Gazi KARABULUT

Cumhuriyetin İkinci Yüz Yılında Yeni Bir Eğitim Felsefesi Analitik Okuma ve Öğretmen

Gazi KARABULUT

        Eğitim ile ilgili yapılan değerlendirmelerde ilk incelenmesi gereken, eğitim felsefesi çerçevesindeki görüşler olmalıdır. Çünkü “Bir ülkede uygulanan eğitim sistemi, o toplumun felsefesinden etkilenmektedir”   düşüncesi eğitim ve toplum ilişkisini ortaya koymaktadır. Konu akademi dünyası açısından pek çok defa yazılmıştır. Genel olarak “Nasıl bir insan yetiştirmeliyiz?” sorusunun cevabı etrafında şekillenen eğitim felsefesi dört temel görüşü ortaya koymuştur:
1.    Daimici Eğitim Felsefesi
2.    Esasici Eğitim Felsefesi
3.    İlerlemeci Eğitim Felsefesi
4.    Yeniden Oluşturmacı Eğitim Felsefesi
Bu görüşlerden ilk ikisi bazı farklılıkları olsa da daha geleneksel ve öğretmen merkezli bir öğretim metodunu esas alırken, İlerlemeci ve yeniden yapılandırmacı/oluşturmacı felsefeler ise öğrenciyi merkeze alıp öğretmeni rehber kılan bir bakışa sahiptir. 
Eğitim felsefesinin amacı; eğitim sistemlerinin şekillenmesi, eğitim programlarının yapılandırılması, öğretmen, öğrenci, sistem ve toplum ilişkileri açısından incelenmesi neticesinde bir yol haritası ortaya koymak ve aynı zamanda alan ile ilgili de felsefenin tabiatınca yolda olmasıdır.
Eğitim ile ilgili değerlendirme yapan alan uzmanlarının ortak noktası eğitimin tanımı üzerinde olmuştur. Eğitim; Latincede “Educate” mastarının isim şekli olan “Education” sözcüğünün Türkçe karşılığıdır.  Sözlükte, büyütmek, yetiştirmek, geliştirmek gibi anlamlara gelir.  Terim olarak ise; “Bireyin davranışlarında, kendi yaşantısı yoluyla istendik yönde değişme meydana getirme süreci”  veya “Bireyin davranışında, kendi yaşantıları yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme denemeleri sürecidir.”  Bu tanımların günümüzde, problemi görme, yorumlama ve çözme yeterliliğini kapsaması gerekmektedir. Bu düşünceden hareket ile yeni bir bakışa ihtiyaç duyulmaktadır.
Biz bu çalışmada yeni bir yaklaşım olarak “Analitik Eğitim Sistemi” görüşüne değinip bu sistem içerisinde öğretmen niteliğini ele alacağız. Toplumların yaşadığı değişim düşünülecek olursa günümüzde eğitime bakışın  “bireyin problemi görme, analiz etme, yorumlama ve çözme yeterliliğine ulaşması” şeklinde izah edilmesi daha doğru olacaktır. Bu düşünce yukarıda iade edilen felsefi yaklaşımlara yeni bir boyut kazandırmaktadır. O da “Analitik Eğitim Felsefesi” şeklinde adlandırılabilir.
 Görüşün temelini, analiz/çözümleme kelimesinden hareketle, eğitim öğretimle ilgili bir konuyu “ayrıntılı bir şekilde inceledikten sonra sonuca ulaşıp raporlamak” biçiminde anlamlandırabiliriz. Analitik Okuma kavramı; anlayarak, detaylandırarak, anlamlandırarak ve yorumlayarak öğrenme esasıyla eğitim öğretimin merkezine dinamik ve somut bir bakışı getirecektir. 
Bize göre Analitik Okuma; anlamlı okuma yapabilmek, okuduğunu kelimeden cümleye, cümleden paragrafa, paragraftan metne yorumlayarak değerlendirebilmek demektir.  Ancak bu okuma-anlama-yorumlama çizgisinin tutarlılığı için geniş bir anlam bilgisi ve yorumlama yetkinliğine ihtiyaç vardır. Çünkü okuryazarlık ifadesi derinlemesine yapılmadığı zaman ilerleyen süreçler sağlıklı bir şekilde devam ettirilememektedir. Okuryazarlık ile ilgili ifade edilmek istenen temel okuryazarlık ve okuma yazma yeterliliği değildir. “Anlamlı” kavramı ile izah edilmeye çalışılan konu, okuryazarlık süreci Analitik (derinlemesine çözümleme ve yorumlama) bir yöntem ile ifade edildiği manaya kavuşacaktır. Çünkü Analitik Okumadan kastedilen, kelimelerin bütün anlamlarını öğrenerek; anlamları sorgulama, disiplinler arası düşünme, öğrenilenler ile ön bilgileri harekete geçirerek yorumlayıp çıkarımda bulunabilme sürecidir. 
Eğitim felsefesindeki gelenekçi ve öğretmen merkezli görüşler ile öğrenciyi merkeze alıp öğretmenin rehber olduğu görüş çağımızın öğretim ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamamaktadır. Analitik Okuma görüşüne duyulan ihtiyaç, yaşamın gereklerine cevap verebilecek nitelikteki bir müfredat oluşturup konuları detaylı bir şekilde inceleyerek, anlamlandırarak, kavram veya kazanımın arkasındaki hedefleri görebilecek nitelikte bir öğretimi öncelemektedir. Okuma, okuduğunu anlama ve yorumlama anlayışının teknolojiye kurban edildiği çağımızda bu yaklaşım yeniden okuma kültürünü canlandıracak, kitaplar yeniden değer kazanacaktır. Çünkü bu yaklaşımın temelinde öğrencinin öğretmen ile işbirliği içinde yüksek bir heyecan ile kavramlara ulaşma, kavramları birleştirme, yorumlayıp sonuca ulaşabilme yeterliliği söz konusudur. 
Eğitimci Yazar Ülkü Demiray’ın Analitik Okuma Üzerine Söyleşelim adlı çalışmasında ifade ettiği gibi “Analitik okumada sözcük zenginliğine, cümlelerin anlamına, metin bütünlüğüne doğru gittikçe genişleyen bir uygulama ve değerlendirme esastır.”  yaklaşımı derin bir tahlil ve yorum kabiliyetini beraberinde getirecektir.
Mehmet Akif Ersoy’un “Bülbül” şiirinden hareketle kısa bir Analitik Okuma gerekliliğini örneklendirelim:
“Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin;
Kıyametler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
O zümrüd tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun,
Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun!”  dizelerini incelerken “aşiyan” kelimesinden başlamak üzere anlamları açıklanan sözcüklerin sonucunda, şiirle ulaşılmak istenen mesaj gerçekleşmeyecektir. Bülbül üzerinden dile getirilen sitemi anlayabilmek için, tahtın zümrüt ile sıfatlandırılması, “semavΔ kavramının tahlili ve saltanata kattığı ilâhî manayı, son dizedeki bütüncül mesajı analiz etmek gerekecektir. Yine Analitik Okumayı tanımlarken yer verdiğimiz öğrenilenler ile ön bilgileri analiz edip yorumlama yapabilmek için; şiirdeki feryadın sembol üzerinden bir sitem ve isyanı ortaya koyma sebebinin 8 Temmuz 1921 yılında Yunan orduları komutanı Sofokles tarafından Bursa Osman Gazi türbesinde sergilenen tavrın izah edilmesine ihtiyaç duyulacaktır. Sonrasında da Mehmet Akif Ersoy’un  olaylar karşısındaki ruh dünyasının açıklanmasıyla birlikte bütüncül bir anlatıma ihtiyaç olduğu aşikârdır.
    Analitik Okuma sadece sözel dersler üzerinden açıklanamaz. Yeni nesil soru mantığından hareket ile bütün derslerde başarının düşüş sebebi okuduğunu anlayamayan, anlasa bile yorumlayamayan sistematik yetersizliğe karşı kuvvetli çözümü ihtiva etmesinden dolayı bir Analitik eğitim felsefesi oluşturulmak istenmektedir. Ancak burada ilk önce öğretmen bakışının şekillenmesi gerekmektedir. Çünkü toplum hayatını şekillendiren öğretmenlerdir. Öğretmenlik mesleğinde hammaddenin insan olması, onu diğer bütün mesleklerden farklı ve üstün kılmaktadır. Zira insan; aklı, ruhu, bedeni ve nefsi ile oldukça değişik, değişik olduğu kadar da karmaşık bir yapı arz etmektedir. Beşeriyet üzerinde çalışmak, onu işlemek, başlı başına sabır isteyen büyük bir sanattır. Bu sanatı icra eden öğretmenin kendisini çok iyi yetiştirmesi, mesleki hayatında yeni gelişmeleri takip etmesi, çağımızın bilgi ve iletişim çağı olduğunu unutmadan, çağın gerektirdiği bilgi, beceri ve niteliklere sahip olması gerekir. Çünkü insanı hayata hazırlayan, ona kişilik kazandıracak olan öğretmenin hatasının telafisi mümkün değildir. Öyleyse Cumhuriyetimizin ikinci yüz yılında eğitim, bir neslin yeniden yeni yaklaşımları ve geleceğe dair öngörüleri analiz etme gücüne sahip olması gerekmektedir. Bu da ancak gelişimci, analitik düşünme becerisine sahip, yeni yaklaşımların mantık çerçevesini örgüleyip çıkarımda bulunabilen bir kadro ve eğitim sistemi ile mümkündür.
Yakın dönemdeki eğitimci ve eğitim ortamıyla ilgili yaklaşımların daha çok davranışlar üzerinden değerlendirildiği görülmektedir.
      Örneğin,  Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası adlı kitabında okulu, bir “sosyal kurum” olarak ifade eder ve bu kurumun dört temeli olduğunu belirtir. “ders, öğrenci, okul ve öğretmen” şeklinde sınıflandırılan ana umdeleri şu şekilde açıklar: 
“Ders; hakikatlerin araştırılmasıdır. Teknik ancak ilimlerin tatbikatı olarak onlardan sonra ele alınır. Ders okumak, bazı hayati faydaları sağlamak için bir vasıta değil, hakikatler peşinde koşmak için başlı başına bir gayedir." 
Buradaki açıklamanın daha çok soyut yaklaşımları ihtiva ettiği görülmektedir.
Öğrenci üzerindeki değerlendirme ise yine davranış temelli bir görüşün ürünüdür:
"Talebe; hakikatler peşinde koşmayı meslek edinen insandır. Gayesi manevi olgunlaşma olan bir mesleğin insanıdır, mekteplerin diploma müşterisi ve istikbalin mevki dilencisi değildir. Disiplinin kâinattaki nizam gibi bir zaruret olduğuna inanmış, diğer içtimai sınıf insanlarına örnek olacak kabiliyette bir üstün insan namzedidir."
Okul üzerinden yapılan değerlendirmeler ise günümüzde de devam eden bir sorunu ifade etmektedir:
"Mektep; millet mektebinin dışında yer alacak özellik ve yabancılık tanımayan, kutsal çatısı altında siyasete asla yer vermeyen, muallimin ilmi ve ahlaki otoritesinden başka hiçbir otorite tanımayan, ruhları huzur içinde birleştirici, disiplinin barındığı ideal çatıdır."
Öğretmene gelince bu konu bir karakter analizine dönüşmüştür:
"Muallim; insanoğlunu beşikten alarak mezara kadar götürüp teslim eden, dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insandır."  girişiyle öğretmene yüklenen büyük sorumluluğu ortaya koyan Topçu, meseleye manevi bir anlam kattıktan sonra şu değerlendirmeyi yapar: 
        "Devlet adamı muallimin emrinde bulunduğu müddetçe cemiyet ikbal hâlinde yaşadı. Muallim, devlet adamının bendesi olduğu zaman cemiyet bozuldu, felaketler baş gösterdi."
         Topçu, muallim bahsini uzunca açıkladıktan sonra bir muallime yüklediği anlamları sıralar:
 “1-Muallim, en doğru ve en güzel hayat örneğini yapar, hazırlar ve bize sunar, biz de yaşarız.
 2-Muallim, geçeceği yol bütün engellerle örtülü olduğu halde, buna tahammül etmesini bilen ve tahammüle âşık idealcidir. 
 3-Muallimlik sevgi işidir ve ruh sevgisidir. 
 4-Muallim, bizim bütün ruh yapımızın sanatkârıdır. 
 5-Muallim, sahip olduğu mesuliyetle, içimizde en fazla hür olan insandır. 
Nurettin Topçu 'dan kısaca notlar düştüğümüz bu beş madde aslında soyut düşünce dünyasındaki öğretmeni ifade etmektedir. Çağımızdaki değişmeleri de göz önüne alarak somut yaklaşımları ortaya koyarak; Cumhuriyetin yeni yüzyılında, duyuşsal düşünsel ve davranışsal yeni yaklaşımlar sergilemesi beklenir:
        Öğretmen, her durumda eğitim ortamı ve sosyal hayatın içerisinde gelişen/yaşanan meselelere çözüm üretme basamaklarına yönlendirebilecek bir birikime sahip olmalıdır.
        Bilgi ve iletişim çağının donanımlarına cevap verebilecek kapasitede olmalıdır.
        Toplumsal tepki ve beklentileri anlayıp yorumlayabilmek adına sosyolojik bir birikime sahip olmalıdır.
    Bireyin kendini tamamlaması için gerekli yönlendirmeyi yapabilmekle beraber, cemiyet hayatının da kendi kültür kodlarını bireye kazandıracak bir bakışa sahip olmalıdır.
    Alanı ile ilgili yeterliliğe sahip olmak kadar o yeterliliğin, ilgiliye kazandırılması için analitik düşünme yeterliliği bulunmalıdır.
      Toplumcu bir yaklaşıma sahip olup içinde bulunduğu toplumun kültürel değerlerini ve geleceğe aktarılması gereken davranışları bütüncül bir yaklaşımla yönetebilmelidir.
        Tabi burada devreye giren bir başka kavram da okul kültürü oluşturacak bir eğitimci anlayışıdır. Bu kavramı S. Ahmed Arvasi Eğitim Sosyolojisi adlı eserinde şu şekilde ifade eder: “Okul kültürü sözü, akademik bir anlam ifade eder. Okul, millî kültürü malzeme olarak kullanır. Onu evrensel ölçülere ve değerlere göre işlerken çağdaş inceleme ve araştırmaların ürün ve verilerini de bu millî kültüre aşılayarak onu güçlendirmeye çalışır”.   
        Aynı konuyu Ziya Gökalp ise Türkçülüğün Esasları adlı kitabında “hars” olarak ele alır ve kültür aktarımının okullar sayesinde sağlanacağını, Türkiye’den, Rusya’dan, Almanya’dan, Fransa’dan örneklerle açıklar: “Bir taraftan halk içine girmek, halkla beraber yaşamak, halkın kullandığı kelimelere, cümlelere dikkat etmek. Söylediği atasözlerini, gelenekte yaşayan hikmetleri işitmek. Düşünüşteki tarzı, duyuştaki üslubu tespit etmek, şiirini, musikisini dinleyerek, raksını ve oyunlarını seyretmek. Dinî hayatına, ahlaki duygularına nüfuz etmek.” 
        Bu yaklaşım bize şunu göstermektedir. Bir öğretmenin yaşadığı topluma faydalı olabilmesi o toplumun sosyal hayatını bilmesi ve bunu evrensel değerlerle de birleştirmesi gerekir. Bu tespit beraberinde “Nasıl bir eğitimci?” sorusunun doğurmaktadır. Dünya genelinde kabul gören eğitimci yaklaşımı sadece okul ile sınırlı kalmamaktadır. Mesleki donanımını toplumun bütün katmanlarında kullanan, yetişkin eğitimini de beraber götüren, aile tutumlarını bütünsellik içinde değerlendirebilen eğitimcilere ihtiyaç vardır.
        Böyle bir eğitimci de mesleki donanımlara sahip olması o donanımları uygulayabilecek yeterliliğe ulaşması elzemdir. İletişim becerilerine sahip, sınıf yönetimine hâkim, ölçme ve değerlendirme planlamasını bilen eğitimcilerle akademik başarı yakalanabilir. Bununla birlikte okul kültürünü hayat tarzı olarak benimseyen, yukarıda detaylı olarak maddeler hâlinde sıraladığımız esasları ihtiva eden eğitimciler yetiştirmek gerekmektedir. Aslında “Nasıl bir eğitimci?” sorusuna “Etkili öğretmenlik” kavramı içinde cevap vermek gerekir. Jensen ve Kıley,  etkili öğretmenlerin üç özelliğe sahip olduğunu belirtmektedir. Bunlar;
 “1-Etkili öğretmenler hem ne öğreteceklerini hem de nasıl öğreteceklerini çok iyi bilirler.
 2-Etkili öğretmenler çok geniş bir öğretim becerisine ve bunları uygun zamanlarda kullanabilme yeteneğine sahiptirler. 
3-Etkili öğretmenler öğrenmeyi kolaylaştıran bir tutum sergilerler. Sıcak ve olumlu bir iklim bu öğretmenlerin sınıflarında hemen göze çarpar.”
        Bu yaklaşımlar bir öğretmende bulunması gereken vasıfları ifade etmek açısından önemlidir. Ancak günümüzde yaşanan eğitim ve eğitimci problemlerinde, eğitimcilerin sosyolojik incelemesinin yeteri kadar yapılamadığı gerçeğini görmezden gelemeyiz. Her ne kadar herkes “Öğretmenlik kutsal bir meslektir.” dese de uygulamada aynı inceliğe ve anlayışa şahit olamıyoruz.
Tabi konunun bir de eğitim-öğretim boyutu da derinlemesine incelenmelidir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, müfredatın yetersizliği, verilen kazanımların sınav gerçeği ile örtüşmemesi başlı başına bir problemi teşkil etmektedir. Öğrencilere hayatta kalma ve iş becerilerini kazandırmak yerine, kimi güncelliğini yitirmiş kimi de gereksiz bilgi yığınına dönüşmüş ders programları, öğretmenin de davranış, duyuş, biliş süreçlerini zorlaştırmaktadır. Bu durum, öğrencilerin öğrenmeye karşı ilgisini azaltmakta ve eğitimin kalitesini düşürmektedir. Ayrıca eğitimdeki ölçme ve değerlendirme süreçlerinin tek odak noktasının sınavlara dayanması, öğretmenlerin kapsamlı ve derinlemesine bir eğitim sağlamasını engellemektedir. Sınav başarısı üzerine kurulu bir sistem, öğrencilerin gerçek anlamda öğrenmelerini ve bilgiyi hayata geçirmelerini engelleyen bir baskı ortamı yaratmakta analitik düşünce gücünü devre dışında bırakmaktadır.
         Nihayet, yapılması gereken ilk iş,  öğretmen yetiştiren kurumların, sadece çağın değil çağlar ötesinin de sorunlarına cevap verecek nitelikte olması sağlanmalıdır. Eğitimci yetiştiren kurumlar, mesleki yeterlilik açısından öğretmen adaylarına davranışsal anlamda analitik yorumlama gücünü kazandırmakla birlikte, öğrencileri anlamlandıracak donanımlar da yükleyebilmelidir.  Ardından mevcut eğitimci kadrosunun doğru bir analizi gerçekleştirilmeli ve bu analiz doğrultusunda tamamlayıcı, somut, sosyolojik karşılığı olan etkin programlarla eksiklikler ortadan kaldırılmalıdır. Yapılandırmacı anlayışı, yorumlama gücü ile birleştiren sistematik bir dönüşüm uygulama bulabilmelidir.
Sonuç itibariyle de Analitik Okumanın temellendirildiği, öğretmen merkezli veya öğrenci merkezli değil, birlikte çözümlemenin yapıldığı, anlamlı okuma yapabilen, okuduğunu yorumlayıp detaylandırarak sonuca ulaşabilen bir öğretim yapısına ihtiyaç duyulmaktadır.

****************************************

1.      Prof. Dr. Mustafa Güçlü, Türk Yurdu, sayfa 136,  Ağustos 2023
2.      Cavit Binbaşıoğlu, Eğitime Giriş, Ankara, 1988, s. 2
3.      Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, C. I, s. 677
4.     İbrahim Ethem Başaran, Eğitime Giriş, Ankara, 1984, s. 17
5.      Ülkü Demiray, Analitik Okuma Üzerine Söyleşelim, sayfa, 32, Berikan Yayınları, Ankara, 2020
6.       Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Sayfa 110 - Osmangazi belediyesi yayınları
7.      Nurettin Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası, Dergâh Yayınları, İst. 1997
8.      S. Ahmed Arvasi, Eğitim Sosyolojisi, s.110. Burak Yayınları, İst, 1999
9.      Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, s. 47. Varlık Yayınları, İst. 1968
10.      Jensen, R. A. & Kıley, T. J. (2000). Teaching, Leading and Learning: Becoming Caring Professionals. Boston: Houghton Mifflin Company.
 

Yazarın Diğer Yazıları