Hamas’ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye'nin İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak üzere geldiği Tahran’da, kaldığı Devrim Muhafızları’nın koruması altındaki eve atılan füzenin patlaması sonucu şehit olması, Gazze’de aylardır devam eden savaşın seyrini muhtemelen değiştirebilir. Çünkü bu suikast sonucu sadece Hamas önemli bir liderini kaybetmekle kalmıyor; İran kendi başkentinde Hamas liderini korumaktan aciz bir görüntü vermiş oluyor. Kısacası İsrail bu atışla hem Hamas’a hem de onun en önemli destekçisi İran’a etkisi yıllarca sürebilecek çok ağır bir darbe vurmuş oluyor.
Netanyahu belli ki ABD’de sadece Kongre’de ayakta alkışlanmakla kalmadı. Başkan, başkan adayları ve yetkili yöneticilerle özel görüşmeler yaparak, dokuz aydır sürdürdüğü savaşı, belirlediği yeni bir alana doğru genişletebilecek esaslar üzerinde mutabakat sağladı. Bunun ilk etkili adımı niteliğindeki suikastın hazırlıklarının tamamlandığı haberini alır almaz ziyaretini keserek ülkesine döndü, düğmeye bastı.
İran beklenen tepkileri gösterdi, saldırıya etkili karşılık verileceğini açıkladı. ABD bu çatışmada nerede durduğunu belirtecek nitelikte bir açıklama yaparak İsrail’i koruyacağını ilan etti. İran bu sinsi ve ahlâksız saldırıya karşı ne yapacak, İsrail’in kışkırtmasına karşı Kasım Süleymani suikastında yaptığı gibi altı boş tehditlerle yetinecek mi? Bölgede halen İsrail’in karşısında Türkiye ve İran dışında direnebilecek güçlü bir devlet kalmadı. Yıllardır Washington’u ikna ederek, nükleer bir tehdit olduğuna inandırarak İran’ı etkisiz hale getirecek bir operasyon yapmak istiyor. Hamas’ın siyasi büro şefini Tahran’da vurması kurnazca düzenlenen bir eylemdir. Şimdi pusuya yatmış beklerken bundan sonrasını İran’ın tavrı belirleyecektir.
1948’den beri dünyanın her yerinden gelip toprak satın alarak Filistin’de devlet kurmak isteyen Yahudiler ile Araplar ve Filistin halkı arasındaki ilişkilerde hep böyle olmadı mı? Taraflar satranç oynasalardı İsrail karşısındakileri sürekli mat eden taraf olurdu. Sözde her biri devlet olan, askeri gücü yani ordusu bulunan Mısır, Suriye, Irak ve Ürdün derme çatma paramiliter bir güç olan İsrailliler karşısında tutunamadılar. Filistin halkı bu sözde devletlerin lafına güvenerek, Birleşmiş Milletler’in barışı sağlamak üzere yaptığı ve aslında İsrail’e bırakılandan daha geniş bir alanı içeren teklifi kabul etmedi; Filistin’in tamamını istedi. Sonrasında özellikle 1967’de nelerin yaşandığını hepimiz biliyoruz.
İsmail Haniye 1953 yılında bir sığınma kampında dünyaya geldi. Yetenekleri sayesinde iyi bir eğitim aldı. Gazze’deki İslâm Üniversitesinde okudu. Burada İhvan yandaşı öğrenci kuruluşunun başkanlığını yaparken, direnişçi eylemlere de katıldı. Hamas’ın kurucu lideri olan Şeyh Ahmet Yasin’in 2004 yılında İsrail istihbaratı tarafından öldürünceye kadar sekiz yıl özel kalem müdürlüğünü yaptı, halkının güvenini kazandı.
Filistinliler iki binli yıllara girilirken Gazze’de yaşayanlarla Batı Şeria’dakiler arasında ikiye bölündüler. Filistin yönetimi başkanı Mahmud Abbas 2007 yılında Haniye’yi Başbakan olarak atadı. Ancak Gazze’de Hamas’ın seçimleri kazanması sonucu iki grup arasındaki ihtilaf derinleşti. M.Abbas Haniye’yi görevinden aldıysa da kararı kabul etmedi ve 2012’ye kadar bu sıfatı kullandı. 2007 yılında Halid Maşal’ın yerine Hamas Siyasi Büro Başkanı oldu.
Arap devletlerinin çoğu Hamas’ı İhvan’ın bir kolu olarak gördüler ve güvenmediler. Özellikle yönetim kademelerini seçimle oluşturmaları işlerine gelmiyordu. İsrail’in 2010’dan sonra Gazze’ye uyguladığı ambargoya ilgisiz kaldılar. Katar ve BAE’leri dışında yardım eden olmadı. İsrail sadece ambargo uygulayarak halkı aç bırakmaya çalışmıyor, sık sık baskınlar düzenleyerek tutuklamalar yaparak bölgeyi yaşanamaz hale getirmek istiyor, bu nedenle 7 Ekim’deki “Aksa Tufanı” adı verilen baskını çokları sabır taşının çatlaması olarak gördü.
Anadolu’da çok bilinen bir söz vardır ; “itle dalaşmaktansa çalıyı dönmek daha evlâdır” derler. İsrail’in 9 aydır aralıksız sürdürdüğü saldırıların yol açtığı tabloya baktığımızda bu sözün hikmetini daha iyi anlıyorum. Hamas’ın karar yetkisine sahip liderleri bu operasyon kararını verirken ne düşünüyorlardı? İsrail bu tarz bir eylemin altından kalkamayacak mıydı? Müslüman toplumlar kendilerinin de başarılı olduğunu görüp yeni bir diriliş hamlesiyle ayağa kalkar mıydı? vb bir çok soru.
Diğer tarafta Gazze’nin ve halkının halleri içler acısı; elli bine yakın kadın ve çocuk vahşice katledilmiş, ayakta sağlam bina kalmamış, insanların yarına sağ çıkacaklarına dair umutları tükenmiş, bu insanlık dışı tabloya çokları bakmak bile istemiyor?
İsmail Haniye şüphesiz kendisini davasına adamış bir kahraman; yüreği cihad yapmakta oluşuna zerre miskal şüphe taşımayacak kadar kendinden emin, huşu içerisinde şühedaya katılmayı arzuluyor. Üç oğlunun, dört torununun, altmışa yakın akrabasının bu kafileye katılmalarına şükrediyor, hepsine ayrım gözetmeksizin kendi halkı olarak saygı ve muhabbet duyuyor. Fakat böylesine bir ruh asaletine sahip oluşu 7 Ekim eylemini doğru ve yerinde kılmaya yeterli oluyor mu? Bu tablonun geneline bakıldığında keşke biraz daha sabırlı olabilseydik, Netanyahu denilen bu azgın ve kudurmuş ite fırsat vermemek için çalıyı dönmeye çalışsaydık diye düşünenler de elbette vardır.
Bu yazı daha önce Sn. Nuri GÜRGÜR'ün Sosyal medyasında (Facebook) yayınlanmıştır.