NUTUK’A DAİR
KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARMAK
Yeni bir kitap görünce dayanamayıp anında el sürmek, kokusuna aşina olmak isterim. Geçenlerde, Beyoğlu’nda noter arkadaşımı ziyaret ettim. Kitaplığında, kalın mı kalın (Bu anlatımdan ziyade çok sayfalı, çok hacimli, demek belki daha uygundur.) bir “Nutuk” gözüme çarptı. Benim ilgilendiğimi fark edince,” Hocam, size hediyem olsun deyiverdi. Ben de kitaba karşı zaaf sahibi biriyim. Derhal kabul ettim ve anında teslim aldım. Eve gelince muhafazasından çıkarmak için sanki bir çift öküz kuvveti gerekiyormuşçasına çaba sarf edip çıkarabildim. Tanıma faslına ancak geçebildim. (Bu da bana meşhur Ali Emiri’ yi hatırlatmadı değil. Hani, Divan-ı Lügat-it Türk yazmalarını sahaftan alacak kadar akçesi olmadığı için sahafın kitabı harcamasına mâni olmak sadedinde onu, kendi odasına kilitleyip ödünç para bulup gelip kitabı sahaftan alan Ali Emirî. Bereket versin bana hediye düştü.) Nutuk’un 1304 sayfa.27x22x6.4 cm. ebadında, 3.361 kg. olduğunu ölçtüğümde tespit ettim.
Sonradan basılan Nutukların genellikle giriş bölümüne bakarak Türk Devrim tarihi Enstitünün marifetiyle basılan nüshasıyla karşılaştırırım. Maksadım, şüpheden ziyade sadeleştirme adına yapılan yanılmaların derecesine vakıf olmak.
“Samsun’a çıktığım gün umumî vaziyet ve manzara:
1919 Senesi Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Vaziyet ve manzara- yi umumîye: Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harb-i umumîde mağlup olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şerâiti ağır, bir mütareke name imzalanmış…” Bu metin, mezkûr enstitünün baskısındandır.
Bu da (Aşağıdaki)İBB’nin hamiyetinde basılandandır.”
“SAMSUN’A ÇIKTIĞIM GÜN, GENEL DURUM VE GÖRÜNÜŞ:
1919 yılı Mayıs’ının 19’uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüş şöyleydi: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu topluluk, Birinci Dünya Savaşında yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir ateşkes antlaşması imzalanmış…” (Hatıratlarla karşılaştırmalı NUTUK, Gazi Mustafa kemal, İBB yayıncılık koordinatörlüğü, Baskı, BPC Matbaacılıksan. Ve tic. AŞ. Cevizli Mahallesi Bakırköy.)”
Aşağıda da başka bir basım var. Varsa var. Ne yapalım diyemiyorum. Bu da benim huyum. Kötüyse kötü.
İBB’nin himayesindeki Nutuk’ta Mustafa kemal Paşa’ya “Birinci Dünya Savaşında yenilmiş, Osmanlı ordusu, her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir ateşkes antlaşması imzalanmış…” cümlesini söyletiyorlar. El insaf! Mustafa kemal Paşa, 2. Dünya savaşı mı gördü ki bu cümleyi kursun. İğnelemeden geçemeyeceğim. Bu yayın kurulu galiba, Mustafa kemal Paşa’nın 57 yaşında vefat ettiği izlenimiyle 1957 yılında vefat ettiği zannıyla 2. Dünya harbini yaşatıp Harb-i Umumî’ye “Birinci Dünya harbi “dediriyorlar. Akademik izahı yok ki.
Diğerlerinde bu hata yok ama başka hata var. O da” Çevriyazı Ercüment Hüsnü Baki, Yücel Demirel, Ahmet Hezarfen, Sadık Perinçek, Musa Sankaya. (Bu da”Baskı ve Cilt Ertem Basım Yayın Dağıtım Sanayi ve Ticaret Limited Şirke Başkent Organize Sanayi Bölgesi 22. Cadde No: 6 Malıköy” “ “ içindeki kuruluşa ait baskıdan. ) Şimdi bunu düşünelim. Hemen şunu belirteyim ki “Cadde:22” yerine “22. Cadde” demeleri tamamen Türkçe. Keşke bütün adres yazmalarında bu kuralı uygulasak. Keşke…
“Çeviri,” tercüme yerine kullandığımız bir kelimedir. Amenna. Çeviri, dilden dile yapılan bir iştir. Meselâ, NUTK’UN İngilizceye çevrilmesi gibi. Nutuk, zaten Türkçedir. Olsa olsa güncelliğini kaybetmiş kelimelerin güncellenmesi söz konusu olabilir. Bu işin de adı, sadeleştirmedir. Buraya da hayıflanmamak mümkün mü?
Hemen hatırladığım bir konuyu gündemleyeyim. Sir James Redhouse’un (30 December 1811 – 4 January 1892) Türkçe- İngilizce; İngilizce Türkçe sözlüğündeki İngilizce unsurları karşılamaya kâfi kelimelerimizin acaba ne kadarı günceldir, diğer taraftan, Lehçe-yi Osmanî’nin tekrarı olduğu söylense de Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türkî’si ile yine aynı yıl (1901) yayımladığı Kamus-ı Fransevî’sinde kullanılmış Türkçe kelimelerimizin de ne kadarı günceldir.
Neyimize lâzım demeyelim. Türkçe sandığımız birçok kelime yabancıdır. Türkçedeki yabancı karşıtlığını, Farsça ve Arapça dışındaki dillere teşmil etmiyorlar. Bu durum, kuvvetli bir algı oluşturmaya bağlı gelişti. Bir iki örnek vereyim. Gerçi,” Örnek” kelimesinin de “Ermenice menşeli olduğu çok pompalandı. Elbette ki bilgisizlik sonucu. Hepimizin bildiği kız kardeşlerimizin, ablalarımızın komşu ablalara örnek almaya gidip örneklerini aldıkları gerçeği, hiç mi akla gelemiyor. İşte Örmek fiilinden -nek ile türemiş bir isim,örnek. Peygamber, Farsçadır, nebi, resûl, Arapçadır. Bildiğim kadarı ile balık isimlerimizin çoğu Rumcadır, Yunaca demedim. Temel, efe, efendi kelimeleri de Rumcadır. Çorap ve Çorba kelimelerimiz bile Türkçe değildir. Yabancı dilden dilimize gelip yerleşmiş bu kelimeleri çıkarıp yerine Türkçe kelime üretmek cinayetten başka bir iş olamaz. Dilin esas temeli, kelimelerin dizilişi ve cümle haline gelişidir. Kütüphane dolusu kitapların kelimelerinin bitimine “-dir” yazsanız cümle Türkçe olur.
Burada zikredemediğimiz birçok kelime ithaldir. Onları zoraki ihraç etseniz lâl olursunuz demeyeceğim ama kekeme olmanız mümkün. Kelimeler, hareket ve durağanlıktan neşet ederler.
Bir hareketi, bir eşyayı ilk yapan kimler ise isimler de onların söylemeleri ile oluşur. Bir örnekle bahsi bitirmek istiyorum. Yaşımız icabı, hap kullanıyorum. Mütemadiyen kullandığım hapların günlük muhafazası için akşamlık, sabahlık yan yana gözlü bir hap kutum var. Çocuklar sağ olsunlar, edindirdiler, kolaylık. Bir gün haplarımı kutuya koyarken parmaklarımın kalınlığından, peçete üstüne koyduğum haftalık hapları, beni seyrederken gözlere, kendi koyacakmış gibi hareketlenen torunuma, ben hapları koyduktan sonra, hap koymada kullandığım “pul maşası” nın ne olduğunu sorunca, hiç tereddüt etmeden “Hap koyacağı, dedeciğim.” deviverdi. İşi ve hareketi ilk meydana koyanlar, isimlendirmeyi de yaparlar. “Yoğurt” kelimesinin, diğer dillerin bazılarında da aynen kullanıldığını duyuyoruz. “Motor” kelimesinin yerine,1970’li yıllarda, “Müteharrik makine “dendiğini bilenler veya hatırlayanlar vardır.