Recep ÖREK

YAZGISI DEGİŞMEYEN FİLİSTİN

Recep ÖREK

Orta Doğu coğrafyasında, kökeni 1947' ye dayanan hatta onun öncesinde zemini hazırlanan Filistin ve İsrail'in bulunduğu toprak parçasında bir türlü bitmeyen bir savaş yaşanıyor. Savaş kelimesi karşılar mı burada vuku bulan olayları emin değilim. Toplu katliamlar, orantısız güç ve zulüm kelimesine sığmayan nice trajedilerin yaşandığı yazgısı değişmeyen bir bölgedir burası. Son olaylarla sınırlı olmayan bu insanlık dışı gelişmeler 75 yıldır aralıksız devam ediyor.

Hamas'ın kuruluş hikayesinin ayrıntılarına girmeyeceğim. Biliniyor ki daha seküler olan Filistin Kurtuluş örgütüne (El- Fetih) karşı İsrail'in büyüttüğü bir örgüt. Sonrasında İran ve bazı komşu ülkeler tarafından desteklenen ve İslami bir örgüt olan Hamas özellikle Gazze'de İsrail'e karşı büyük bir mücadele veriyor. El Kassam füzeleriyle zaman zaman "İsrail'in yöntemleriyle!" saldırılar yapıyor. Örgüt aşamasını geçmiş ve siyasi bir parti konumundaki Hamas uzun süredir İsrail’in baş düşmanı konumunda. Daha önce birkaç liderini İsrail öldürdüğü için bir süre liderlerinin ismini bile duyurmak istemeyen bu yapının askeri kanadının 100 bin askerden oluştuğu tahmin ediliyor. İsrail'in ise muvazzaf 110 bin askeri var. Güç dengeleri, savaş teknolojisini bir tarafa bırakırsak eşit seviyede.

Bu coğrafyada olup bitenler Filistin- İsrail sınırlarını aşıp ve küresel bir sorun haline çoktan geldi. Kimine göre din savaşı, kimine göre emperyalist ülkelerin güç devşirme alanı, kimine göre ise bunları aşan bir soykırımın tedricen uygulanması. Sonuçta en az her 10 yılda bir toprakları azalan ve iki parçaya bölünmüş bir Filistin devleti. Neresinden bakarsanız bakın; zulmün ete kemiğe bürünmüş halinin tüm renklerini bulabileceğiniz bir hikâye. Tarihsel süreç içerisinde çözülemeyen bu sorun 7 Ekim' de farklı bir boyut kazandı. Hamas'ın İsrail'in "demir kubbesini" aşarak bir saldırı düzenlemesi bu konuda yeni bir süreci başlattı.

Son olaylarla birlikte iki devletli bir yapının ve Kudüs’ün tartışmalı statüsü konusu daha çok derinleşecek gibi. Hamas'ın saldırı zamanlaması ve oluş şekli manidar ve stratejik. Kısa süre önce İsrail, komşu Arap ülkeleriyle iyi diyalog kurmaya çalışıyordu. Bu belki de Netanyahu’nun İsrail içişlerindeki tartışmalı politikasını dengeleme açısından önemli bir hamleydi. Orta Doğu' da İsrail’in kabul gördüğü bir süreç yaşanıyordu. İsrail iletişim bakanı Shlomo Karhi ve ekibi Suudi Arabistan'ı ziyaret etmişti. Ekipteki görevli bir kişi İslam’ın kutsal kentlerinin bulunduğu ülkenin otelinde, üzerinde "talit" adı verilen geleneksel Yahudi ibadet örtüsü ve başında “kipası” ile pencereden Riyad semalarının göründüğü ve Tevrat’ı okuyan fotoğrafını basına servis etmişti. Bu İsrail için anlamlı ve sembolik bir mesaj taşıyordu. Hem Filistin’i yutmak hem de Arap coğrafyasındaki ülkelerle  iyi diyalog kurmak üzerine inşa edilmiş ve normalleşme sürecinin başladığına dair önemli bir siyasi mesajdı. Bu durum sanırım Hamas ve İslami Cihat örgütünün pek hoşuna gitmedi. Ayrıca Hamas; Trump zamanında düzenlenen İbrahim anlaşmalarını (taraf ülkeler BAE, Bahreyn ve Fas) sekteye uğratmayı da içine alan bir strateji ile İsrail’e saldırdı. Amaç belki de Arap ülkeleri tarafından kendini yalnızlaştıracak, Gazze ve Batı Şeria' ya yönelik hiçbir kazanımı olmayan ve Netanyahu hükûmetinin dinci ve faşist kabinesinin Arap komşularına her şeyi kabul ettiren hamlesini zayıflatmak, hatta kesmekti. Hamas, tartışmalı saldırısıyla İsrail'in kalbine girmeyi başardı. Hamas; olacakların ne kadarını tahmin etti, sonuçlarını hesapladı mı bilmiyoruz. Ama İsrail’in o üstten bakışını ve dominant yapısını fazlasıyla sarstı. Böylece İsrail’e kimse saldıramaz doktrinini ters yüz etti.

Saldırı sonrası Filistin, özellikle, Gazze açısından süreç çok iyi gitmiyor. İsrail'in kontrolsüz saldırılarıyla masum insanlar, kadınlar ve çocuklar bu savaşın en çok mağduru durumunda. İsrail'in Gazze'yi insansızlaştırma projesi büyük insanlık dramına dönüşüyor. Özellikle Gazze' deki hastanenin vurulması İsrail'i çok yanlış yapmaya itiyor. Bunun dünya kamuoyunda mutlaka bir karşılığı olacaktır. Tecrit edilmiş bir Gazze'ye dünya daha fazla seyirci kalmayacaktır kanaatındayım. En azından İsrail ve Amerika'nın tavırları sorgulanacaktır. Tarihsel olarak insanların duygusal bakış açıları hiçbir zaman vicdanlar karşısında galip gelmemiştir. Temennim bu coğrafyaya tez zamanda huzur ve barışın gelmesi. Bunun için de daha akılcı politikalarla, kınama ve protestolarla sınırlı olmayan, bölge ülkelerinin stratejik hamleler geliştirip uygulamasıyla mümkün olabilir. Aksi takdirde özellikle topraklarına, geleceklerine ve kutsal değerlerine sahip çıkan Filistinlilerin acılarına daha çok tanık olacağız.

Yazarın Diğer Yazıları