7. yy. da miladi 610 yıllarında Peygamberimize (sav) indirilmeye başlanılan vahiy elbette ki o toplumun kullanımında olan dil ile gelmiştir. İlk olarak şifahi (söylem) olarak peygamberimize indirilen vahiy daha sonra sahabeler tarafından çeşitli materyaller üzerine yazılmıştır (kürek kemikleri, yassı taşlar vb.)
Kur’an, nüzul ortamında bu toplumdaki insanlara anlayabildikleri, gördükleri şeylerden örnekler verir
Gaşiye suresi 17-20. Ayetlerde
Deveye, Göğe, Dağlara, Yeryüzüne bir ibret nazarıyla bakılması/araştırılması gerektiğini, Allah’ın yaratma sanatını göz ardı etmemek gerektiğini bizlere hatırlatır.
Bir başka ayette
Gece gündüzün birbiri ardınca gelmesini, gemilerin su üstünde yol almasını,hayata canlılık veren yağmuru, rüzgarı, bulutları nasıl insanların hizmetine sunulduğunu aklını kullanan insanlar için Allah’ın bir lütfu olduğunun bilincinde olunmasını, (Bakara suresi 164) öğütlemiştir.
Gündelik yaşamda bunların bir çoğunu görmekte olduğunuzu Bunlara karşı Allah’a şükrünü unutmayıp, her daim hatırda tutulmasını istemektedir. Örnek verdiği şeylerin bir çoğu o coğrafyada gözlemledikleri, gördükleri şeylerdendi
Onların yabancısı olmadığı kelimelerle hitabını aktarır. Kur’an’da, yabancı bir dilde kendilerine gelen bir kitabın anlaşılamayacağının dile getirildiği şu ayette net bir şekilde görülür:
“ Onu yabancı dilde bir Kur’an kılsaydık: ‘Ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap’a yabancı bir dille mi (hitab edilir)?’ derlerdi...
( FUSSİLET SURESİ 44. Ayet )
Demek ki indiği toplumun konuştuğu dil ne ise vahiy de o dil ile hayat bulmuştur.
Hz. Musa İbranice,
Hz.İsa Aramice,
Hz. Muhammed Arapça olarak konuşmuşlardır ve aldıkları vahiyde kendi konuştukları dilden idi
1400 küsur yıl önce yaşayan bir topluma o toplumun sosyal yapısına, kullandıkları dile, kültüre geleneğe ait bilgi ve birikimler ne kadar çok olursa Kur’an’ın anlaşılması o oranda yüksek olur.
Bazı ayetlerde Kur’an _Ne dedi mi,ne demek istedi mi ?_
Bunu iyi anlamamız ayetleri daha iyi yorumlamanın yolunu açar.
Kur’an’da Fil suresine bakalım...
1.Ayet “Görmedin mi Rabbin ne yaptı o fil sahiplerine” derken okuyucu burada geçen -görmek- kelimesinden sanki Peygamberimiz (sav) bu fil vakasına şahit olmuş, görmüş gibi anlayabilir.
Oysaki siyer’e bakarsak bu fil vakasının peygamber efendimiz (sav) doğmadan ortalama 40-50 gün önce gerçekleşmiş olduğunu anlarız
Buradaki görmek kelimesinin bilmez misin, duymadın mı anlamına geldiği, mantıken anlaşılır.
Cahiliye döneminde o toplum Edebiyat ve şiir de de kendilerini göstermektedirler. Ukaz panayırında seçilen şiirler Kâbe duvarına asılırdı. Kur’an’ın nüzulü başladıktan sonra artık yazdıklarının Kur’an karşısında sönük kaldığını anladılar.
İbn Abbâs (68/687)’ ta ; Eğer Kur’an’ın bir kelimesini anlayamadığınızda şiire başvurulmasını önermektedir
Her ne kadar şiirde belli bir noktaya gelmiş olsalar da Kur’an’ı Kerim’i dinledikleri zaman;
‘Biz delirmiş bir şair için ilâhlarımızı mı terkedeceğiz? Diyorlardı.
( SÂFFÂT SURESİ 36. Ayet )
Bir başka ayette de böyle düşünenlere cevaben;
O, bir şairin sözü değildir. Ne kadar da az inanıyorsunuz!
( HÂKKA SURESİ 41. Ayet )
Diyerek bu Kur’an’ın şiir olmadığını, hayat kitabı olarak rehber edinilmesi gerektiğini onlara anlatır...