Çoğu zaman zihnimi kurcalayan, beni düşünmeye, muhakeme yapmaya sevk eden ve en önemlisi hayatıma yön veren pek çok veciz söz vardır. Bu kelâm sahiplerinin eserlerini veya hayatlarını hatırlamaktan ziyade, sözleri ile anımsar ve anarım… Bu anlamda iki önemli şahsiyetin hayatımda apayrı bir yeri olduğunu itiraf etmeliyim. Fazlasıyla etkilenmiş olmalıyım ki, farkında olmadan zihinsel rotamın bu ismeler tarafından çizildiğini sonradan fark etmişimdir. Felsefi açıdan ruhumu besleyen; Alev Alatlı ve inanç dünyamı şekillendiren; üstat Necip Fazıl… Hani ‘Otuz Yıl’ şiirinde der ya; “Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum, gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum…”
***
‘Adalet’, kuşkusuz günümüz toplumlarının özlemini çektikleri ihtiyaçlarından birisidir. Zaman değişse de, üzerinden asırlar geçse de anlamını yitirmeyen ve her çağın düsturu olan bazı veciz sözler adeta kılavuz gibidir. Örneğin Hz. Ömer’in adalete dair El Eş’ari’yi mükellef kıldığı; “… Adaletten asla taviz verme ki, zayıfların ümitleri kesilmesin, yüksektekilerin ise kayrılma ümitleri çoğalmasın” talimatı ufuk açıcıdır. Bu manada İbn-i Haldun’un; medeniyetin ancak adaletsizlikle mahvolacağını haykırması, Konfüçyüs’ün; devlet hazinesini adalet kavramı ile ilişkilendirmesi, Gandhi’nin; adaletsiz rejimin yıkılmaya mahkûm olacağına dair hükümde bulunması ve Landor’un; adaletsizliği, adaletin gecikmesine dayandırması gibi tecrübe ile de sabit olan pek çok vecizleri mevcuttur.
***
Konu adalet olunca Alatlı’ının o meşhur cümlesini zikretmemek şüphesiz haksızlık olur. Zamanın birinde devlet erkânının da hazır bulunduğu bir ortamda kürsüden adeta bir manifesto niteliği taşıyan; “her yasal olan hak, helal değildir” cümlesi, her daim geçerli olabilecek bir hakikate atıfta bulunmaktaydı. Aslında Alatlı’nın başka eser üretmesine, başka söz söylemesine de ihtiyaç yok! Bu sözü ve tespiti, onun bir ömür hayırla yâd edilmesine kifayet eder zaten… Ancak yasalar veya mahkeme marifetiyle hakkın tesis edilmesine işaret eden bu hüküm, bence eksiktir! Resmiyete teşmil olamayan ve sadece insanların vicdanlarına havale edilen haksızlıkların giderilmesi mümkün olabilir mi diye sormaktayım şimdi kendime… Sorunun özü aslında şudur; genel anlamda kültür, bireysel anlamda ise kimlikle iltisaklı ve irtibatlı gayri ahlaki pek çok davranış, yaslarla nasıl engellenebilir?
***
Adaletin nasıl tesis edilebileceği hususunda şimdi gel de çık işin içinden! Yasayla mı, vicdanla mı? Demem odur ki, başörtüsü yasağı bir zamanlar kâbustu ve yasaldı. Ancak adil değildi. Hele helâl, hiç değildi! Şimdi siyaset ve medya şarlatanları tarafından ısıtıp ısıtıp servis edilen, haddi zatında yasal hükmü de kalmayan bu dayatmalar, hangi vicdanın muhakemesine ve merhametine bırakılabilir? Sosyal düzendeki aksaklıkların, ahlaki yozlaşmanın, eğitimdeki defoların ve dahi ekonomideki manipülasyonların gerekçelerini başörtüsünde aramak veya bununla ilişkilendirmek hangi muhalif mantıkla izah edilebilir ki? Haber alma hakkını şahsi egolarına kurban ederek zaman çalan medya şarlatanlarını ve bu tür çarpık muhaliflikleri ile ülkenin gündemini tıkayan siyasileri, olmayan vicdanları ile baş başa bırakalım derim, lakin çözüm değil! Ezcümle; türbanın veya başörtüsünün tv programlarının veya ideolojik muhalifliğin malzemesi yapılarak araçsallaştırılması ne evrensel hukukla, ne de vicdanla açıklanabilir!
***
Türbanlı adalet dağıtıcılarının vereceği karardan endişe duyduğunu ilan eden o fikri, fayda sağlar mı diye sorgulamaktan hicap duymayanların aslında kendilerini sorgulamaları gerekir! Hidayete ermeleri mümkün görünmeyenlerin en azından vicdan saatlerinin behemehâl veya otuz yıl geçmeden yeniden ayarlamalarını tavsiye etmekten başka bir yol akla gelmiyor. Zamanında yasal kılıf aranmış ve bir şeyler uydurulmuştu. Lakin artık bulunamıyor. Bulunsa da bu toplumun vicdanında helal olarak kabul görmüyor. Diretmenin anlamı yok… Israrcı olunursa bu toplumun vicdanında mahkûm olunur ve adalet terazisinin sağ kefesi bir daha kalkmamak üzere dibe vurur…
Değerli okurlarım, akademik çalışmalarım nedeniyle kısa bir süreliğine yazmaya ara vermek mecburiyetindeyim. Yeniden buluşmak umuduyla…