Recep ÖREK

NUFÜS KRİZİNİN NERESİNDEYİZ?

Recep ÖREK

Dünyada nüfus artışı ile ilgili gelişmeler son 30 yılda değişkenlik göstermiştir. İkinci dünya savaşı sonrası baby bloom( bebek patlaması) ile dünyadaki doğum artışını bir tarafa bırakırsak gelişmiş ülkelerde zamanla nüfus artış hızı düşmüş, fakir ülkelerde ise artmıştır. Özellikle gelişmiş ülkelerde modernleşme- şehirleşme, iş gücü ihtiyacındaki azalma ve insanların daha komformist bir hayatı tercih etmesiyle bu seğmentteki ülkelerde nüfus artış hızı daha çok azalmıştır. Aile kavramındaki değişim, eğitim sürecinin uzaması, evlilik yaşının yükselmesi ve ekonomik bazı sebeplerden dolayı doğurganlık hızı özellikle 1990’lardan sonra dünyanın büyük kısmında düşmüştür.

Türkiye’de ise nüfus artışı Cumhuriyet Türkiye’sinde düzenli artmış ve günümüzde 86 milyonluk bir ülke nüfusuna ulaşmıştır. Yıllar içerisinde eğitim seviyesinin yükselmesi, kentleşme, ekonomik ve sosyal alanındaki değişmeler bizleri de etkilemiş ve nüfus artış hızı azalmıştır.  Ülkemizde, 2023 yılında doğurganlık hızı bazı Avrupa ülkelerinin altına bile düşmüştür.  Nüfusun kendini yenilemesi bu hızla devam ederse oran gittikçe düşecektir. Bir ülkenin bu konuda kendini yenilemesi için doğurganlık hızının 2,1 altına düşmemesi gerekir. Oysa ülkemizde sırasıyla 2009, 2014, 2022 ve 2023’de doğurganlık hızı 2.1, 2.19, 1.63 ve 1.51 şeklinde gerçekleşmiştir. 2022 verilerine göre Fransa’da doğurganlık hızı 1.79, Macaristan’da 1.56 , İspanyada 1.16 ve Avrupa ortalaması ise 1.46 dir.  Sizi rakamlara boğmak istemiyorum ancak birkaç veriden daha bahsedecek olursak; 2023 verilerine göre nüfus artış hızı Ankara ve İstanbul da 1.2, Antalya da 1.3 şeklinde gerçekleştirmiştir. Karadeniz’de de durum pek iç açıcı değildir. En yüksek 1.43 oranıyla Düzce yer alıyor. Yani bu da Türkiye ortalamasının altında. Güney Doğu’da ise 2023 verilerine göre en yüksek ilimiz 3.27 oranıyla Şanlıurfa birinci sırada yer alırken 1.93 ile Adıyaman doğum hızında en düşük seviyededir. Suriyeliler için bir parantez açarsak, Türkiye’ye geldiklerinde doğurganlık oranı yüzde 5 civarında iken yıllar içerisin düşüş göstermiştir. 2050 yılında 8- 10 milyon nüfusuyla toplam nüfus içindeki payının yüzde 10-12 olacağı tahmin edilmektedir. 

Tüm bu veriler ışığında yaşlı nüfusumuzun ise arttığı görülmektedir. Ülkemizde yüzde 10.2 olan bu oran;  ABD' de yüzde 17, İngiltere’de yüzde 20 civarındadır. Birleşmiş Milletlere göre yaşlı nüfus oranı yüzde 10'u geçtiğinde yaşlı ülke sayılıyorsunuz. Ayrıca 2022 TUİK verilerine göre 15-24 yaş arasındaki genç nüfusun toplam nüfus içindeki yüzdesi 15,2 dir. 15 yıl önce ortanca yaş 30 iken günümüzde 34' e yükselmiş. Burada yaşamda kalma süresinin payı olabilir, fakat böyle devam ederse düşüş daha da artacaktır. Bu durumu tersine çevirmek mümkün mü? Çok kolay değil. Bazı tedbirler ve teşvikler bir miktar doğurganlığı artırabilir. Fakat 2.1 oranını yakalamak pek kolay değil. Yapılacak en doğru önlemlerden birisi çekirdek aile sayısını arttırmaktır. Daha önce 4 kişiden oluşan aile 3.5 kişiye inmiş. Evliliği ve doğurganlığı arttırmayı teşvik etmek, boşanmayı azaltmak gibi önlemler alınabilir. Tüketim çılgınlığı, yaşam arayışları, memnuniyetsizlik, yapay zekâ, geleneklerden uzaklaşma gibi nedenleri ne kadar çok rehabilite edersek sonuca o ölçüde ulaşabiliriz. Yoksa daha bu iyi günlerimiz olabilir! Konu çok yönlü parametreler içerdiği için çözümü de pek kolay değildir. 

Gelecekte bir nüfus kriziyle karşı karşıya kalabiliriz. Artan yaşlı nüfus ve bunun maliyeti bir taraftan artarken diğer taraftan da genç nüfusun azalması acil eylem gerektiren önemli bir konudur.  Sorun, tüm yönleriyle ele alınarak teşvikler sağlanmalı, sıradanlaşan boşanmalara karşı önlemler alınarak önemli mesafeler alınabilir. Yoksa 20 yıl sonra sorunun maliyeti artacak ve geri dönüşsüz bir sürece girebilir. 
 

Yazarın Diğer Yazıları