Hep mutluluğu maddi olarak para zenginliğin de aradık. Ama dedelerimiz nenelerimiz çoğunun paraları yoktu fakirlerdi ama mutlulardı. Yaşadıkları zamanlar kıtlık içerisindeydi. Zor ve güç zamanlar geçiriyorlardı. Hatta savaş içerisinde kauslardı da onları şimdi konuşturduklarında eski günlerin özlemini duymaktalar. Ne acaba ne olduda şimdi insanlar mutlu yaşam sürmüyorlar. 21 yüzyıl bizlerden neler aldı götürdü. Umudumuzu mutluluğumuzu yok etti. Biraz geçmişe bakalım, örneklendirelim.
Yıllar önce küçük esnaflar 10 20 metre karelik dükkânlarda ekmek paralarını çıkarır dı. Ha o dükkânları ağzına kadar tıka basa dolu eşyaları da yoktu. Köylüden gelen yoğurdu alır 1 liraya satardı 1.1 liraya. Bakkalları köhne ışıksız muhabbet ve bereket dolu birkaç parça tahta raflarda dizili eşya doluydu. Birkaç parça eşya gün boyu satacak bir iki parça için sabahın erken saatinde yollara düşer kah yaya kah bisikletle usul usul gider açarlardı dükkanlarını. Giderken de güzergâhındaki bütün dükkanlara selam eder akşam geri dönüşleri de öyle olurdu. Böyle bir döngü vardı. Şayet bir gün recep usta Şaban ustanın dükkânının önünden geç veya gelmezse bir sonraki gün muhakkak sorulur soruşturulurdu. Derdine ortak olunur eğer keyfiyattan geç gelirse cezası kesilirdi. Hani bu yüzyılda eğitim planlaması diye ortalığa düşmüşüz de Ahilik dersleri sözüm ona programları yaparız ya eski yıllarda ustadan çırağa geçen yaşam biçimiydi. Şimdi ise koca avmler deki rengârenk dükkanlarda komşusuna selam vermeyi bırak tanımıyorlar nasıl olsa dükkanı çalışanlar açıyor. Para da kazanıyor.selama muhabbete nerek var param var hergün arayan bankadan sigortadan acentadan muhasebeden soranlarım da var. Ama ne hikmetse eve arabaları ile mutlu gidemiyorlar. Geceleri uykular kaçıyor. Mutsuzlar.
Hadi birazda üretim yapan küçük esnafdan konuşalım. Sabahın 7 de başlardı bakırcılar çarşısındaki kulplu tava kazan yapımlarına. Tıkır tıkır melodi sesleri. Usta yandaki ustaya bakır tavayı dövmeye başlarken sanki SMS atardı. Son dövmeler re yakın hadi gel iki hasbihâl edelim dercesine. Diğeride bekle benim kazan az kaldı. Geliyorum derdi çekiç sesleri ile. Birkaç dakika mola çay muhabbet sonda nişadır kokusu kaplardı bakırcılar sokağını. Bu ne demekti kalaycı Nurettin usta ocağı yakmış yeter bu kadar muhabbet getirin kapları tavaları kalaylayalım onları kokusu salı verirdi. Kulakları sağır edercesine çay saati zili çalmaz dı o sokakta. Teneffüs zili gibi şükür fark ettiler de melodiye dönderdiler.
Fabrikalaştık her ürün seri üretime döndü. Bir parça sattık aynı müşteriye ikinci parçayı nasıl satabiliriz yönünde hesap yapılır oldu, o koca koca ışıklı dükkânların altında. Eskiden garantimi vardı. Ürün eğer hatalıysa usta kızarır bozarırdı geri gelen üründen haya ederdi yaptığı maldan. Şimdi gideriz tüketici mahkemesine. Esnaf bilirdi ölüsünü dirisini mübarek gününü herşeyden haberi olurdu sonraki adımda dernekler kuruldu şimdi ise watshaap gurupları. Fabrikaya giden işçiyi servis 8 de alır 12 de zili çalar 13 zili çalar 15 de çay zili çalar 17 de evine bırakır bu adam sabah yorgun kalkar. Ama her şeyden haberi var da acaba haber alma yolları mı yanlış neden yorgun ve üzgün. Bereket desek zaten adam her Cuma sms gönderiyor. Kandillerde edilen duaları beğeniyor. Akrabalarınızı ziyaret edin hadisinide yerine getiriyor facebook paylaşıyor haberdar oluyor. Anlaşıldı umarım biz bazı şeylerin facebook unu çıkardık galiba. Ramazan, Recep, Şaban, Bayram ustaları ne güzelde onların mübarek isimleri filmlerle yok ettik hep alaya aldık. Şaban’a İNEK, Recep’e ATMA eklentilerini ekledik ve çocuklarımızla güldük ve gülüyoruz. Hâlbuki onların doğduklarında isimleri konulurken ne ezanlar okunmuştu kulaklarına, ne büskevitler dağıtılmıştı mahallelerinde. Biz onlarla mutluyduk onlar da birbirleriyle. Sağlıcakla kalın.