1557 yılında yapımı tamamlanan İstanbul Süleymaniye Camii’nde görev yapacak imamlar için aranan şartları okuduğumuzda bugün bile bunların çok az sayıda imamda bulunabilecek şartlar olduğunu görüyoruz.
Kanuni Sultan Süleyman’ın, 16. yüzyılda hizmete açılan Süleymaniye Camii’nde görevlendireceği bir imamda aradığı şartlar şöyle sıralanıyor:
• Hâfız-ı Kur’ân olmalı, sesi güzel, tecvit kurallarını ve namaza dair fıkhî meseleleri iyi bilen, zarafet ve nezaket ehli kimse olmalıdır.
• İlmiyle amil; söylediklerini öncelikle kendisi yaşayan kişi olmalıdır.
• Yüksek ilimleri ve ȃlet ilimlerini bilmeli, sonra;
• Arapça, Farsça ve Latinceyi iyi derecede bilmelidir.
• Müslüman olmayanların dinleri ile dinimiz İslam’ı mukayeseli olarak bilmelidir.
• Ata binip, spor yapabilmeli, güzel görünüşlü olmalı ve güzel giyinmeli.
• Evli ve tek eşli olmalı, hanımı güzel olmalıdır.
• İlm-i Teşrihi (Anatomi) bilmelidir. (*)
Elbette aranan bu şartlar Süleymaniye gibi İstanbul’un göbeğinde, dünya çapında ünlü bir cami için. Yoksa her cami için bu kadar ağır şartlar aranmıyor. Bizce bu şartlar bile bugün için yeterli olmasa da günümüz için bir ışık tutabilir. Neden yeterli değil? Çünkü o devirde şimdiki gibi İslam’ın esaslarına küresel çapta hücum yoktu. Ateizm, deizm ve türevi inkârcı akımların sosyal medya aracılığı ile bu denli fütursuz saldırıları yoktu. Bu nedenle bahsi geçen şartlara ilave olarak aşağıda sayacağımız görevler daha fazla önem kazanmaktadır.
…..
Bütün eksiklerine rağmen Diyanet teşkilatı dinî alanda bugün önemli hizmetler vermektedir.
Vaaz ve hutbelerin günümüz gençliğinin ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte olması elbette önemli, fakat bundan daha önemlisi imam ve vaizlerimizin halkın içerisinde, konuştuklarını yaşayan, davranışları konuştuklarını yalanlamayan, sözü özüne uygun, güvenilir, örnek kimseler olmalarıdır.
Halkın içerisinde, hayatın her alanında halkla beraber olmak ne demektir. Diyanet İşleri Başkanlığı, müftüler, imam ve vaizlerimize şu özellikleri ile performans ve başarı notu vermeli, gerektiği kadar kontrol ve takibi de ihmal etmemelidir.
1-Mahalle imamımız o bu ay, eşiyle birlikte kaç haneyi ziyaret etmiş; karı koca arasında sorun bulunan kaç aile ile bir araya gelmiş ve onların sorunlarını çözmeye gayret etmiştir?
2-İmamımız bu ay mahalledeki kaç gençle; gezi, piknik, spor veya kültürel bir etkinlikte beraber olmuştur?
3- İmamımız bu ay mahallede yaşayıp kötü alışkanlıkları ya da çeşitli (madde, internet vb.) bağımlılıkları bulunan kaç gençle diyalog kurmuş birlikte vakit geçirmenin yollarını aramıştır.
4- Okulların tatile girmeleri ile birlikte camilerde başlayan Kur’an kurslarına gelen çocuklara; Kur’an ile birlikte Kur’an’ın anlamı, peygamberimizin hayatı ve özellikle Kevni ayetlerin meal ve yorumları ile ilgili bilgiler verilmekte midir?
5-İmamımız bu ay anne babalarıyla sorun yaşayan kaç gençle diyalog kurmuş, bunlardan kaçı ile programlar yapmış, üzerinde olumlu etkiler bırakmaya çalışmıştır.
6-İmamımız bu ay içerisinde mahallede kaç hastayı ziyaret etmiş yakını vefat eden kaç haneye taziye ziyaretinde bulunmuştur.
7-İmamımız bu ay içerisinde mahallede yapılan kaç sünnet, nişan ve düğün merasimine iştirak ederek vatandaşlarımızın sevinçlerini paylaşmıştır.
Vaiz ve imamlarımız rutin dini hizmetleri yanında bu konuları da görevleri bilecek, görevden daha öte bunları dert edinecek, (ister sevinç ister hüzün temalı olsun) imkânları ölçüsünde insanların, özellikle gençleri islamiyeti iyi anlamalarına. sevmelerine katkı sağlamak gayesi ile mahallenin her etkinliğinde bulunmaya çalışacaktır.
Bu görevleri esnasında yeri geldiğinde aile hekiminden yeri geldiğinde gencin öğretmeninden veya PDR hocasından yardım alacak onlarla işbirliği yaparak varsa sorunları birlikte çözme yoluna gideceklerdir.
Vaizlerimiz, imamlarımız, müezzinlerimiz bu anlayışla mahalleli ile bütünleşerek görevini yapar, gerisini Rabbine bırakır. Zira kalplere gönüllere tesir edebilmenin peygamberlerin bile yetkisinde olmadığı, sadece Allah’ın elinde olduğunu bilir. (Bakara 272., Kasas 56., vb. ayetler) Kendi görevini yapar ötesini Allaha bırakır.
Bütün bu yöntemlerle din görevlisi elemanlarımız bir yandan vatandaşın hayatında daha etkin ve belki de rol model bir saygınlığa erişirken diğer yandan da gençlerimizin bir takım dış bağlantılı marjinal grupların zararlı olabilecek etkilerinden korunmasına yardımcı olacaktır.
Böylece; "Namaz kıldırma memuru imamlar günde 2-3 saat camiye gelmekle, vaizler haftada (cuma günleri) yarım saat va’z ederek öğretmen kadar maaş alıyorlar..." gibi abartılı iddiaların boşa çıkmasını sağlayan din görevlilerimiz, halkın içinde halkla beraber daha etkin bir role sahip olacaklardır
Etkin tebliğ ve gayret, her müslümanın asli görevi olmakla beraber öncelikle çağı iyi okuyan din görevlilerimizden, tesir ve başarı Rabbimizdendir.
(*) Kürkçüoğlu Kemal Edip, Süleymaniye Külliyesi Vakfiyesi, sh 92., Vakıflar Umum Müdürlüğü Neşriyatı, Ankara, 1962.