Op. Dr. M.Cem PARMAKSIZ

PREEKLAMPSİ NEDİR? 1-

Op. Dr. M.Cem PARMAKSIZ

Preeklampsi, gebeliğin 20. haftasından sonra artmış kan basıncına proteinürinin eşlik etmesi şeklinde tanımlanır. Preeklampsi insidansı, değişiklik göstermekle beraber gebeliklerin yaklaşık %6 ila 10’u civarındadır.

Preeklampsi anne ve  bebek için ciddi morbidite ve mortalitenin eşlik ettiği bir sağlık problemidir. Gelişmiş ülkelerde maternal mortalitede belirgin düşüşe rağmen preeklampsi, hala gebelik sırasındaki ölümlerin en sık nedenlerinden biri olmaya devam etmektedir. Gebeliğe bağlı hipertansiyon kanama ve enfeksiyonla birlikte maternal morbidite ve mortalitenin en sık rastlanan üç nedeninden biridir. Preeklampsi genellikle geç ikinci trimester ve üçüncü trimester dönemlerinde görülmekle birlikte çok erken gebelik dönemlerinde özellikle renal

ve plasental alanlarda patofizyolojik değişiklikler görülmüştür.

Gebeliğin başlangıcında kan basıncı normal olan bir kadında 20. gebelik haftasından sonra yapılan tansiyon ölçümünde 140mmHg veya daha yüksek sistolik kan basıncı ve 90 mmHg veya daha yüksek diastolik kan basıncı olması hipertansiyon olarak tanımlanmıştır. Bununla birlikte  idrarda protein ölçümünün 300 mg/dl ve üzerinde saptanması preeklampsi tanısını koymak için yeterli kriterlerdir. Eskiden ödem de tanısal bir kriter iken günümüzde tüm gebeliklerde saptandığı için tanı kriteri olmaktan çıkarılmıştır.

PREEKLAMPSİDE RİSK FAKTÖRLERİ

 

 Preeklampsinin gelişiminde pek çok risk faktörü tanımlanmıştır. Bunlar;

1) Önceki gebeliklerde preeklampsi veya eklampsi öyküsü

2) Ailesinde preeklampsi-eklampsi  öyküsü olması

3) ilk gebelik

4) Siyah ırk, kalıtım

5) Çoğul gebelik

6) Obezite

7) Diabet varlığı

8) Kronik hipertansiyon

9) 20 yaşından genç ve 40 yaşın üzerinde olmak

10) Düşük sosyoekonomik yapı

PREEKLAMPSİDE YAKLAŞIM NASIL OLMALIDIR?

1. Gebeliğin oluşturduğu hipertansiyonun kesin tedavisi doğumdur. Doğum dışındaki bütün tedavi ve yaklaşımlar semptomatiktir ve altta yatan patolojiye

yönelik değildir.

2. Bu olayda iki hasta vardır, anne ve fetus. Doğum tek kesin tedavi yöntemi

olduğundan, her zaman anne açısından tercih edilecek tedavi yöntemidir. Ancak, fetus açısından değerlendirdiğimizde, gebeliğin erken sonlandırılması her zaman fetusun yararına değildir. Dolayısıyla kesin tedavi olan doğumun zamanlamasına, anne ve fetusun çıkarlarını değerlendirerek karar verilmelidir.

Gebeliğin uzatılmasının anne açısından bir faydası yoktur, tek faydası fetüse yöneliktir. Ana hatlarıyla fetusun tehlikede olduğu Ağır preeklamptik  gebelerde,

fetusu düşünmeden maternal endikasyonla gebelik sonlandırılmalıdır. Hafif preeklamptik  gebelerde ise, fetusu düşünerek yakın takiple, gebeliğin miadına

kadar devamına olanak sağlanabilir.

3. Gebeliğin oluşturduğu hipertansiyon sistemik bir hastalıktır. Vücudun tüm organ ve sistemleri etkilenmektedir. Ağır gruptaki gebelerde anne hayatı ciddi tehlike altındadır. Bu durum, obstetrik acil bir durumdur ve gebeler yoğun bakım

gerektiren, ciddi olarak hasta kişilerdir. Kesin tedavi doğum olmakla birlikte, doğumun kendisi hastanın genel sağlık durumunu düzeltmez. Dolayısıyla  hastanın klinik ve laboratuvar durumunun tüm detayları ile ortaya konulması ve

hemodinamik dengenin sağlanması gerekir.

HAFİF PREEKLAMPSİDE YÖNETİM:

Bu grupta altta yatan patoloji hafiftir.

Annenin hayatı ciddi tehlikede değildir.

Gebeliğin devamı anneyi ciddi riske atmayarak, bebek için zaman kazandırır.

38 hafta üzerinde doğum gerçekleştirilmelidir. Gebeliğin 40 haftayı aşmasına

izin verilmemelidir.

♦ Öncelikle  vaginal doğum tercih edilen doğum şeklidir.

Takipte yatak istirahati ve hastanede takibin yararı gösterilememiştir.

Antihipertansif tedaviye gerek yoktur.

Antenatal takipte:

- Evde hergün kan basıncı ölçümü

- Haftada 2 kez dipstik ile idrarda proteinüri takibi

- Haftada bir kere, kanda ürik asit, ALT,AST, bilirübin ve tam kan sayımı

- Fetusun gelişimi, amnion sıvı miktarı ve fetal iyilik hali yakından takip edilmelidir. Fetal endikasyon doğarsa doğum gerçekleştirilmelidir.

Doğumdan 6 hafta sonra kan basıncı normale dönmüyorsa, hipertansiyon etyolojisi açısından araştırılmalıdır.

 

İLAÇLAR

1- Antihipertansifler:

Antihipertansif tedavide amaç, kan basıncının güvenli, kabul edilebilir sınırlarda (sistolik 160 mmHg’ nın, diastolik 110 mmHg’ nın altında )tutulmasıdır. Hipertansiyon tedavisinde dikkat edilecek husus, maternal serebrovasküler hasarı ve konjestif kalp yetmezliğini önlemek ve ayrıca serebral perfüzyonu ve uteroplasental kan akımını yeterli düzeyde tutmaktır. Kan basıncındaki ani yükselme (diastolik > 120 mmHg ), intraserebral kanama, hipertansif ensefalopati, akut böbrek yetmezliği, konjestif kalp yetmezliği,ventriküler aritmi ve plasenta dekolmanına neden olabilir.

2- Antikonvulsif İlaçlar:

MgSO4 konvulsiyon proflaksisinde kullanılan en önemli ajandır. MgSO4’ ın periferik nöromüsküler blok ve santral antikonvulsif etkisi olduğu ileri sürülmektedir. Magnezyum terapötik düzeylerde endotel hücrelerinde prostosiklin yapımını artırır ve kalsiyuma karşıantagonistik etkiye sahiptir. İntravenöz bolus şeklinde uygulandığında geçicihafif bir antihipertansif etkisi vardır. Ayrıca uteroplasental arterlerde vazodilatatör etkisinin olduğu da bildirilmiştir. MgSO4, nöromüsküler plakta asetilkolin salınımını engeller veya kalsiyum yerine geçerek membran potansiyelini etkiler ve bu yolla terapötik etkisini oluşturur. MgSO4’ ın önerilen tedavi edici düzeyi 4.3-8.4 mg/dl’ dir. Serum düzeyi 9mg/dl’ nin üzerinde olduğunda, Mg toksisitesi riski vardır. Sıcaklık hissi, kas

zayıflığı, somnolans hali, konuşma güçlüğü, Mg toksisitesinin erken semptomları olup, serum Mg düzeyi 9-12 mg/dl’ de gözlenir. Serum Mg düzeyi 15-17 mg/dl’ de kas paralizisi, solunum durması, 30-35 mg/dl’ de kalp durması gelişir. Bu nedenlerden ötürü MgSO4 tedavisi, kan düzeylerinin kontrolü ile uygulanmalıdır.

 

Jinekolog Op. Dr. M. Cem PARMAKSIZ

Elazığ Özel Hayat Hastanesi

                          0 544 713 40 55

 

 

Yazarın Diğer Yazıları