Prof. Dr. Mustafa YAĞBASAN

Yâd Edilebilmek.

Prof. Dr. Mustafa YAĞBASAN

Farkındayım, uzun süredir yerel gündemi göz ardı ettim. Hem de şehrin imarından, inşasından tutun da ekonomisinden, eğitimine kadar bir dizi mesele varken! Gazete köşelerinde her konuda kalem oynatanların veya ekranlarda arzı endam edenlerin düştüğü duruma düşmek istemem! Yazarlık yapıyorum veya ekran görüngüsüyüm babında her mevzuya girmek veya ahkâm kesmek, kendimi inkâr anlamına gelir. Mesela ekonomiden, imardan ve inşadan anlamam. Uzman değilim, bana da düşmez... Bilenlerin veya dirsek çürütenlerin meydanda olması, konuşması ve yazması daha makbuldür! Ancak bu şehirde mukimsem, aksaklıklar veya yanlışlıklar, sakini olarak beni etkiliyorsa adabımuaşeretle birkaç cümle kurmaya benim de hakkım var derim! Ancak esas itibariyle sanata, kültüre, bilime, sosyal meselelere, özellikle de eğitime dair kelâm etmeyi doğru ve kendime daha yakın bulurum. 
***
Ancak önce belediye ve diğer kamu hizmetlerine az da olsa dokunmak isterim. Kurumları yönetenlerin her konuda uzman olmaları veya her meseleden haberdar olmaları elbette mümkün değildir, beklenemez de. Bu nedenle son zamanlarda bilaistisna tüm kurumlarda danışmanlık denen bir müessese ihdas edilerek yaygınlaştırıldı. Fena da olmadı aslında. Ancak bu danışmanların ne iş yaptıkları, kendilerine ne danışıldığı, yetkinliklerinin veya maharetlerinin kaç ölçek olduğu meçhul! Bunun için ufukları veya en azından eğitimleri kifayet eder mi? Oysa kurumu yönetenin talimatına gerek kalmaksızın bu vazifeyi icra edenlerin mutat olarak fikir üretme veya saha da olma zorunluluğu vardır. Projeye dönüşen tasarılara veya aksaklıklara dair bu akillerin en azından önerileri zapturapt alına alınmalı ve ürettikleri mukabilinde hak edişe tabi tutulmalı bence. Görevlerini bilfiil yerine getirenlere şüphesiz lafımız olmaz. Ancak işler yürümüyorsa veya ihmal ediliyorsa bu makamların behemehâl lağvedilmesi gerekir diye düşünürüm. 
***
Mesela belediyenin kaç danışmanı var bilmiyorum? Ancak var olduğunu biliyorum! Bunlar şehirde pek çok şeyin yürümediğini rapor etmezler mi? Örneğin esnafların kaldırım işgalleri, halka açık yeşil alanların kafe mafyaları tarafından istila edilmesi, pazar yerlerinin denetimsizliği, konutlardan sokaklara atık suların taşması, ardı arkası gelmeyen sus kesintileri gibi, küçük dokunuşlarla çözülebilecek pek çok kangrenden hala irin akıyor olması, modern ve yaşanabilir şehir olma iddiasına yakışmıyor! Merkezi idarenin ve Bakan beyin ısrarını ihlal edercesine hala dikey ve ucube yapılara revizyonlarla müsaade edilmesi ise garabet ve izaha muhtaç bir durumdur! Makamlar bâki değil, gidenler sadece eserleri ile yâd edileceklerdir. İçinde bulunulan ekonomik buhranın genç ve dinamik Başkanın, çılgın her hangi bir eseriyle yâd edilmesine engel teşkil edeceğini öngörmek artık zor değil! Ancak en azından rutin meseleleri çözerek de iz bırakabilir. Bu nedenle astını harekete geçirmeli, çalıştırmalı!  
***
Bu şehir, sanayi kenti olma trenini bana göre kaçırmıştır. Israrcı olmanın da anlamı yok! Aslında kayıp da değil. Kayak merkezi, gölü, şelaleleri, tarihi mekânları ile bir turizm kenti olabilmek daha evladır. Zira sayın valimizin koordinesi ve kurumlardaki uzmanların zahmetleriyle (!) bu şehirdeki istihdam sorunu bu turizm potansiyelleri ile en aza indirgenebilir. Örneğin Sivrice’de sahile nazır inşa edilmiş kordon boyu, ulaşımı ve konaklaması yeniden tasarlanmış Hazar Baba kayak merkezi, kalesi ve eğri minaresi ile lokantalar beldesi olmaktan kurtarılmış Harput ve ıslah edilmiş kaplıcaları ve şelaleleri, seyir terasından veya teleferikten daha fazla hayra geçecek ve topyekûn istihdama katkı sağlayacaktır. Daha da ötesi; Meryem dağının öte tarafına bertaraf edilecek olan demir yolu, raylı sisteme dönüştürülerek şehir Doğudan Batıya bağlanabilir. Ancak öncelikle şehrin kalbinde yıllardır mızrak misali duran şu çimento fabrikasından başlanmalı. Bunlar hayal değil, yeter ki müdahil olunsun, danışmalar proje üretsin…
***
Bakın eğitimi yine ihmal ettik! O halde eğitim meselesi hakkında bir iki soru sorarak yazımıza noktayı koyalım. Sahi, eğitim verileri ne diyor? Sınavlardaki başarımız ne durumda? Cevabı malum mu yoksa! Bir de gündemi bir süre meşgul eden, ancak kısa zamanda sükûnete erdirilen Elazığ Ortaokulu ve Atatürk Lisesi meselesi… O okullar, benim de okuduğum okullar. Yıkılması mazimin de yıkılması gibiydi! Üzüldüm elbette. Ancak deprem yıkımıyla boşalan bu alanın üniversiteye devredilmesi, demirden dağların verdiği hasarların telafisi açısından olumlu ve yerinde bir hamleydi! Kurulması için ayağa kalkan kamuoyunun ve mahalle sakinlerinin dişçilik fakültesine tahsis edilecek olan bu arazi için ortaya koymuş oldukları tepkileri ise anlamış değilim! Milli Eğitimin (şayet dahli varsa) müdahil olmasına ve öncellikle de üniversite yönetimine ve danıştıklarına teşekkür etmek gerekir. Bu karar neticesinde ortaya çıkacak olan eserle yâd edileceğinizden şüpheniz olmasın. 


 

Yazarın Diğer Yazıları