Prof. Dr. Mustafa YAĞBASAN

Siyasetçi, Müteahhit ve Gazeteci… Bir de Bilim Adamlığı!

Prof. Dr. Mustafa YAĞBASAN

Uzun zamandır yazmak istediğim önemli bir konuyu gündeme almamıza vesile olduğu için duayen gazeteci Nafiz KOCA beye bir teşekkür borcum var. Köşesindeki bir yazısında; “siyaset”, “müteahhitlik” ve “gazetecilik” mesleklerinin ehliyete tabii olunmadan icra edilebilmesini eleştirmiş ve serzenişte bulunmuştu. Haksız da değil. Bu millet bu muhteşem troykadan (üçlüden) çektiğini başka mesleklerden çekmemiştir herhâlde? Gerçi bu tasnifte; siyaset ile güç, gazetecilik ile itibar, müteahhitlik ile para denklemlerini mi kurmaya çalıştı bilmem! Bizim bildiğimiz ve gözlemlediğimizi ise şudur: Yeterliliğe veya ruhsata sahip olunmadan; müteahhitlikle paraya, gazetecilikle itibara ve sağlanan prestijle de siyasi güce ulaşmak mümkün gibi görünmektedir (işini doğru yapanları elbette tenzih ederiz). 
***
Mesleklerdeki liyakatsizlik bu kadar mı? Elbette değil! Sayın Koca ya mesleklerin tamamını incelememiş ya da tevazu göstermiş! Hal böyle olunca şu sorular akla gelmiyor değil. Taksicilik, boyacılık, lokantacılık, kahvehanecilik, garsonluk, galericilik ve dahi sayamayacağımız pek çok iş kolunda ehliyete ihtiyaç duyulmaksızın çalışmak veya iş yeri açmak mümkün değil mi? Esnaf ve sanatkârlar odası kişinin kabiliyetinden çok üyelik aidatının, belediyeler ise ruhsat bedelinin peşinde değil mi? Oysa gelişmiş ülkelerde mesleki yeterliliğin yanı sıra yeni açılacak işyerinin muhtemel iş kapasitesine ve yapabileceği muhtemel ciroya da bakılmaktadır. Yani bir caddede on dönerciye veya on kahvehaneye rastlamanız mümkün değildir. Diğer bir ifadeyle yatırımcının iflas etme özgürlüğü bulunmamaktadır. İflas eden her iş yerinin kaybı aynı zamanda milli servete de zeval vermek demektir çünkü! Çalışan kesim için de durum pek farklı değildir. İşe alınmak üzere müracaat edilen her işletme, o iş kolunda alınmış olan eğitimi ön koşul olarak zorunlu kılmaktadır. “Ne iş olsa yaparım abi” mantığı yoktur yani!
***
Ancak ne acıdır ki ülkemizde “siyaset”, “gazetecilik” ve “müteahhitlik” mesleklerini icra edenlerin herhangi bir meslek kuruluşuna üye olmalarına da gerek duyulmamaktadır. Adamın varsa siyaset, paran varsa müteahhitlik, işin yoksa gazetecilik yapabilmen pek ala mümkündür bu ülkede! Ehliyet ve liyakat olmayınca da her daim siyasetçilerin didişmelerine, müteahhitlerin rezaletlerine ve gazetecilerin şaklabanlığına tanıklık edilmiyor mu? Gerçi bunlara alıştık, artık rutinimiz oldu! Ancak asıl vahim olanı; ehliyet ve liyakat sahibi olunmadan paye verilmesidir. Fazla değil, bundan dokuz ay önceydi. Şu an televizyonlarda salgına dair ahkâm kesenlerin kahır ekseriyeti maske takmanın yarar sağlamayacağını bağıra bağıra haftalarca söylemediler mi? Niyetimiz elbette sağlık alanında iştigal edenleri kırmak, üzmek değildir. Ancak sağlık gibi stratejik bir alanda görev üstlenen bilim adamlarının bu mutabakatsızlıklarını ne yormak gerek?
***
Münferit olaylardan hareketle vakaları genele şümullendirmek şüphesiz ilimi bir yaklaşım olmaz. Ama genelden hareketle münferitleri tespit ve zikretmek mümkündür ve deşifre olmaları haktır. Çünkü bu münferitlerin ceremesini bu toplumun çekmesine müsaade etmek zulme rıza göstermektir. Aslında bırakalım şu siyasetçileri, müteahhitleri ve gazetecileri… Öncelikle şu bilim adamı payesi ile ortalıkta fink atanlardan başlanmalı ve özgeçmişlerine bakılmalı! Bu payeyi nasıl aldılar? Türkçeye hâkimiyetleri malumken yabancı dil barajını nasıl aştılar veya başardıkları varsayılan yabancı dilde kaç cümle kurabilme kabiliyetleri vardır? Hangi bilimi ürettiler veya bilime hangi ölçüde katkı sağladılar? Ürettiklerine kaç atıf yapıldı? Tezlerinde intihal var mıdır? Sonuç olarak; loncaların hikmeti bilinir ve hiyerarşisi tatbik edilirse mesele çözülür kanaatindeyim. Zira bu ülkenin temel sorunu; siyasetçiyi, müteahhidi ve gazeteciyi yetiştirecek ehil bilim adamı yetiştirememesidir. 


 

Yazarın Diğer Yazıları