Süzülüp Geldiğimiz Coğrafya
Kültür, tarih, dil, coğrafya olarak Süzülüp Geldiğimiz Dünyayı, küresel medyanın önceliğinde, sübliminal mesajlarla dayatılmış, dolayısıyla negatif imgelerden arınarak tanımamız gerek…
Kültür, tarih, dil, coğrafya olarak Türkiye'ye çok yakın bir ülke olan İran ile ilgili çoğumuzun bildiği şey başkenti ve en eski sınır komşumuz olduğu ile ilgili sınırlı bilgidir. Bunun dışında küresel medyanın önceliğinde dayatılmış dolayısıyla negatif imgeler içeren stereotipler de İran hakkındaki düşüncelerimizi şekillendirmektedir. Hakkında çok fazla yanlış bilgiye sahip olduğumuz, oryantalistlerin bize gösterdiği kadarını kabul ettiğimiz ülkedir İran.
Anavatanları Uluğ Türkistan düzlükleri, yaylaları, dağları olan Türk boyları, Hazar Denizi'nin güneyinde Kafkasya, Anadolu, Suriye'ye doğru genişlerken öncelikle kendi yurtları olan Horasan üzerinden bütün bir İran coğrafyasına yayılmışlardır. Moğol genişlemesi bu yayılmayı hızlandırmıştır. Günümüz İran'ının coğrafyası üzerine kurulan yörük çadırlarının bir kısmı burada kalıp mermer sütunlar üzerinde yükselen hanlara, medreselere, mescitlere, bazarlara, konaklara dönüşse de önemli bir kısmı gün batımına doğru sürülerini aparmış Anadolu'ya hatta Rumeli'ne kadar gitmişlerdir. Bu geçiş bu kadim coğrafyanın kültür ve medeniyeti ile karşılıklı etkileşimini barındırarak olmuş, merkezi Asya'nın özgür ruhlu insanları Binbir Gece Masalları'nın şehirlerinden etkilenmiş ve oraları etkileyerek iz bırakmışlardır.
Günümüz İran coğrafyasında yüzyıllarca Türk soylu hanedanların yönettiği Gazne Devleti, Büyük Selçuklu Devleti, Harzemşahlar Devleti, Timur İmparatorluğu gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanlığı forsunda birer yıldız ile yer almış 4 büyük devlet ile İldenizliler, Karakoyunlular, Akkoyunlar, Safeviler, Afşarlar ve Kaçarların kurdukları Türk devletleri 1925 yılına kadar kesintisiz egemenliklerini sürdürmüşlerdir.
8–16 Temmuz 2022 tarihlerinde Serdar Gündoğdu Bey'in organize ettiği seçkin bir gezi grubunun içerisinde olarak şiirin, gülün, bülbülün ülkesi olarak bilinen İran'ın Tebriz, İsfahan, Şiraz, Yezd, Kaşan, Kum, Erdebil şehirlerini içeren bir rotayla tarihe, kültüre doğru bir yolculuk yapma fırsatına sahip oldum. Belki de bu yolculuk kendi ruhumun derinliklerine, kişiliğimin, kimliğimin köşe taşlarını oluşturan Tebriz'in berrak Türkçesine, İsfahan'ın estetiğine, Şiraz'ın şairlerine, Yezd'in ruhları aydınlatan yıldızlı gecelerine, Kaşan'ın güllerine, Erdebil'in ocağına doğruydu.
Şiraz'ın şairlerinin ayakucunda, Nakşi Cihan'ın ortasında, Kaşkayların toyunda, Yezd'in dar sokaklarında, Kaşan'ın konaklarında, Kum'un göz bebeği Hz. Masume'nin huzurunda, Erdebil'in tekkesinde, Tebriz'in Göy Mescid'in de gördüklerimi, duyduklarımı, okuduklarımı zaman zaman hislerimi de katarak kayda geçirmektir maksadım. Hafız'ın, Saadi'nin, Şehriyar'ın ayağının bastığı topraklar, dokunduğu taşlar bile his verirken duygudan ari olamıyor insan.
Bu yolculuğumda heybemde biriktirdiklerimi, Iğdır'dan çıkıp 9 gün 8 gece sonunda yaklaşık 4500 km yol alıp tekrar Doğu Beyazıt'taki Gürbulak sınır kapısından yurda dönene kadarki gözlemlerimi, Tebriz, Sultaniye, İsfahan, Persepolis, Şiraz, Yezd, Kaşan, Kum, Erdebil şehirlerini yazı dizi halinde sizlerle paylaşacağım.
Ahmet AKALIN
Ankara Üniversitesi Doktora Öğrencisi
RTÜK Üst Kurul Uzmanı