Öğrenmeyle birlikte insan davranışlarında, önemli değişiklikler meydana gelir. Davranışlarımızda görülebilen bu değişme, zihinsel bir olgunlaşmanın ürünü ve bilincin eyleme dönüşmesidir. Açık eylemler, doğrudan gözlenebildiği hâlde, düşünmek, zihnimizde çeşitli işlemler yapmak, doğrudan gözlenemeyen ancak, dolaylı olarak gözlenebilen hareketlerdir/davranışlardır. Örneğin okumak, yazmak, bir sanat eseri ortaya koymak veya bir hikâyeyi anlatmak doğrudan gözlenebilirken; düşünmek, zihinde anlamlar bilgisi oluşturmak veya anlam bilgisi üzerinden çeşitli işlemler yapmak, dolaylı görülebilen davranışlardır. Dolaylı gözlenebilen davranışlar, kişinin yapıp-ettiklerine bakılarak anlaşılır. Ancak ister doğrudan ister dolaylı gözlenebilen davranışlarımız olsun, bunlar insan zekasının ürünüdür ve kendi öz bilincimizin dışa yansıması olarak görülür. Bu yansımanın arka planında, yani, bilinç altımızda yatan gerçek ise edindiğimiz varsayımlarımız ve değerlerimizdir.
Biriktirerek oluşturduğumuz ve zihnimizde yerleşik hâle gelen varsayımlarımız, bizim algı şeklimize, dolayısı ile olayları değerlendirme şeklimize etki eder, hatta birçok eylemlerimizin yönlendirilmesinde bu alt yapının izleri görülür. Çünkü her insan, kendi bilincini kendi varsayımlarından yola çıkarak (hareket ederek) oluşturma gibi bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle insan kendi normları, varsayımları ve çevreyi algılayış şekliyle kendi değerlerini kendisinin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Zamanla oluşturduğu bu kültürel yapı ile de insanoğlu kendi bilinç altını şekillendirir.
Kişi bilinç altına yerleştirdiği, olay ve olguları değerlendirmesine ve sistemleştirmesine etki eden varsayımları, onun bütün bir yaşamını etkileyebilir, onun etkisinde önemli kararları alabilir. Yetişkinlerde diğerlerine göre biraz daha fazla görülebilen bu yaklaşım, kişinin bütün bir hayatını etkileyebilir. Bazen de kişinin bilinç altına yerleştirdiği öngörüleri ve varsayımları onun yeni bir bakış açısı kazanmasına engelde olabilir. Bu ve benzeri davranışlar, zamanla kişide kökleşir, yerleşik hâle gelir ve öğrenme engellerine neden olabilir. İşte dönüşümlü öğrenme tamda burada devreye girmekte, kişi ya da kişilere kendi öz bakış açılarını değiştirecek, yeni varsayımların yolunu açacak iletişim yollarını göstermektedir. Çünkü iletişim dönüşümlü öğrenme kuramının, en temel özelliğidir.
Bu kurama göre iletişim becerileri kazanmak, bireye başka kişilerin algı ve yöntemlerini elde etmenin yollarını kazandırmakta yeni varsayımları karşılaştırma imkânı sağlamaktadır. “En basit ifade ile dönüşümsel öğrenme insanların bütün özellikleri ile değişmesini sağlayarak olaylara, hayata farklı bakış açıları kazanmalarını sağlar” (Yılmaz,M ve Çimen, O., 2014). Farklı bakış açıları kazanan bireyler yeni yargılarda bulunabilir, zihinsel dönüşümünü gerçekleştirebilir ve değerlendirme gücünü yeniden kurarak onu güçlendirebilir.
| Dönüşümsel öğrenme yöntemi, bize en açık ifade ile olayları algılayış şeklimizi değiştirmemizi ve yeni yargılar elde etmek için eleştirel bir güç kazanmamızı sağlar. Bu kuramı ortaya atan Mezirow’dur. “Mezirow tarafından ilk olarak 1978 yılında ortaya atılan dönüşümsel öğrenme kuramı, Psikoanalitik ve eleştirel sosyal kurama dayanır (http: //www. ericdigests. org/1999-2/adulthood. htm). Mezirow (1996, s. 162: Aktaran: Akçay, C. R. 2012). Eleştirel kuramın özelliği, bireye eleştirel bir bakış açısı kazandırmak ve olayları değerlendirmede eleştirinin bir şemsiye görevi görmesini sağlamaktır. Dolayısı ile sorgulamak, değişmek ve değiştirmek için eleştirinin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Çünkü eleştirel düşünmenin ve eleştirinin insan hayatında unutulmaz bir yeri olduğunu biliyoruz. Düşünce ve eylemlerimizi yeniden sorgulama, yapılandırma ve yeni bir zihinsel organizasyon yapmak için eleştiri oldukça önemlidir. Bunun nedeni, eleştirinin düşüncelerimizi yeniden düzenleme, yeni zihinsel organizasyonlarda bulunma ve öğrenme şeklimizi yeniden temellendirme üzerinde yoğunlaşmaya neden olmasıdır.
Daha açık bir ifade ile eleştirel bakış açısı kazanarak, birey öğrenme şeklini tartışmaya açabilir, varsayımlarını gözden geçirip yeni bakış açılarını düzenleyebilir. Algılama biçimini ve öğrenme şeklini yeniden değerlendirerek, daha uygun ve güvenilir yolla, öğrenme şeklini yeniden düzenleyebilir. Eleştiri, kişinin zor kabul edebileceği bir durum olsa da, kendisini yenileme ve yanlıştan dönme gibi erdemli ve yararlı sonuçları elde etmesi için oldukça önemlidir. “Eleştirel kuramda başta Dewey, Piaget, Bruner, Vygotsky gibi eğitimciler ile yapılandırmacı ilkelerin izlerini de görmek mümkündür” (Akpınar, B., 2010, s. 186). Çünkü yapılandırmacı öğrenme ilkelerinin başında bireyin, kendi öğrenme dinamiklerini kendisinin oluşturabildiği bir yapı vardır. Bu yapı ise bireyi öğrenmenin merkezine yerleştirir. Öğrenmenin merkezine yerleşen birey seçtiği hedefler doğrultusunda yeni deneyimler kazanır. Kazandığı deneyimlerini yenileyerek, öğrenme metotları geliştirir. Bu yönteme bu şekliyle kuramlar ve modeller karmaşası transformatif öğrenme de diyebiliriz. “Transformatif öğrenme kuramı, ilk ortaya çıktıktan sonra zaman içerisinde önemli değişimlere uğramış ve bu konuda yapılan deneysel ve teorik çalışmalarla kurama birçok yeni boyut eklenmiştir” (Akpınar, B., 2010 b.). Bunlardan bazıları, “Bilginin yapısı ve biliş bilgisi, öğrenmenin amacı ve doğası, güdülenme ve güdülenmenin öğrenmeye etkileri, sosyal ve kültürel çeşitlilik, olumlu ilişkiler ve bireysel farklılıklar gibi özelliklerdir” (Özkan, H. H. 2012, s. 49).
Sonuçta bu yaklaşım, kişinin öğrenme şeklini değiştireceğinden, kişiye ilerde etkin ve önemli kazanımlar sağlayabilir. İletişimli öğrenmeyi denediği içinde çevresi ile sürekli irtibat hâlinde olmasına ve yeni bilgiler edinmesine neden olabilir. Açıkçası bu yaklaşım şekli ile bilgi ve becerilerimizde önemli değişiklikler meydana gelir, kişiye özgü yeni anlayış ve bakış açıları ortaya çıkar, kişi, öğrendiklerini yenileme çabası içerisine girer, çünkü eldeki ile yetinmez, sürekli bir gelişme ve arayış içerisinde olmayı arzular. Bu arzu ve istek sırasında kazanılan her türlü bilgi ve beceri, bireyde yeni deneyimleri tetiklerken, yeni strateji ve metotlara da kapı aralar. Öğrendikçe yeni oluşumları ortaya çıkarır, ortaya çıkan her nesnel duruma göre zihninde yeniden, bilinçli öğrenme istasyonlarını kurar.
Bu onun aynı zamanda zihninde yeni düzenlemeleri yapması dememektir. Her bir düzenleme, yeni oluşum ve değerlendirmelere işaret ederken, bilginin elde edilişine, yani öğrenilmesine dair önemli strateji ve taktiklerin de yolunu açar. Yeni stratejiler, yeni bulgular ve kazanılan deneyimler, kişiye bundan sonraki öğrenmeler için âdeta bir lokomotif görevi görür.
Görüldüğü gibi dönüşümlü öğrenme ile sürekli, önceki öğrendiklerimizden dersler çıkarmak vardır. Alınan dersler ve ulaşılan taktikler, bir sonraki öğrenme için yeni bir deneyimi oluşturmaktadır. Deneyim sonucu gerçekleşen öğrenme ise sürecin başarısı için yeniden sorgulama demektir. Çünkü dönüşümlü öğrenme, geçmişten dersler çıkarmayı bir sorumluluk saymakta ve en başarılı eylemleri, sonraki öğrenmeler için kullanabilmektedir. Buna bir şekilde öz düzenleyici öğrenme de diyebiliriz. “Öz düzenleyici öğrenme, öğrenenlerin kendileri tarafından üretilen düşünceler ile öğrenme sürecini düzenleyen bir öğrenme şekli olarak tanımlanmaktadır” (So Taşci, G. ve Soran, H., 2012). Çünkü öz düzenleyici öğrenme kişinin öğrenme referansı olarak kabul edilir. Dolayısı ile transformatif öğrenme (başka bir şeye dönüştürme) ile birey kendi öğrenme referanslarını, kendisi oluşturur.
Bir sonraki öğrenmede kullandığı referansları ise onun taşıyıcı unsurları olarak görülür. Taşıyıcı unsurların, öğrenme sırasında seçilmesi ve yeniden kullanılması, bireyin edindiği deneyimleri uygun yer ve zamanda işe koşması demektir. Birey deneyimlerini her defasında yenileyerek ya da yenileri ile değiştirerek, gerçekleştirdiği öğrenmeye, deneyimden öğrenme veya dönüşümlü öğrenme denir.
Not: ‘Bu makale Demir Kurtbeyoğlu’nun (yazarın) öğrenme ve öğrenen organizasyonlar adlı eserinden derlenmiştir. Kaynak gösterilmeden kullanılmaması rica olunur. Herkese sevgi ve selamlarımla.