Recep ÖREK

GEZİ İZLENİMLERİ- VİYANA

Recep ÖREK

Hayatın sınırlı dünyasında hikayemiz hep stabil bir düzen üzerine kurulmuyor. Kesitlerden oluşan, çeşitlik arz eden, bazen de serüvenlerden oluşan bir yaşam toplamıdır aslında. Atfettiğimiz değer ölçüsü kadar hayatımızı yönlendiririz. Kararlarımızı bazen koşullar bazen de kelimelerle ifade edilmeyecek rastlantılar belirler. Doğal olarak bu durumun kendine göre değişkenleri vardır. Ekonomik, sosyal, beşerî ve kültürel alışkanlıklar gibi insanı hayatla ilişkilendiren şartlar çoğu zaman belirleyici olur. Bu minvalde çoğu kişi için sıradan olacak ama benim için yurt dışına gitmek; bir farkındalık, bir sosyal yolculuk ve ötesi hayatı keşfetme niteliği taşıyordu. Farklı dile, dine, kültüre ve coğrafyaya mensup insanların davranışlarını gözlemlemek ve bunlardan sonuçlar çıkarmak daha öncellikliydi. Tarihsel süreç ve onun üzerine inşa edilen kültürel kodların günümüze yansımalarını yerinde görmek ve sonuçlar çıkarmaktı. Bir de farklı coğrafyaların ekolojik yapısını, sahip oldukları tarihi ve turistik yerleri gezmekti. En azından benim gezimin ana omurgasını bunlar oluşturdu.

Bu isteğim geç sayılabilecek bir yaş kesitinde gerçekleşti. Bir de çeşitli yurtdışı projeleri veya turlarla değil daha özgür ve seçimlerimden oluşan bir plan dahilinde böyle bir geziye çıkmanın avantajları olduğunu düşünüyorum. Daha özgür, daha esnek ve spesifik bir seyahat daha anlamlıdır benim için. Gezi süresince ihtiyacınıza göre zaman mefhumunu yönetmek önemli bir avantaj oluşturuyor.

Yurt dışı gezisi kararını ilk aldığımda pandemi araya girdi ve kesintiye uğradı. Hatta uçak biletim iade edildi. Bu yıl aylar öncesinden uçak ve konaklayacak yerleri önceden rezerve ettim. Böylece belirlediğim lokasyonları daha rahat gezecektim. Birinci sıraya Viyana’yı koydum. Neden Viyana? sorusuna verecek çok makul bir cevabım yok. Belki de bilinçaltımda oluşmuş bir Viyana gezisi kendini çoktan zihnime rezerve etmişti. İkinci sıraya Budapeşte’yi ve son sıraya da Zagreb’i koydum. Booking.com ve Airbnb’den kalacak yerleri önceden ayarladım.

Kimisi için yurt dışı seyahati sıradan olsa da benim için ilkti. Özellikle Avrupa' yı gezmek istiyordum. Seyahat için iyi bir başlangıç olabileceğini düşündüm. Yeşil pasaporta sahip olmanın avantajı da eklenince ellisinden sonra insanın kendisine bir miktar yatırım yapması gerekliliğini fark ettim. Hani Stefan Zweig” bir sabah kalktım baktım 52 yasındayım" aşamasını da geçmiştim. Yaklaşık altı ay önce uçak biletlerini ve kalacak yerleri ayarlamak bir rahatlık oluşturdu. Sorunsuz bir şekilde Viyana havaalanına varıp, gümrük polisinin kaç gün kalacaksınız ve turist olarak mı geldiniz sorusundan sonra pasaportuma damgayı vurmasıyla Viyana’yı kuşatmış kadar sevindim! Havaalanında aldığımız iki kişilik bilet ve 72 saatlik tüm şehir lokasyonunda kullanacağımız 17 avroluk biletle Viyana’nın kalbine doğru gitmeyi başardık! Trendeki kontrolden sonra 3 gün boyunca metro ve raylı metrobüslere binerken hiç kimse bilet sormadı. İnsanların dürüst davranmasından mı yoksa bileti olmayanlara 130 avroluk cezadan mı bilinmez sistem kendi içinde sorunsuz çalışıyor. Ayrıca şehir, ulaşım ağıyla o kadar çevrilmiş ki metro ve metrobüs senkronize bir şekilde işliyor.

Viyana’da hayat nasıl sorusuna şu cevabı verebilirim. Kısa denebilecek bir seyahatte ilk izlenimim herkes birbirine saygılı. Trafik yoğun değil ve kurallı bir şekilde akıyor. İnsanlar giyim kuşamına dikkat ediyor yani genelde temiz şık bir giyim tarzı göze çarpıyor. Marketler ve AVM' ler akşam saat 20:00’ de hafta sonları 18:00’de kapanıyor. Bu saatten sonra sadece kafeler ve benzeri yerler açık. Normal su marketlerde pek bulunmuyor. Mineralli su diye bilinen bizim maden suyunun suyla seyreltilmiş haliyle satılıyor. Ayrıca pahalı. Evlerde kaynak suyu içiliyor ve soğuktur. Bir de belli yerlerde su içilebilecek çeşmeler halkın kullanımına sunulmuş.

Kent 23 bölgeden oluşuyor. Güvenlik sorunu yok. Merkezi yerlerde bile polisi pek göremiyorsunuz. AVM' lere  girişte güvenlik uygulaması yok. Şehrin en merkezi yeri  ise Stephansplatz bölgesidir. Şehrin meydanı da burası. Dünyaca ünlü giyim mağazaları, birçok müze, opera binası ve saraylar bu bölgede konumlanmış. Ayrıca ünlü Aziz Stephan Katedrali da bu bölgede. Viyana saraylar konusunda zengin bir tarihe sahip. Schönbrunn, Belvedere, Hofburg gibi. Tuna nehri merkezden biraz uzak olsa da şehre ayrı bir özellik kazandırmış. 6 ülkede geçen nehrin çıkış yeri Avusturya'dır. Ulaşım amaçlı da kullanılan nehir Viyanalılar serinlemek için bu mevsimde yüzme ve dinlenme amaçlı kullanıyor. Akşama doğru kalabalıklaşıyor.

Şehir, yeme içme konusunda da seçenekler sunuyor. Özellikle tavuk şnitzeli çok meşhur. Türk döneri de hatırı sayılır şekilde burada çok tercih edilen yemeklerden. Kaldığımız 10. bölge Herzglasse' de iş yerlerinin çoğu Türklere ait. Yolda yürürken sık sık Türkçe konuşmalarla karşılaşıyorsunuz. Aslında şehrin her tarafında bu durumu görmek mümkün. Viyana’da çok sayıda Türk yaşıyor. Şehrin genel olarak etrafı yeşil. Yollar düzenli, sokaklar birbiriyle doğrusal bir şekilde kesişiyor. Binalar yatay mimariye sahip ve çoğu balkonsuz. Marketler ve diğer mağazalar Türkiye'deki gibi vitrinleri geniş değil. Hatta bir kısmında vitrin de yok. İçeri girince her şeyi görüyorsunuz. Sokaklarda dilenciye pek rastlanılmıyor. Ancak akşamları aşırı sarhoşlar ve uyuşturucu kullananları görebiliyorsunuz. Şehir, bizim ülkemize göre moda tabiriyle daha cool. Sanki herkes bireysel bir yaşam tarzını benimsemiş. İnsanların yüzlerinde endişe belirtileri yok. Birbirlerine bizdeki gibi heyecanla anlattıkları konu da pek yok. Anlatacak hikayeleri daha az olacak ki yolda yürürken, metroda fazla konuşmuyorlar. Daha sakin bir hayat yaşıyorlar. Zaman sessiz ve telaşsızca akıyor. Doğaya saygılılar ve bir kısmı da özellikle köpekleriyle dolaşıyorlar. Ayrıca bazı semtlerde Mozart gibi giyinmiş ya da onun eserlerini çalan sokak müzisyenleri ile karşılaşıyorsunuz.

Bu yazdıklarım benim kişisel gözlemlerim. Bir kısmında yanılabilirim. Çok kısa sürede bir şehri ve insan davranışlarını gözlemek ve bir kanıya varmanın zorluğunu biliyorum. Peki, burada yaşar mıyım? Bilmiyorum. Sanki bizler kendi coğrafyamıza daha çok aittiz. Her gün bir hikâye yaşarız. Sorunlarla uğraşmayı, tartışmayı, sohbeti, dedikoduyu ve bize ait olan Anadolu’nun kendine özgü yaşam tarzını zor bırakırız. Belki ekonomik olarak daha refah bir hayat yaşıyorlar ama o hayat bizi kesmez. Memleketimizin hali başkadır. İster buna alışkanlık deyin ister başka bir şey. Bana göre ülkemiz bambaşka bir hayat sunuyor bizlere...
 

Yorumlar 2
Orhan tugrulca 01 Ağustos 2024 23:27

Elinize yüreğinize sağlık kardeş selam ve dua ile

Atanur Büyükdere 01 Ağustos 2024 23:21

Hocam kaleminize sağlık. İlk Yurtdışı gezinizde insana verilen değeri, şehirlerin yabancılar için bile ne kadar güvenilir olduğunu, şehirlerin temizliğini ve binaların mimari güzelliklerinin korunduğunu siz de fark etmişsiniz. Diğer şehirler içinde yazı bekliyorum.

Yazarın Diğer Yazıları