Başlıktaki bu söz, aşağıda da görüleceği gibi 4. Murat Han Hazretlerine Denizden sahile doğru heyecanla söylenmiş bir sözdür.
Alper Gezer Avcı’nın uzay yolculuğuna başlaması ve uzaya giderek yapacağı bilimsel çalışma ve çabalara, millî hassasiyet ve hislerle nefeslerimizi tutarak enderin, en coşkulu ruh hâlimizle katıldık. Giden kişi sayın Gezer Avcı değil de en yakınımız bile olsa idi bundan daha heyecanlı olunamazdı. 21. Asrın ilk çeyreği biterken bu hamle, Türkiye’nin feza alemine ilk adımı olmakla beraber önünün çok açık olduğunun çok ciddi bir göstergesi durumundadır. Burası böyle. Bu konuda oldukça fazla haber okuduk, haber dinledik. Türkiye’nin uzay tarihinin bu hamle ile başladığından başak bir söz eden olmadı. Türk aydınının en büyük eksikliğinin, orta çağda aydınlattığımız batı tarafından aydınlandığımız zannî hastalığından hâlâ kurtulamamış olmasıdır. Bu keyfiyet bir iddia değil çok mühim bir tespittir.
“Uzay” kavramının düne kadar karşılığı “feza”, uzay aracı kavramının da “füze” idi. Bu kavramların yerine uzay ve uzay aracı kavramlarını ikame etmekle gelişme ve ilerleme sağlanamıyor. Bu da ayrı bir bahis.
Gezer Avcı olayını, bazı zevat, İsmail Cevherî (?-1007) ve Hezarfen Ahmet Çelebi (1609-1640) ile alakalandırarak sunmaya çalıştı. Bu da bir çabadır elbet. Hiç değilse bizden iki kişiyi anmış oldular. Gezer Avcı olayının bu iki tarihî kişi ile benzerliği zorlama ile kurulsa bile alakası mevcut değildir. Anık iki tarihî kişi, uzayla değil, bugün için uçakla alakalı kişilerdir.
Biz, deniz suyundan, içme suyu elde eden ilk millet olduğumuzu bile yabancılardan öğrenme tembelliğini hâlâ üzerimizden atamadık. Gezer Avcı’nın inceleme ve deneylerinin “Türk Gözü” ile olacağı kanaatindeyim.
Sadede gelirsek insanlı ilk roketi(füze) 1633’te Türklerin icat edip denediği ilim alemince malumken hâlâ Gezer Avcı olayında, en mühim bir olayda bunu dile getirememek çok hazin, çok müessif değil mi?
İyi de bu Türk kimmiş? 0 çektirecek bir soru değil mi?
Lâfı eveleyip gevelememek için Bu sorunun 10 aldıracak cevabını veriyorum.
“Bilim Önderleri” adlı çalışmamın 1. Ve 2. Baskısında değerlendirdiğim metni aynen buraya alıyorum.
LAGARÎ HASAN ÇELEBİ
Adı: Lagarî Hasan Çelebi.
Doğum tarihi: ?
Yaşadığı devir: 17. Asır.
Ölüm Tarihi: ?
Keşif/İcad/Alan: Fizik, Mekanik, İlk Füze.
Değerlendirme: 1623 ile 1640 yılları arasında, Osmanlı Padişahı IV. Murat dönemi, bir tür sıkıyönetim uygulamalarının yaşandığı dönemdir. Sarhoş edici içkilerle ilgili padişahın yasaklama tedbirleri dillere destandır. Lagarî Hasan Çelebi, bu dönemin bilim adamlarındandır. İcadı, bir tür füzedir. Bunun ne işe yaradığını da denemesiyle göstermiştir. Bu gösterisiyle Padişah IV. Murat’ın takdirini kazanmış, sipahî yazılmasına sebep olmuş, yine de aynen Hezarfen Ahmet Çelebi (1609-1640) de olduğu gibi sürgün edilmekten kurtulamamıştır.
Enteresan olan, Lagarî Hasan Çelebi’nin icadıyla ilgili herhangi bir bilgiye, Evliya Çelebi’nin ‘’Seyahatname”si dışında, başka bir kaynakta rastlanmamış olmasıdır. Bu bilginin ‘’Seyahatname” de oluşu elbette önem taşır, taşır da başka bir yerde, Lagarî Hasan Çelebi ile ilgili bilginin bulunmayışı, istihza ve istihfaf konusu yapılıp, Evliya Çelebi’nin mübalağalı anlatışına bağlanıp önemsenmemiştir.
Diğer taraftan, Batı’dan gelen önemsiz her bilgi kırıntısına toplu alkış tutan zihniyete mensup olanların, Norveç Havacılık Müzesi Müdürü Mauritz Roffavik’in, ilk uzay roketinin Türkler tarafından icat edildiğini, Batı bilginlerine kabul ettiren araştırmasını da hafife alma gayreti içinde olmaları da başka bir enteresanlık. Weekly World News adlı ABD dergisi, dünyada insanlı ilk roketi, Amerikalılardan 3-4 asır evvel 1633 yılında, Türklerin İstanbul'da fırlattığını yazmıştır. Dergi; ‘’Lagarî Hasan Çelebi adlı Türk, 1633 yılında, barutla çalışan iki katlı roketi yaptı. Bu roket ateşlendikten sonra denize düşmeden önce 2,5 km yol aldı. Lagarî Hasan Çelebi 30 metre uzunluğundaki roketin orta bölümüne tek başına binen, ilk defa gerçekten roketle uçuş yapan insan (Türk) oldu. Bu uçuş denemesiyle yerden 300 metre yüksekliğe çıktı.’’ demiştir. Bütün bunlar, bazı çevrelere aksi tesirde bulunuyor. “Türkler bir şey icat edecek kadar zeki değil, o tarihlerde böyle şeyler olmaz” denseydi, bu malum çevrelerin, hiç kuşkusuz hoşuna giderdi.
Hatırlamamız icap eder ki Amerikalılar veya diğerleri, uzaya ilk gönderdikleri araçlarını insansız göndermişler veya kedili göndermişlerdir. Bunun belki makul gerekçeleri vardır. Lagarî Hasan Çelebi olsun, çağdaşı Hezarfen Ahmet Çelebi ya da en eskisi İsmail Cevheri (?-1007) Sabuncuoğlu Şerefeddin (1385/1386-!468/1470) olsun, hepsinin ortak özellikleri, kendi deneylerinde denek olmalarıdır. Sabuncuoğlu Şerafettin (1385-1468)’in de ürettiği ilacı hastaya tatbikten evvel kendisinin tecrübe ettiğini hatırlayalım. Deneylerinin sonuçlarına kendileri katlanmışlar, faturayı kendilerine kesmişlerdir. Deneylerinin sonunda, İsmail Cevherî (?-1007) uçuş bitimi inişini gerçekleştiremediği için Hakk’ın rahmetine intikal etmiştir. Hezarfen Ahmet Çelebi ise bahsinde de görüldüğü gibi Galata Kulesinin yüksek, en müsait yerinden kanatlarıyla havalanıp Üsküdar’daki Doğancılar meydanına-6000 metre kadar- uçuş yapıp inişini başarmıştır. Lagarî Hasan Çelebi de 300 metre yükselen roketinden ayrı olarak denize iniş yapmıştır. Hatta IV. Murat ile” İsa ‘nın size selâmı var.” diyerek şakalaşmıştır. Bu bilginlerin kimseye zararları dokunmamıştır. Ama pozitif bilimler için temel oluşturmuşlardır.
Bu anlayış ki deneylerinin canlılara zararının dokunmasını engelleyen bu anlayış, ancak bizim medenî prensiplerimizden doğan bir anlayıştır.
*Bilim Önderleri, Şakir Albayrak, Hamle Yayınları 2022, s,282-284, İstanbul.