Karakalpak Kızı

'Karakalpak Kızı' romanı Karakalpakistan, Türkistan (Orta Asya), kadın mücadelesi, kadın hakları, propaganda, manipülasyon gibi konularda çalışmalar yapanlar başta olmak üzere, tüm edebiyat sevenler için de tavsiye edilebilir.

PAYLAŞ
Harput Sancak Haber - Harput Sancak Haber

Sovyet iktidarının 1920’li yılların hemen öncesinde ve sonrasında Türkistan halklarından olan Karakalpakların “bir göçebe çadırı gibi sefil, sonbahar bozkırları gibi çiçeksiz (s. 11)” hayatını nasıl değiştirdiğini Cumagül’ün ve onun çevresi üzerinden anlatan bir romandır Karakalpak Kızı.
Yazar Tulepbergen Kaipbergenov’a göre bu dönemde özelde Aral Gölü’nün güneyinde yer alan Karakalpakistan’da genelde ise Türkistan’da (Merkezi Asya) “bay” ismi verilen beyler yani toprak ağaları söz sahibidir. Romana adını veren ve eserin başkahramanı olan Cumagül, toprak sahibi bir bayın kızıdır. Bay kızı olmanın varlık içinde yaşamak, dert tasa sahibi olmamak anlamına geldiği düşünülebilir. Ancak Cumagül için bu öyle değildir. Annesi Sanem ve küçük Cumagül, babası Zaripbay tarafından her türlü fiziki ve psikolojik şiddete maruz kalırlar ve en sonunda babası annesini ve Cumagül’ü kapı önüne koyar. Bundan sonrasında Sanem’in ve Cumagül’ün hayat mücadeleleri başlar. Hayatta kalmak için “kırk kapıdan sonra dilenci utanma nedir bilmez (s. 27)” diyerek onurunu, gururunu yok sayan anne Sanem’in ve kızı Cumagül’ün yoksul ve kimsesiz yaşam mücadeleleri Amu Derya Nehri’nin Aral’a kavuşmak için heyecanlandığı coğrafyanın köylerinde sürer gider. Cumagül bir bay ile değil uzak bir köyde bile olsa kendini anlayabileceğini düşündüğü yoksul bir yetim olan Turumbet ile evlenir ancak yaşayacakları annesininkinden farklı olmayacaktır. Yine dayak, işkence, hor görülme, aşağılanma devam eder gider ve sonunda O da annesi gibi kızıyla birlikte kapı önüne konur. Bu sırada Sovyetler Türkistan’da sosyalist politikalarını uygulamaya başlıyor, işçi sınıfının iktidarı kadınların yaşamında romanın kahramanı olan köylü kızı Cumagül’ün yaşamından bambaşka olan yaşamların da olduğunu anlatılıyor. Sovyet iktidarının sunduğu imkânlardan Basmacıların ölüm tehditlerine rağmen Cumagül faydalanmak istemektedir. Cumagül odun satmak için gittiği Nukus’un kuzeyinde yer alan Çimbay şehrinde bir Sovyet mitingine tesadüfen şahit olur, işittiği sözler onun yaşamını nasıl şekillendireceğini gösteren bir ışık gibidir. “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahip olmalıdır. Kölelik değildir bizim istediğimiz; eşit haklar ve insanca yaşam” cümleleri değiştirir Cumagül’ün ve onun gibi birçok kadının yaşamını. Karakalpak kadınıyla beraber koca Karakalpak köyünün kaderi değişmeye başlar.

Romandaki Propaganda Unsurları

Karakalpak Kızı romanında 1917’deki Rusya’daki rejim değişikliğini ve ardından kurulan yeni rejimi öven ifadelere sıklıkla rastlanmaktadır. Bunlardan bazıları;
Yazar Türkistan halkını benizleri “Buhara kavunu gibi sararmış” kişiler olarak self oryantalist bir söylem ile tanımlarken mitingteki komünizm propagandası yapan Rus genci “altın sarısı saçlı” olarak ifade ederek çekiciliğini vurgulamaktadır.

Aynı şekilde Cumagül’ün şehirde misafir kaldığı evde duvarda asılı fotoğrafın önünde derin düşüncelere dalmasını “soluk ay ışığında duvarda asılı geniş yüksek alınlı adamın resmine gözlerini dikerek kısa sivri sakallı, gözleri ışıl ışıl parlayan adamın sevecen bir kurnazlıkla kendini süzdüğü duygusu (s. 249)” üzerinden anlatarak adamın kim olduğuna olan meraka dikkat çekmektedir. Bununla Sovyet lider Lenin’in resminin insan üzerinde canlı bir kişilik gösterip onları etkilediği ifade edilmektedir.

21 Ocak 1924’te Lenin’in ölüm haberini aldıklarında Cumagül hatıratına “Acı … Büyük felaket. Lenin öldü. … Onun davası ölmeyecek. Lenin, vasiyetine göre inşa edeceğimiz sosyalizmde ve kalplerimizde sonsuza dek yaşayacaktır (s.346)” ifadeleriyle tarihe not düşmektedir.
Bölgenin yerel unsurları “gözleri köstebek gözleri gibiydi. Buruşuk yüzü pişmiş elmayı andırıyordu (s. 404)” betimlemesi yaparken “Lenin’in aç işçi ve köylülerin et ihtiyacı için Aral balıkçılarına bir yazı göndererek balık tutmalarını isteği doğru muydu?” diyerek Sovyet iktidarının yöneticilerine övgüler sıralanmaktadır.


Türkistan Direniş Hareketi Basmacılık Olarak Nitelendiriliyor
Sovyet iktidarının kurulmasına karşı çıkan Türkistan halkları küçük gruplar halinde direniş mücadelesine başlamışlardı. Sovyet propaganda makinesi bağımsızlık mücadelesi veren bu insanları “Basmacılar” olarak ifade etmiş, literatüre de öyle geçmiştir. Sovyet komiserleri Basmacı kelimesinin köyleri, kervanları basan, yağmalayan çapulcu manalarına gelmesinden faydalanarak Türkistan’da alevlenen direnişi ötekileştirmeye çalışmışlardır. Bu durum roman içerisinde “Köylüler Basmacıların sürekli baskılarından yılmış, korku içinde yaşıyorlardı (s. 376)” gibi cümleler ile direnişçiler halka karşı yıldırma politikası güden eşkıya grupları olarak tasvir edilmektedir.

Mission Civilisatrice
Roman’da tıpkı Fransızların sömürülerine medeniyet götürme misyonu (Mission Civilisatrice) biçmeleri gibi Rusların da geri kalmış, fakir “doğu” ya medeniyet götürmeyi misyon edindiği anlaşılmaktadır.

Yazarın Mangit köyünün ilk Bolşevik’i olan Aytbay’ın çadırını “yoksul insan barınaklarının bulunduğu yerde, köyün doğu tarafındaydı (s. 212)” ifadesiyle anlatması Avrupalıların “Doğu”nun geri kalmışlığı için kullandığı simgesel gösterimle paralellik taşımaktadır. Yine yazar “Mangit’in tek demirci ustası Salih, Aleksandr’ın demirci maşası ve çekici ustalıkla kullanışını, demirden yarattığı harikaları hayranlıkla izledi. Demir, Rus ustanın elinde canlanmıştı (s. 431)” sözleriyle Sovyet iktidarının Rus uzmanlar eliyle Orta Asya’yı modernleştireceğini ima etmektedir.
 

Zengin Kültürel Mirasa Atıflar
Yazarın günümüzde Özbekistan toprakları içerisindeki tarihi şehirlerin kültürel zenginliklerine atıflar yapmaktan kendini alıkoyamadığı görülmektedir. Örneğin; Hive kuyumcusunun elinden çıkma bileziğin ve yüzüğün (s. 222) maddi ve sanatsal değerine vurgu yapmaktadır.
Berdah (Berdi Murat Gargabay), Hacı Niyaz (Ajiniyaz) gibi şairler, halk ozanları çıkartmış Karakalpakların günlük hayattaki konuşmalarındaki edebi sözler, benzetmeler metni akıcı kılmakta, okuyucuyu sürüklemektedir. Bu sözlere örnek olarak ise Seyitcan karakterinin “arada burun olmasaydı, gözler birbiriyle geçinemezdi (s. 295)” sözü verilebilir. Aynı şekilde Kurbanniyazov karakteri köylülere Sovyet iktidarına karşı uygulanacak politikayı “ısıracak köpeğe, bir elinde kemik, bir elinde sopayla yanaşmak lazım” şeklinde tarif etmektedir. Bu tarif her ne kadar insanlar üzerinden yapılmış olsa da devletler için de düşünülebilir. Bu bağlamda Tulepbergen Kaipbergenov’un Josef Nye’den yaklaşık yarım asır önce sert ve yumuşak gücün birlikte kullanımıyla ortaya çıkan akıllı gücün tanımını yapmış olduğu söylenebilir.
Cumagül III. Komsomol Kongresi’nde “Ozanlarımızın, âşıklarımızın yarattıkları eşsiz destanlarımızı, türkülerimizi bir düşünün, bu büyük zenginliği niçin yadsımalı?” diye sorarak günümüzde de Özbekistan’da kutlanan somut olmayan kültür zenginliği olan bahşı geleneğine atıf yapmaktadır.
 
Türkistan Çalışmalarında Okunması Gereken Bir Eser
Karakalpakların ünlü yazarı Tulepbergen Kaipbergenov Karakalpak Kızı romanında Sovyet propagandası yaparken insanların inançlarını küçük düşürücü ifadeleri de çekinmeden kullanmaktadır. Türkistan halkının inancı konusundaki bilgisinin kulaktan duyma ve içinden çıktığı toplumun değerlerine yabancılaşmış olduğu anlaşılan Kaipbergenov inanç önderlerini, halkın kutsallarını sürekli olarak negatif şekilde imgelemektedir. Dolayısıyla romanın içeriğini bu bağlamda ayrıca değerlendirmek gerekmektedir.

Eserde Türkistan’daki değişim sürecinde yaşanan zorlukları, dağınık direniş gruplarının Sovyet rejiminin Türkistan’da hayat bulmasını engelleme çabalarını, Sovyetler’in karşılaştığı zorlukları, bayların devrime karşı tutumunu, devrimin tüm Sovyetler’de hayat bulmada, hayatları değiştirmede karşılaştığı zorlukları bir küçük Karakalpak köyünü kendine sahne seçerek akıcı bir şekilde anlatmaktadır.

Sonuç olarak Tulepbergen Kaipbergenov’un Karakalpak Kızı romanı Karakalpakistan, Türkistan (Orta Asya), kadın mücadelesi, kadın hakları, propaganda, manipülasyon gibi konularda çalışmalar yapanlar başta olmak üzere tüm edebiyat sevenler için de tavsiye edilebilir. Özbekistan’ı özellikle de Karakalpakistan ve Harezm bölgelerini ziyaret edecek turistler için de bölgenin tarihi, coğrafyası, kültürü hakkında bilgi sahibi olmaları bakımından okunması faydalı olacağı düşünülen bir eserdir.

Ahmet AKALIN
Ankara Üniversitesi Doktora Öğrencisi
RTÜK Üst Kurul Uzmanı
Ankara, Türkiye

Haber Merkezi

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN