2011 yılında yapılan genel seçimler öncesiydi! Aday adaylığı süreci henüz başlamıştı. Ofisimdeyken kapı çaldı ve bir beyefendi benimle görüşmek istediğini söyleyerek içeriye girdi. Buyur ettim. Bir öğrenci velisi edası vardı sanki. Nasıl yardımcı olabileceğimi sordum? İş adamı olduğunu, yaklaşan seçimlerde X patisinden aday adayı olmak istediğini ve piar çalışması (itibar yönetimi) için uzman bir danışmana ihtiyacı olduğunu aktardı. Tavsiye üzerine geldiğini ve danışmanlık teklif etmek istediğini söyledi. Ücret olarak önerdiği meblağ ise dudak uçuklatacak boyuttaydı. Teklif edilen miktar karşısında irkildim! Esas itibariyle böyle bir hizmetin verilmesi; 2547 sayılı Yök ve 657 sayılı devlet memurluğu kanununa göre imkânsızdı. Zira ilgili kanunlara göre akademisyenlerin (veya memurların) mesai harici maddi kazanç sağlayan uğraşları ancak döner sermaye üzerinden mümkün olabilirdi. Her şeyden önemlisi talep edilen hizmetin siyasi bir faaliyet olmasıydı. Ben, ya paranın şehvetine kapılıp gayri resmi olarak bu işi yürütecek, parayı cukkalaycaktım ya da reddedecektim! Ben, reddetmeyi tercih ettim.
***
Ret gerekçemi, teklif edilen paranın azlığına dayandırmış olacak ki; “az bulduysanız arttırabiliriz, ancak sizden önce A kişisiyle görüşmüştüm. Ona yarısını teklif etmeme rağmen kabul etmişti” deyip taşları dökmeye başladı… Verdiği isimlerin okkasını bilirim! Her seçim öncesi meydana çıkarlar. Garip, saf ve meclis hasreti çekenleri; ‘siyaset uzmanı’, ‘siyaset bilimci’ veya ‘anketçi’ kimliği ile tırtıklarlar. Bu şahsiyetler için memurluk hak getire! Yani hem memurluk, hem ek iş! Hem de ne iş! Hem de alenen! Kimse çıkıp da; “yürüttüğün bu faaliyet resmi işini kaybetmen için yeterlidir” demez ve haklarında işlem yürütmez mi? Şimdi birileri; “yahu adamın parası var, piar yaptırmak ve isminin önüne ‘X partisi aday adayı’ sıfatını yazdırmak istiyor, sana ne oluyor? Al paranı, otur oturduğun yerde!” diyebilir. El cevap; “hayır”. Bu vatandaşa benim de son sözüm ‘hayır’ olmuştu. Ancak bilabedel şu tavsiyede bulunmuştum; “Size isim yaptıracağını iddia edenler sizi aldatıyor! Onlar, vereceğiniz meblağı cebe indirmenin derdindeler. Değmez! Şimdi bana münasip gördüğünüz o parayı gidip garip gurabaya dağıtın, Hak katında alacağınız etiket, isim ve sıfat her şeyden daha evladır” deyip uğurladım.
***
İktidarın reddiyesine rağmen şimdilerde Türkiye’nin gündemi erken seçim. Yerele de sirayet etmesi pek fazla sürmez. Olmazsa da şunun şurasında ne kaldı ki? Adaylık sevdasında olanlar aheste aheste meydana çıkmaya başlayacaktır. Bizim şu uzmanlar ise ellerini sıvazlayarak şimdiden müşterilerini beklemeye başlamışlardır herhalde? Bana düşmez, haddim de değildir. Lakin bir uyarıda bulunmak isterim; son dönemlerin popüler mesleği “İletişim Uzmanı” ve bu isim altında iş yapan hatırı sayılır kişi, ortalıkta cirit atmaktadır. Sakın ola ki bu sebeple kanmayasınız! Dayanağım ise şudur; Türkiye ile Batı veya ABD seçimlerini ve adaylık sürecini karıştırmamak gerekir. Türkiye’nin realiteleri oldukça girifttir çünkü. Medya ve iletişim stratejisi veya destekleri ile başarı yakalanamıyor bizde. İsterseniz Türk siyasi tarihine bir bakın. Malumların sicili öyle bilindiği gibi hiç de parlak değildir zaten. İletişim stratejisini siyasete uyarlayanların akıbeti (istisnalar hariç) çoğunlukla hüsranla sonuçlanmıştır. Menderes’in DP’si, Demirel’in AP’si, Özal’ın ANAP’ı ve Erdoğan’ın AK Parti’si… Zamanında medya kimin yanında yer almış ve destek vermişse o aday kaybetmiş, kime vurmuşsa o kazanmıştır.
***
O halde seçimlerde stratejiye, kampanyaya hiç mi gerek yok? İletişimciler lüzumsuz mu yani? Estağfurullah, ihtiyaç vardır elbette. Katkıları nedir diye sorarsanız; bilimsel deneyimlerimle fazla değildir derim. Zira belirleyici olan adayın bizatihi kendisidir, karizmasıdır (kuşkusuz aday olunan partinin lideri ve partinin performansı da başat konumdadır). Türkiye sosyolojisinin bu realitesini göz ardı etmemek gerek. Söylem, reel projeler, retorik, hitabet, duruş, vizyon vs. gibi pek çok unsur sonuca doğrudan etki eden önemli parametrelerdir. Sonuç olarak siyasal parti ayrımı yapmaksızın özetle şunlar söylenebilir; saydığım bu unsurları taşımıyorsanız lütfen meydana çıkmayınız! Biliniz ki sizi gaza getirmek için uzmanlar (!) dört gözle pusuda hazır ve nazır beklemedeler. Boşuna vaktinizi harcamayın, paranızı kaptırmayın! Bu ülkeye, bu topluma ve bu şehre katkı sunabilecek pek çok yetenek mutlaka vardır. Piar için değil, hizmet için… (Vallahi kimseyi kastetmiyorum!). Ancak rutinleşen bu klişe ve beyhude harcamalar nedeniyle muhtemeldir ki bütçesizlikten meydana çıkılmaktan imtina ediliyor!