Pandeminin Derin Dünyası - Recep ÖREK

Pandeminin Derin Dünyası


Ansızın bir mart ayında aramıza katılan covid-19’u başta geçici bir salgın olarak gördük, tüm meçhul gelişmeler gibi... Ancak onun niyeti öyle değildi. Bir misafirden öteydi. İnsanlık dersi veriyor dünyaya! Kaybeden ve kazananların hanesine sığmayan felaketin ayak sesleri Çin’in sınırlarını aştığında Avrupa ve Amerika ne olduğunun farkında bile değildi. Dünyaya meydan okuyan bu kıta ülkeleri salgının esrarengiz dünyasında kayboldular bir süre. Uyandıklarında ellerinde milyonlarca hasta ve binlerce ölü vardı. Diğer ülkeler yıllarca başka sorunlarla uğraştıkları için bu salgına ancak küçük bir yer ayırabildiler. Yaşam kalitesi düşük Afrika gibi kıta ülkelerinin kimi aldırış etmedi kimi de geleneksel terkiplerle sorunu çözmeye çalıştı!

Hastalık kendini tanıtmakta biraz zorluk çekse de sonunda kendini kabul ettirdi tüm dünyaya. Bu süreçte her ülkenin hatta her bireyin kendine özgü bir pandemi anlayışı oluştu. Onu nasıl ve nereye koyacağımız konusunda farklı seçenekler önümüze konulmuştu. Kimine göre bir şehir efsanesi, kimine göre insanlığı bitirecek bir felaketti. Hastalığın bilinmeyen kodları çözüldükçe işin vahameti anlaşıldı. Bir süre bizimle yaşamaya devam edecekti. Biz onu yakından tanımaya çalıştıkça o heybesinden farklı şeyler çıkarıp bizi şaşırtmaya devam etti. Tıp dünyasının göbeğine oturan bu hastalık grip mi değil mi bile halen tartışılıyor. Kendini bu kadar saklayan ve insanı sadece bedenen değil ruhen de çökerten bu esrarengiz virüs bizimle daha çok uğraşacağa benziyor!

İnsanlığın çözüm bulmakta zorlandığı bu virüs beşeri hayatımıza da fazlasıyla sirayet etti. İnsani ilişkileri kısıtlayan, toplumsal normları değiştiren, gelenekleri, değerleri ve ritüelleri başkalaştıran, sınırlayan bir kasisten çok bir bariyere dönüştü. Bayramlar, taziyeler, düğünler, asker uğurlamaları, dost toplantıları, kahve kültürü, misafirlikler gibi insanları kaynaştıran, hayata renk ve derinlik katan değerler yerini bireysel davranışlara bıraktı. Bizim gibi;  aile, akraba ve dostlukların üst seviyede olduğu toplumları kendince dizayn etti. Hepimizi toplumsal anlamda bireyselleştirdi. Bir kara hançer gibi saplantı bizim sosyolojik dünyamıza...

Bir taraftan hastalıktan korunurken bir taraftan hayatın beşeri dünyasını yetirmenin sıkıntıları baş gösterdi. Kırılgan ruhunuza, yalnızlığın tohumları bir bir ekildi. Hastalık ortadan kalktığında eski durumuza dönebilir miyiz, biraz zor gibi… Peki, çözüm? Bu konuda psikologların, sosyologların ve antropologların çözüm önerileri vardır mutlaka. Fakat bu çözüm önerileri değerlerimizi geri getirir mi? sorusu bir yerde duruyor, duracaktır da…  Özellikle ekran alışkanlığını/bağımlılığını çocuklar ne kadar ve nasıl bırakacaklar? Bunu zaman gösterecek…

Bir virüsün insana zulmünün tahmin edilemeyen sonuçları dünyayı kasıp kavururken bize düşen payını ister istemez yaşayacağız. Bu badireyi ne kadar az tahribatla atlatırsak, geleceğimiz o derece umutlu olacaktır. Onun için bu salgının mottosu haline gelen mesafe, maske ve temizlik kurallarına sıkı sıkıya uyalım. Böylece hastalığın yayılmamasını ve izole edilmesini sağlayabiliriz. Salgın sürecinde yapacağımız kişisel tedbirler bize yarının mutlu günlerini müjdeleyecektir. Her şeyin telafisi olur, hayatın asla…

 

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

Yorumlar / 2

  • Hilal Atlı | 28 Ağustos 2020 12:35

    Hocam yaşadığımız kaosun tercümanı olmuşsunuz ellerinize sağlık!

  • Selma kars | 28 Ağustos 2020 10:27

    Yazmış olduğunuz bu yazıya tamamen katılıyorum

YAZARIN SON 5 YAZISI
19Nis

KÜTÜPHANEM DAĞILIRKEN

28Şub
21Şub

5 Milyon Kişi Neden Yalnız?

02Şub

Bir Gecede Kaybedilen Yarınlar

10Ara

PISA Neden Önemli?