayrağımızın Hükümet Konağı ve Kadıfekale’de dalgalanmasıyla amacına ulaştı; vatan topraklarımızı işgalcilerden temizlemek, bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü kazanmak için başlattığımız Millî Mücadele zaferle sonuçlandı. 15 Mayıs 1919’da Pan-Helenist Büyük Yunanistan hayaliyle İngiliz ve Fransızların desteğiyle İzmir ve çevresini işgale başlayan Yunan ordusunun hezimeti, aslında Batı emperyalizminin lideri konumundaki Büyük Britanya Başbakanı Lloyd George ve şürekasının yenilgisi anlamına geliyordu. Mustafa Kemal Paşa’nın komutasındaki Türk askerinin bu muhteşem zaferi, sadece Yunanlılara değil, taşeronluğunu yaptıkları İngiliz emperyalizmine vurulan ağır bir darbeydi.
Mustafa Kemal Dumlupınar zaferinin ardından komutanlarıyla durum değerlendirmesi yaptı ve askeri birliklerimize bu harekâtın anlamını bir kere daha belirten tarihi emrini emrini iletti: “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir; İleri !” Türk askeri ve şanlı süvarilerimiz kaçabilen Yunan askerlerinin yaptıkları mezalimi, kentleri yakmalarını engellemek için onlarla adeta yarışıyordu. Mehmetçik 450 km.lik yolu uçarcasına aştı.
9 Eylül’de İzmir semalarında dalgalanan Türk bayrağı, Cihan Savaşının galiplerinin, taşeronlarının ve yerli işbirlikçilerinin, Türklere bu topraklarda var olma imkânı tanımayan projelerinin tarihin çöplüğüne atıldığını ilan ediyordu. Lloyd George yenilgiyi kabullenmek istemedi. Mustafa Kemal ve askerlerine karşı İngiltere olarak savaşacak bir ordu oluşturmak maksadıyla müstemlekeleriyle temasa geçti; ancak hiçbiri hatta kendi ülkesi asker vermeye razı değildi, herkes barış istiyordu. Bu yenilgi onun siyasi hayatının sonunu getirdi, siyasetten çekildi.
Millî Mücadele çok zor şartlara rağmen kazanıldı. Mondros Mütarekesi Osmanlı Devletinin savaşın galiplerine teslimi anlamına gelen hükümler içeriyordu. Eğitim kurumlarında son çeyrek asırda yetişen halka rehberlik yapacak nitelikte çok kaliteli, vatansever, millî duyguları yüksek bir neslinden yarıya yakınını savaşta kaybetmiştik, yerleri boş kalmıştı. Halk yorgundu, umutsuzdu, savaş döneminde daha da yoksullaşmıştı; çeşitli salgın hastalıklar karşısında çaresizdi. Karabekir’in başında olduğu 15. Kolordu dışında nizami bir askeri birlik kalmamıştı. Mustafa Kemal bu şartların farkındaydı. Rauf Bey, Ali Fuat, Karabekir ve Refet Paşa’lar Erzurum’da mücadele kararı verirken kendisini lider olarak tanıdılar, çevresinde toplandılar. Erzurum ve Sivas Kongreleri, Heyet-i Temsiliye, BMM’nin Ankara’da toplanması Millî Mücadeleye sosyolojik anlam kazandıran merhalelerdir.
Mustafa Kemal üstün yöneticilik nitelikleriyle bu çetin süreci başarıyla yönetti. Büyük Zafer’den bir yıl önce O’nun Başkomutanlığında kazandığımız Sakarya Savaşı tam anlamıyla muhteşem bir direniş destanıdır. İki ay önce Kütahya-Eskişehir cephesinde yenilgiye uğrayan, asker mevcudunun yarıya yakınının silahlarıyla firar ettiği bir ordunun, bu kadar kısa sürede toparlanıp Ankara’yı almak coşkusuyla saldıran Yunan ordusunun Polatlı-Haymana hattında durdurulmasının, 22 gün ve gece süren meydan savaşının kazanılmasının baş mimarı Mustafa Kemal’dir. Dündar Taşer’in belirttiği gibi Sakarya zaferi Viyana önlerinde başlayan Türklüğün çekiliş sürecinin durdurulup sarkacı tersine çeviren bir başarıdır.
Sakarya ve Dumlupınar zaferleri 9 Eylül’de İzmir’de göndere çekilen bayrağımızla taçlandırıldı. Mudanya ve Lozan’a giden süreci başlatan siyasal bir olgu haline geldi. Şu gerçeği artık herkesin görmesi gerekir; Millî Mücadele başarıyla sonuçlanmasaydı günümüzde Filistin halkının yaşamakta olduğu trajedinin benzeri Anadolu ve Trakya’nın Türk halkına uygulanacaktı. Sevr bu niyetin ilk adımıydı. Gladstone’dan Lloyd George’a kadar çok sayıda İngiliz siyasetçisi Türklerin Anadolu topraklarından çıkarılıp geldikleri Türkistan’a gönderilmelerini, buralara asli sahipleri olan Rumların ve Ermenilerin yerleştirilmelerinin gerektiğini açıkça savunuyordu. Türklerin medeniyet düşmanı ilkel bir kavim olduğunu iddia ediyorlardı. Batı‘nın her dönemde şımarık çocuğu Yunanlılar ve Kilise taşeronluğa zaten hazırdı. Anadolu’da Filistin faciasının benzeri yaşanmadıysa, millî kimliğimizle vatan topraklarımızın üzerinde onurumuzla özgür ve bağımsız yaşayabiliyorsak bunu Mustafa Kemal ve mücadele arkadaşlarına borçluyuz; onları bir kere daha hürmetle, muhabbetle, şükranla selamlıyoruz, ruhları şad olsun.
Bu yazı daha önce Sn. Nuri GÜRGÜR'ün Sosyal medyasında (Facebook) yayınlanmıştır.