Prof. Dr. Mustafa YAĞBASAN

Bu Devirde Toprak Satın Almalı!

Prof. Dr. Mustafa YAĞBASAN

Savaşın ‘meşru’, sivillere saldırının ise ‘savaş suçu’ olarak kabul gördüğü lanet bir Dünya düzeninde yaşıyoruz! Zira biçilen ceza, evlere şenlik! Saldırı ve ölüm var, suçlular firar! Basit bir denklem veya önerme kuralım; savaş, meşrudur. İnsanlar ölebilir. Çocuklar da insandır, o halde katledilmeleri meşrudur! Tarih, girift ve karmaşık bir alan. Zor iş, biz pas geçelim! Yakın tarihe bakarsak daha anlaşılır kılarız. Mesela; Srebrenitsa, Hocalı, Doğu Türkistan, Myanmar… Liste uzun! Ancak katliamların adresi ne hikmetse ya Türk, ya da İslam Coğrafyası! İstemem, özlemini de duymam, lakin atlasa bir bakalım; Türk ve İslam coğrafyası dışında ölüm, kan ve gözyaşının hüküm sürdüğü kaç coğrafya var? Kıyas götürmez. Nerdeyse Yok gibi. Biz, bizim yakın coğrafyamıza dönelim; enkaz içinde billur tanelerine eşlik eden çamurlu gözyaşları ile kameralara dönüp feryat ediyor mağdurlar; 
•    10 yaşındaki Nadeen Abdul Latif; “neden füze atarak çocukları öldürüyorlar?” 
•    Eşini ve 4 çocuğunu kaybeden El-Hadidi; “masum çocukları öldürmenin nedeni nedir?” 

***
Edebiyatta ignore kelimesiyle yer bulan ve cevap gerektirmeyen ‘sözde soru cümlesi’ şeklinde ifade edilen retorik figür sanatına tekabül eder yukarıdaki sorular. Edebiyat dersinde bu sanatın tarifi ancak bu sorularla bu kadar açık açıklanabilir; “füze atarak çocukları neden öldürüyorlar?” ve “masum çocukları öldürmelerinin gerekçesi nedir? Yani ‘sözde soru’! Neden olabilir ki? Cevabı belli değil mi? Katliam, daha ötesi ‘soykırım’ için elbette. Ayrıca katliam yapanlardan hesap sormanın potansiyel adayıdır çocuklar. Öncelikle onların katledilmesi gerekir ki herbişey bihakkın yerine gelsin! İsrail’in bunu yapıyor olmasından daha tabii ne olabilir ki? Soykırım nasıl olurmuş, gördün mü Bidon (pardon yani Biden)? Müslüman ve Türk kanı Yahudi, Hristiyan ve Budist sofralarının adeta katığı. İştahla içmeye devam edeceklerdir. 
***
Anlamını yitirmiş, klişe bir söylem artık; “şiddetle kınıyorum!” Ne anlamı varsa? Yaptırım veya çarpan etkisi sıfır? Çok da umurundaydı adamların! Katliama ve zulme verilen tepki veya refleks sadece bu iki kelimeden ibaret. Nafile ve beyhude bir çırpınış… Karşılığı olsaydı ne Bosna’da, ne Karabağ’da ne Doğu Türkistan’da veya ne de diğer muhtelif coğrafyalardaki katliamların üstü örtülebilir, yapanın yanına kâr kalabilirdi. Hani nerede Miloseviç, Melkonyan ve Li Keqiang? Şiddet bedava! Yeter ki uygulayıcıların genlerinde kin ve ellerinde malzeme olsun! Vurmak, kırmak, parçalamak, yok etmek serbest! “Dur” demenin yeni bir formülü bulunmadıkça istendiği kadar kınansın. Tınmıyor Dünya. Kına yakanlar, yakmaya devam edecektir! Ezcümle; bu gözü dönmüşlüğün karşısında kendine müstakil bir mezar bulabilen kârdadır! Bizim payımıza da gıyabi cenaze namazı kılmak düşüyor her defasında! 
***   
Kısasa kısas ne kadar helaldir bilmem. Ancak kastim asla vahşiye vahşetle mukabelede bulunmak değildir. Ne de olsa hümanizmanın mucidi veya bu kavramla müsemma bir milletin ve dinin mensubu olma iddiasındayız… Genlerimizde de emaresi mevcut değildir hamdolsun. Bize meşru olan ve bizden beklenen; vakti zamanı geldiğinde hep affetmek, bağışlamak ve bilabedel helalleşmektir sadece… Maazallah Türk dünyası veya basireti bağlanan İslam âlemi mukabele veya savunma kabilinden taarruzda bulunmayı aklından geçirse dahi Batı’nın meclislerinde jenosit (soykırımcı) damgasını yer ve bir daha da belini doğrultamaz alimallah! Vatana tehdit oluşturanlar sadece tehcirle ödüllendirilirken bakiyesi olan toplum, yıllar sonra o medeni meclislerinde topyekûn mahkûm edilmedi mi? Tehcir adı altında nasıl katliam yapıldığını bilmek isteyenler Çerkezlerin tarihine bakmalı…
***
Binlerce yıldır ne millet, ne de ümmet olmayı becerebilen Müslüman Araplar, ne de protesto için arabasını yakıp eve metro ile giden bizim aklı evvellerin işi bu! Toprağı satın alanlar, yakılan arabaları görünce kıs kıs gülüyorlardır şimdi! “Toprak satın alır vatan edinirim, öldürür parasını öderim” demekte adam! Mavi Marmara’da da aynısı olmadı mı? Ancak Yunan Armatör Onassis’in doğduğu ev olarak bilinen Akhisar’daki tarihi mekân bu armatör adına kurulan vâkıf tarafından 3 milyon Euro karşılığında alınmak istendiğinde; “bu evde Yunan bayrağı dalgalanamaz” diyerek reddeden Mihriye nine kadar dahi olamadık! Benimki hayal işte. Olmaz ya, lâkin aklıma düştü! Nasılsa satmaya alışıklardır. Gönül derki şu Ürdün’ün Batı Şeria’ya sınırı olan batı yakasındaki topraklarını satın al ve İsrail ile sınırdaş ol! Bakalım o vakit sıkar mı saldırmak? Bu devirde toprağa yatırım kârlı iş vallahi!

Yazarın Diğer Yazıları