İnsan davranışlarını tanımlamak için çoğu zaman benzetme yoluyla yakıştırmalar yapılır… Zira bir olguyu, tutumu veya davranışı tanımlamak için bazen dilinizdeki kelimler kifayetsiz kalır, derdinizi anlatabilmek için zorlanırsınız! İşte o vakit imdadınıza hayvanlar yetişir. Ancak yerli yerinde kullanılması öyle pek de kolay değildir. Zira bu sanatı icra edebilmek için La Fontaine gibi Fabl uzmanı olmak gerek. Yani ‘tilki gibi’ maharet ister! Deneyimler neticesinde kamuda görece kabul görmesine bağlı olarak bu türden benzetmeler zamanla deyime dönüşür ve klişe haline gelir. Her dilde mevcut olan bu dilsel kullanım şekli, kuşkusuz kültürden kültüre farklılıklar gösterebilmektedir. Kültürümüzde hayvanlara yüklenen olumlu anlam için ‘aslan’ iyi bir örnektir. Zira güçlülüğü ve çevikliği ifade eder. Ormanların kralıdır o. İnsanlar için potansiyel tehlike arz etseler de ‘aslanım benim’ benzetmesine muhatap olanın gururu okşanır. Gaza gelmek için de ilaç gibidir!
***
Buna karşın ‘köpek’ sadık bir hayvandır. Bir bakıma insan dostudur. İstisnai durumlar hariç insanlara saldırdığı pek vaki değildir. ‘Kedi’ gibi nankörlüğü de yoktur. Ancak köpeğe yüklenen anlam, aslan ile kıyaslanamaz boyuttadır. Hele eş anlamlı olan ‘it’ kelimesi kullanıldığında, işin rengi daha da kararır. Örneğin Keykubad ve Keyhüsrev dönemlerinde; sadakatine atfen Sadettin Köpek’e ‘Sadettin it’ denilseydi daha mı iyi olurdu yani? Biz mevzumuza gelelim; demem odur ki hayvanlar, kendi özeliklerinin insanlar tarafından bu şekilde sıfat olarak kullanıldığının farkında olabilselerdi ‘öküzün trene baktığı gibi’ bakar dururlardı! Öküzün ne günahı var demeyin, var elbet! Yanı başından geçen trene hiç öyle anlamsız bakılır mı? En azından bir el sallayabilselerdi hiç olmazsa! O zaman öküzler, bu deyimin bu şeklide muhatabı olmazdı. Her hayvan zaten öyle olumlu anlam ile anılmaz ki canım! Varsın ‘öküz’ de bu yönü ile anılsın. Ancak ben özellikle ‘it’ mevzusuna geri dönmek isterim. Zira ‘çakal’ kadar olmazsa da dil dünyamızda hatırı sayılır bir yeri vardır!
***
Aslında ‘it’ yerine dilimizde sıkça kullanılan ‘it oyunu oynamak’ deyimidir benim muradım. Bu veciz sözün kaynaklardaki izahatı şu şeklidedir; aç köpekler özellikle kış aylarında mahalle aralarında gruplar halinde gezerler, dalaşırlar, leşlere saldırılar, ısırırlar… Buldukları leşi aralarında parçalamaya çalışırken diğer itler, ağırlığını koyar ve leşi ele geçirirler. Bazıları ise leş kavgasını sadece izler. Bazen de güçsüz itler ittifakla güçlülerin karizmalarını çizmeye çalışırlar. Yalakacı seyirci itler de bu gruba katılır sonradan. Kısacası saldırgan itler kime saldırıyor, niye saldırıyor? Bir türlü anlaşılamaz! Bu nedenle; içinde hinlik, fitne fesat olanların menfaatleri uğruna bir araya gelebilmelerine "İt Oyunu" denmektedir.
***
Benimkisi havanda su dövmek! Ne gerek var şimdi lafı uzatmaya! ‘İt oyunu’ için güncel bir misal vermek kâfidir. Örnek mi? Alın size Suriye, Irak, Libya ve pek çok yerde ABD’nin ve avanelerinin oynadığı oyun… Bunun adına tam da ‘it oyunu’ denir! Anlaşılmadı mı? O zaman bilindik örnek verelim; içimizdeki pek çok şer örgütünün ittifakı yeterlidir sanırım. Her biri oyunun başka türünü oynasa da özü, tıpa tıp aynıdır! Aktörler, figüranlar, yalakacılar hep benzer rolde. Seyre dalan sözde masum güruh ise sanki ‘deve kuşu’. Kumdan başlarını bir çıkarabilseler, her şey daha da aşikâr olacak. İşin diğer bir yönü ise aktörlerin, oynadıkları oyunların (ve çevirdikleri dümenlerin) bilinmediği zannında olmaları! Bilinir bilmesine de, lakin öyle her ülke kimliğine ve edebine zeval gelsin istemez herhalde!
***
Ah Batı! Bizlere neler ihraç etmedin ki! ‘İt oyunlarının’ her türünü evrimleştirerek içimize zerk ettin ya, aşk olsun sana! Örneğin artık bilinen ve deşifre olan malum yapıların şu “cambaza bak” oyunu gibi. Hele bu oyun ile ‘it oyununu’ harmanlayarak gizlenebilme yeteneğini de öğrettiniz ya! Pes doğrusu. Manevra mı? Kolay; at çamuru, çekil kenara! Kendileri çok demokratlar ya! Allah var, itibarsızlaştırma hususunda pek mahirler! Ah Batı, mazlumlara ‘anti-demokratik’ yaftası yapıştırarak nasıl da kamufle olabiliyorsunuz? Şaşıyorum doğrusu. Bir de hakkınızı yemeyelim; kültürümüze hatırı sayılır bir miras daha bıraktınız. ‘Diyalog’, ‘yumuşak güç’ vs. gibi pek çok kavramı dilinize pelesenk ederek diplomasinin yumuşaklığını meşruiyete ve masumiyete dönüştürdünüz. Adına da dönüşme, gelişme demez misiniz? Bitiyorum vallahi! Bravo egemenler!
***
Ezcümle; ‘at izi, it izine karışsa’ da ben itlere değil, paçalı taklacılara acırım! Duruma göre vaziyet alan kokuşmuşluğun mümessilleri varsın yere ve zamana göre sömürgecilerle ele ele ‘bukalemun’ misali döneklik ve köçeklik oyununu oynayıp dursunlar. Çaresizlik zor elbet! Ancak Rab’ım zeval vermesin, insanımızın kahir ekseriyeti bu sinsi güçlerin ülkemiz üzerindeki planlarının ve meczupların fakındadır. İşin özü; itler de belli, izleri de! Siyasal arenada, kamuda, medyada ve bilahare diplomaside… Onların muradı da belli endişeleri de. Neden mi? Gaz muslukları kesilecektir de ondan! Gaz olmadan beslenme damarları kurur, hayatlarını idame ettiremezler bunlar. Lakin sen ‘İt dalaşına’ girme, yolun dosdoğrudur Türkiye’m.