Artık Büyükşehir Taraftarıyım! - Prof. Dr. Mustafa YAĞBASAN

Artık Büyükşehir Taraftarıyım!


Yazının başlığını okuyan, herhangi bir ilin Büyükşehir Belediye spor kulübünün taraftarı olduğumun zannında olacaktır. Kastım bu değil elbet! Hatırlanırsa daha ilkyazımızda arada bir yerel mevzuları da gündeme taşıyacağımızın sözünü vermiştik. Sırası gelmiştir diye düşünürüm.

***

Gelelim mevzuya. Büyükşehir olmaya oldum olası hep karşıydım. Metropol bir şehir olmanın korkusu vardı hep içimde, ürkütürdü beni… Kaybolmaktan, yitip gitmekten endişe ederdim. Dayanışmanın, tanışıklığın, komşuluğun ve dostluğun yok olacağı ihtimali ürpertmiştir hep beni. Haksız da değilim. Betonlaşan yürekler, hayalsiz balkonlar, asfalt caddeler vs. Oysa küçük şehirler öyle mi? Şehriniz küçüktür ama dünyanız devasadır… Şehirler aynı zamanda dinamiktir. İnsan gibidir… Ancak büyüdükçe kozmopolit bir hal alır, banallaşır, sanallaşır ve naifliğini yitirir. Lakin bilinmektedir ki küçük şehirdekilerin Büyükşehir sevdasında olmalarının nedeni, hadiseye ‘maddi’ perspektiften bakmalarıdır. Merkezi bütçeden gelen kaynakların görece fazla olacağı ihtimali kuşkusuz bu düşünceyi tetiklemektedir. Oysa şehrin büyüğü küçüğü olmamalı! Olsa olsa şehirlerin (fiziki anlamda) estetik veya berbat görüntü arz edeni olabilir. Zira öyle Büyükşehirler vardır ki büyüdükçe şehir olma vasfını yitirmiştir. Adı vardır, kendisi yoktur!

***

Şimdi fikrimi değiştirdim. Büyükşehir olma taraftarıyım artık. Zira şehirleri insanlar imar eder, hayalleri, ufukları ve düşünceleri de şekillendirir. İsterseniz hem Büyükşehir olup fiziki olarak gelişebilir hem de özünüzü koruyabilirsiniz. Büyürken sadeliği koruyabilmenin de mümkün olabildiğini görebilmek şaşırtıcı bir durum aslında. Bu kanaatin bende oluşmasında taşra şehirlerinin etkisini inkâr edemem doğrusu. Mesela; Erzurum, Gaziantep, Kahramanmaraş ve Malatya gibi… İsterseniz bölgemizden, Malatya’dan bahsedelim biraz. Belki nasipleneler olur! Malatya Büyükşehir statüsü kazanalı 3-5 yıl oldu. Daha da büyümekte ısrarlı. Büyüyor da… Şehirdeki değişimi ve dönüşümü hayretle izliyorum. Zira büyüdükçe özünü kaybeder endişesi taşıyordum. Aksine tam tersi oluyor. Malatya yıllar önceki gibi, her şey yerli yerinde…  Muhtemeldir ki göç alıyordur. Ama emarelerini hissetmiyorsunuz. Gelenleri kendi kültürel dinamikleri içerisinde eritmekte… Caddeler, sokaklar ve binalar özünü koruyor, yani Malatya gibi kokuyor. Tarihi değerler muhafaza edilmeye çalışılıyor. Sosyal etkinlikler, sportif faaliyetler devam ediyor. Yeni Stadyum, yeni yollar ve yatırımlar hayata geçti, yenileri için ise ilin bürokratları tek vücut…

***

Örneğin patlayan kanalizasyon şebekesine (istisnalar hariç) pek rastlanmıyor, sular öyle zırt pırt kesilmiyor (kesilecekse de önceden bilgilendirmeler yapılıyor). Yol kenarları yeşillendikçe şenleniyor, Maşti’de bir düzen var, İnönü Üniversitesine giden yol güzergâhındaki toplu ulaşım araçları göz kamaştırıyor, Yeşilyurt (özellikle Barguzu bölgesi) hem modern hem de yerel ve yeşil görüntüsüyle cazibesini hissettiriyor, Kernek’i ise söylemem gerek yok! Tespitlerime katılmayanlar, karşı çıkanlar olabilir. Görüşlerimize katılmayan okuyucularımızın serzenişlerini köşemize elbette taşırız. Ancak bunlar diğer şehirlerle yaptığım kıyaslamayla kısa bir zaman diliminde Malatya’da gördüklerim. Uzun süreli bir gezintiyle eminim ki çok daha fazla müstesna görüntülerle karşılaşmak mümkündür.

***

Diyelim ki tespitlerimizde yanlışlıklarımız var. Eyvallah! O zaman yeni kurulan Malatya Turgut Özal Üniversitesi’nden bahsetmesek farz olur! Hatırlanır mı bilmem? Elazığ’da yeni bir üniversite için daha 2000’li yılların başında “Harput Üniversitesi” kampanyası adı altında toplantılar yapılmıştı. Yıl 2020 oldu, aradan yaklaşık 20 yıl geçti ve unutuldu gitti… Bazı aklı evveller ikinci üniversitenin gereksizliği konusunda hala ahkâm kesmeye devam ediyor! Konun aslı kanaatimce şudur; bu şehre hükmedenlerin o zaman gözü kesmedi veya ne ufukları ne de cümleleri kifayet edebildi! Ya cesaret edip gündeme alamadılar ya da yükü taşıyamayacaklarını düşündüler… Oysa Malatya Turgut Özal Üniversitesi kurulalı henüz iki yıl oldu ve daha şimdiden 5000 öğrenci düzeyine ulaştı. İnnovatif düşünce ile kurulan bölümleri ise cazibesini devam ettirecek gibi görünüyor. Üstüne üstlük Malatya’da artık bu üniversitenin bünyesinde ikinci bir Tıp Fakültesi var ve öğrenci almaya başladı bile. Araştırma Hastanesi’ni bünyesine katarak uygulama alanı oluşturması ise adeta bir başarı öyküsü! Bu kurumu iki yılda bu komuna getirenler kuşkusuz idarecileridir. Dedikodulara kulak tıkayarak işlerini yapanlardır. Malatya halkı ne kadar minnet duysa azdır!

***

Şehirleri ihya edenler de, kurumları yaşatanlar da insanlardır. Yaşatırsan yaşar, öldürürsen ölür… Büyürken yıkılabilir, küçülürken yok olabilirsiniz… Büyükşehir olmak tabelayı veya payeyi elde etmekle olmuyor. Zira kurumların ve bürokratların şehre hizmeti ancak ufukların açık olması ile mümkün… Küçük şehir olabilirsiniz, hatta küçük bir ilçe de olabilirisiniz. Asıl maharet değerlerinizle mekânlarınızı inşa edebilmek, dönüştürebilmek ve insanlarınızı mutlu edebilmektir. Gazetecilik refleksi ile sözümüzü metaforlarla aktarmayı tercih ediyoruz. Üstüne alınan şehirler olabilir. Alınmayın! Çalışın ve büyüyün…

 

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
02Ağs

Biraz Gazetecilik İcra Edelim mi?

07Tem

Eğitim(sizliğ)İn Vebali…

23Haz

Siz Hiç Âşık Oldunuz mu?

16Haz
09Haz