Nevruz, yeni gün anlamında gelen 2500 yıllık bir Türk Bayramıdır. Tabiatın yeniden canlanması, dirilmesi ve uyanması olan, tertemiz bir şekilde arınarak yeniden doğuş demektir. Nevruz, birlik, beraberlik, barış ve kardeşlik içerisinde yeni bir güne ve yıla merhaba demektir.
Nevruz, toprağın, suyun, havanın değiştiği günün, yani cemrelerin bayramıdır. Kuruyan ağaçların yeşillendiği, göçmen kuşlarının döndüğü, bir adı da “Nevruz çiçeği” (Nevruz gülü) olan çiçeğin çıktığı bir gündür.
Bağımsız Türk devletleri ve akraba toplulukları edebiyatlarında Yenigün anlamına gelen Nevruz, önemli bir yere sahiptir. Yenigün konusunda yazılmış/söylenmiş şiirler o kadar çoktur ki adeta bir "Yenigün/ Nevruz Edebiyatı" oluşmuştur. Bu şiirlere Anadolu ve Osmanlı sahasında "Nevruziye, Bahariye", Azerbaycan'da "Novruziyye, Novruz, Şe'rleri", Kazakistan'da "Novruz Cırları", Kırgızistan'da "Novrız Jırları", Özbekistan'da "Navröz Koşukları, Navrözname", Türkmenistan' da "Nevruzname", Doğu Türkistan'da "Nevruziye Nevruzluk, Nevruz Koşakları' gibi adlar verilmektedir.
Bahar bayramı ve yılbaşı olarak kutlanan ve eski kültürümüzde mühim bir yer işgal eden nevruzun başlangıç tarihi 21 Marttır. Rûmî takvimde bu tarih 9 Marta tekabül ettiği için halk arasında “mart dokuzu” diye bilinen tarih aslında nevruzdur.
Güneşin Koç burcuna girdiği ve Kuzey Yarım kürede baharın başlangıcı olduğu için nevruz, Orta Asya’ dan, Balkanlara, İran ve Mısır’a kadar uzanan geniş sahada kutlanmaktadır. Nevruz kutlamaları, tabii ve sosyal birçok sebebe dayanmaktadır. Bu sebeplerden çoğunu, edebi eserlere yansımış şekliyle müşahede etmekteyiz.
Tepeden tırnağa bir Türklük bayramı olan Nevruz geleneği, kutlanma efsaneleri ve öyküleri ile “ateş ve suyun” Türklük “kültü” “miti”, yani sembolü olduğu; oynanan “sinsini” oyununun Türklük oyunu ve bir kahramanlık gösterisi olduğu ve kullanılan renklerin de tamamen Türk renkleri olan, kırmızı, yeşil ve sarının kutlamaların asıl renkleri olduğu bilinmektedir.
Sarı, kırmızı yeşil Türklüğün kutsal renkleri olduğuna örnek olarak;” 1935 de Altaylar' da 7. ve 11. asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda, yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türkler' de milli olduğu kadar dini değere de haiz olduğu ve yine bugün Türk dünyasındaki Nevruz kutlamalarında görülen sarı, kırmızı, yeşil renk tutkunluğunun, ateş ve ateşten atlayarak oynanan oyun (sinsin) gibi, Türklük adetleri olduğu, Ergenekon Destanı'ndaki temel motifin kurtuluş olduğu, kurtuluşa öncülük eden demirci ustası olduğu, bu destanda adı geçen Efreysab' ın Turan Hakan'ı (Türk) Alp Er Tunga olduğu tüm araştırmacılarca kabul edilmiş bir gerçektir. " Kara Çarşamba" "Kurt Ağzı Bağlama " ve " Gül Ağacı Dalından Yapılan Bir Delikten Geçiş " de yine Ergenekon Destanı' nın da görülen öğeleridir.
Türkler eskiden Güneş ile Ay'ı bir kadın ve erkek olarak düşünürlerdi. Ana olarak kabul edilen Güneş; yeryüzüne sıcak ve iyiliği getiren, dirliğin simgesi olarak düşünüldüğü için; Kazak-Türk kadınları Yenigün' de, güneşin doğuşunu bekler; güneş doğar doğmaz eğilip güneşe selam verir, kaynaklara (pınarlara) yağ döküp, yeni dikilen ağaçlara ak boya sürerlerdi. Bu inanışla Gaziantep'te tespit edilen bir inanış arasında benzerlik olduğunu görüyoruz. Çünkü; Gaziantep'te "Sultan Nevruz", 21 Mart'ı 22 Mart'a bağlayan gece ayaklarındaki hal halları cıngıldatarak ve gergefini işleyerek batıdan doğuya göç eden güzel bir kız olarak tasavvur etmektedirler. (Alpaslan, 1956: 1392). Görüldüğü gibi Gaziantep'te "Nevruz" güzel bir kız gibi, Kazakistan' da da kadın olarak düşünülen güneşinin doğuşu Yenigün sabahı heyecanla beklenmekte ve selamlanmaktadır. Ben de herkesin nevruzunu kutluyorum…