Prof. Dr. Mustafa YAĞBASAN

Filistin ve İbrahim Khalik

Prof. Dr. Mustafa YAĞBASAN

Yıl 1982. Almanya’da bir bayram sabahı... Huşu içinde eda edilen namaz sonrası, sıra bayramlaşma faslına gelmişti. İşçi yurdunda beraber ikamet ettiğimiz İbrahim Khalik de aramızdaydı. İlk temasımız o vakit olmuştu. Bayramlaşmanın onun için adeta bir kahır vesilesi olduğu her halinden belliydi. Buruk bir hali vardı. Boyunu bükük ve ağlamaklıydı… Sorgulamadım, sarıldık ve ayrıldık. Hikâyesine gelince; mahzun, mazlum ve garip bir Filistinli mülteciydi o… Kendi ifadesi ile Baalbeek’liydi. Yıllardır vatanından azade;  anasız, babasız ve topraksız… Daha sonra uzun süre devam eden bir dostluğumuz olmuştu kendisiyle. Şimdi nerelerdedir bilmiyorum? Türkiye’ye dönüşümden sonra irtibatımız kopmuştu. 
***
Bu tanışıklık sonrası Filistin her gündeme geldiğinde o ve hatırları aklıma düşer. Düşer düşemesin de, beni de mahzunlaştırır… Zira Khalik; “Osmanlıya ihanet ettik” kabilinden hayıflanırdı hep. “Bu halde olmamızın müsebbibi de bizatihi bizleriz” der dururdu. Haksız da değildi! Türkler arasında ısrarla bulunuşunun ve bizlere karşı muhabbet besleyişinin nedenini hep merak etmiştim. Mahcubiyet içinde oluşunu ve bizlere yakın olma arzusunu da tarihi vakalara dayandırdığını sonradan anlamıştım. 
***
Gerçi toprak satmanın diyetini fazlasıyla ödedi onlar. Belki de coğrafyalarının faturasıydı bu. Kolay değil, Filistin Merkezi İstatistik Kurumunun verilerine göre Dünyada 14 milyona yaklaşan bir nüfusa sahip olan bu halkın neredeyse 4 milyonu Filistin’de doğmamış ve hala toparlaklarını dahi görememiş. Yedi milyonu aşkın nüfusu ise Dünyanın faklı ülkelerinde ya mülteci konumunda ya da vatandaşı olarak yaşamaktaBu duruma elbet kahır edilir. Filistin’in elden çıkmasının, Kudüs’ün sahipsiz kalmasının da temel nedenlerinden biri de budur kuşkusuz. Bize düşen, kin ve garezden arınarak o topraklarla ilişkiyi kesmemek, sahipsiz bırakmamaktır… 
***
Lakin İçimde hep bir ukdeydi, yaraydı. Dostluğumuza zeval gelmesin diyerek o vakitler Khalik’e söyleyememiştim. 12 Eylül döneminin bıçkın teröristlerine kucak açan ve bilahare PKK’nın yeşermesine vesile olan Filistin Kurtuluş Örgütü değil miydi? Bu muydu mahcubiyet? Gelinen noktada devletlerin siyasi tasarrufları elbette tebaalar arsında ihtilaf konusu olmamalı demek durumundayız. Geçmişi deşmenin de pek bir anlamı yok artık! Arap coğrafyasının Osmanlının ve Türkiye Cumhuriyetinin haklılığının, kadrinin ve şefkatinin hala muhafaza ediliyor olması kifayet eder… Kaldı ki bu şerait içinde mevzu bahis olan artık Kudüs!
***
Dokuz yanlış bir doğru mazur göstermez. Makul olan, doğru ile yanlış arasındaki dengeyi kurabilmek. Bunun için muhakeme gerekli. Yeter ki heybede birikenlerin muhasebesi dosdoğru yapılabilsin. Zira Dünyadaki Müslüman nüfus yaklaşık 2 milyar, diğer bir ifade ile neredeyse Dünya nüfusunun %25’i… Buna karşın Yahudi nüfusu yaklaşık 15 milyon ve Dünya nüfusunun sadece %0.2’sine tekabül ediyor. 27 ülkenin resmi dini İslamiyet 50 ülkede ise Müslümanlar çoğunlukta. Buna karşın Musevilik ise sadece İsrail’de. Varın dengeyi siz hesap edin! Doğu Türkistan da dâhil olmak üzere İslam coğrafyasının nerdeyse tamamı aynı dertten mustarip.
***
Sonuç mu? İşte 12 Mayıs tarihli Alman Bild Gazetesinin sürmanşeti: “Terror-Krieg Gegen Israil” (İsrail’e karşı terör-savaş!). Gaz odalarında yaktıklarının günahını çıkarıyorlar adeta! Birleşmiş Milletler ve avene kuruluşları da aynı telden çalıyor… Dünya sus pus! Üç dinin kadim şehri harabeye dönmüş durumda, biz ise oyunla oynaştayız! Golan gasp edildi, Kudüs’ün tamamına ramak kaldı ve geriye kalan Şeria ve Gazze’ye de Müslüman ayağı değdirmemeye niyetliler, biz ise hala tel’inle meşgulüz! Aksa’da namaz kıldırılmamasına karşı duran silahsız çocuklar katledilmekte, savaş uçakları ile Gazze bombalanmakta, Batı ise Hamas’ın roketlerini terörle ilişkilendirmekte. Aslında denilecek tek bir söz var, onu da Üstat demişti zamanında; “Yıkılsın İsrail! Enkazını göreyim! Sana ülke diyenin, yüzüne tüküreyim!”

Yazarın Diğer Yazıları