Gazi KARABULUT

'TARİHLİ TÜRKLÜK' VE CUMHURİYET

Gazi KARABULUT

Milletlerin ortak geçmişini ortak bir geleceğe aktarması ancak kendi kavramlarını inşası ile mümkündür. Bir kavramın kültür, dil, coğrafya ve tarih dokuları ile şekillendirilmesi, kavram kargaşasını da ortadan kaldırır. Bu sebepten hareketle diyebiliriz ki bir kavramın ortaya atılması, temellendirilmesi, kullanılması, genel geçer hâle gelmesi aynı zamanda köklü bir kültür yapısının da oluşmasına katkı sağlar. İşte, Prof. Dr. Mehmet Akif Okur’un ortaya attığı “Tarihli Türklük” kavramı siyaset tarihi açısından ciddi bir boşluğu dolduracaktır. Türk Yurdu Dergisinin Ekim 2023 sayısında “Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu İlkesi ve Unsuru Nedir” başlıklı makalede, ‘Cumhuriyet’imizin 100. Yılında Milli Egemenlik, Tarihli Türklük ve Müslümanlık İlişkisini Hatırlamak’ şeklinde çerçevelenen inceleme, tarihsel bütünlük kadar günümüzdeki Cumhuriyet ve Türklük merkezli tartışmalara da somut yaklaşımlar getirmektedir. 

“Tarihli Türklük” merkezli değerlendirmeleri gündeme taşımak Türk milletini de devletteki iradesini belirlemek açısından gayet dikkat çeken bir yaklaşım olmuştur.  Çünkü gelecekteki anlam kargaşasının önüne geçme açısından bakıldığında, kavram inşasının gerçekleştiği görülecektir. Nitekim konunun Cumhuriyet bağlamında ele alınması, kavram temelli yaklaşımları gerekli kılmaktadır. Buradan hareketle de “cumhuriyet, kurucu irade ve kurucu ilke” ne demektir, diye başlamak doğru olacaktır.

Cumhuriyet: Milletin, egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi.

Kurucu İrade: Anayasayı yapma ve anayasayı değiştirme iktidarı. (Gözler, 1998, s. 10)
Kurucu İlke: Kurucu iradenin ortaya koyduğu siyasi ve hukuki çerçeve, şeklinde kabul görmüştür. 
Peki, konumuzun merkezini oluşturan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi ve kurucu ilkesi nedir ve “Tarihli Türklük” ile nasıl bir bağı vardır?

Bu sorunun cevabını üç temel unsur ile ortaya koymak gerekmektedir:
1.    Kurucu Meclis
2.    Tarihli Türklük
3.    Anayasal Düzen

Türkiye Cumhuriyeti açısından değerlendirdiğimizde, devletin adının belirlenmesi için yapılan çalışmalar, «Tarihli Türklük» yaklaşımını ortaya koymuştur. Birinci Meclis faaliyetleri ise kurucu irade ve kurucu ilkeyi somutlaştırmıştır. Konunun netleşmesi açısından, siyasi tarihte değişim ve dönüşüm süreçlerine göz atmak gerekmektedir. Yönetim şeklindeki değişimler; devletlerin siyasi yapılanmaları açısından köklü yenilikler ihtiva eder.  Monarşiden cumhuriyete veya federasyondan üniter yapıya dönülmesi gibi. Ancak bu derin etkiye sahip değişimler yeni bir devlet ortaya çıkarmaz. Bu noktadan bakıldığında Türkiye açısından kurucu irade; yeni bir devlet değil yeni bir rejim tesis etmiştir. 

Yeni rejim, ifadesini anlamlandırabilmek için 29 Ekim 1923 tarihli TBMM tutanaklarını incelemek gerekmektedir. Meclis konuşmalarında esas rejim değişikliğinin Birinci Meclis döneminde (23 Nisan 1920-15 Nisan 1923) gerçekleştirildiği, normal bir yasama organına dönüşen İkinci Meclis’in ise değiştirilen rejime uluslararası alanda da tanınan bir isim (Türkiye Cumhuriyeti) verdiği ifade edilmektedir.

Teşkilat-ı Esasiye’de (Birinci Meclis) kurucu irade olarak şu ifade yer almaktadır: 
Madde:1. Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir. (TEŞKİLÂTI ESASİYE KANUNU Kanun Numarası : 85 
Kabul Tarihi : 20/1/1337 (1921)

Nitekim bu yaklaşımı somutlaştıran meclis görüşmelerine göz attığımızda mesele daha da müşahhas bir şekilde görülmektedir. Yunus Nadi Bey başkanlığındaki heyet TBMM’ye sundukları teklifte şu değişikliği talep etmişlerdir:

“Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir.” Konuşmasında ise şu ifadelere yer vermiştir:
«Hükümeti tesis etmek şerefi Birinci Meclise aitse; bu esası takviye ve ilâ etmek şerefi de bu Meclis-i Âli’ye aid olacaktır.» (TBMM Zabıt Ceridesi, 29.10.1339)
Yine cumhuriyetin ilanı öncesindeki meclis zabıtlarından alınan aşağıdaki örnekler rejim değişikliğinin bir süreç sonucunda milli irade ile oluşturulduğuna işaret etmektedir.
Vasıf Bey: «Zaten mevcut ve müesses olan şekil, cumhuriyetten başka bir şey değildir.»
Eyüp Sabri Efendi: «Hükümetimiz bugün cumhuriyet olmuyor. Teşekkül ettiğinden beri cumhuriyetti…»

Mustafa Kemal Paşa: «Türkiye Devleti’nin zaten cihanda malum olan, malum olması lazım gelen mahiyeti beynelminel maruf unvanı ile yad edildi…» (TBMM Zabıt Ceridesi, 29.10.1339)
Kısacası; 29 Ekim 1923’e ait TBMM tutanakları, Birinci Meclisin yeni bir rejime geçen kurucu iradeyi; İkinci Meclisin ise kurucu iradenin kararının tamamlayıcısı olduğunu göstermektedir. Görülüyor ki TBMM zabıtları bir gerçeği gözler önüne sermektedir. O da Cumhuriyetin kurucu ilkesi ve kurucu iradesi;  Milli Egemenlik ve Tarihli Türklüktür. Kurucu ilkeleri belirleyen kurucu iradedir. Kurucu irade de bir kişi, zümre veya hanedanlık değil, Türk Milletidir.

“Hâkimiyet, bilâ kaydü şart Milletindir.” ifadesinin kabul edildiği tarihte (20 Ocak 1920)   hem Ankara hem de İstanbul hükümetinin aynı anda varlığını sürdürdüğü düşünüldüğünde hukuki zeminin 1 Kasım 1922’de alınan 307 ve 308 numaralı kararlar ile sağlandığı görülecektir. Bu karar Tarihli Türklük kavramının da gerekliliğini ve tarihsel bütünlüğü ifade ettiğini ortaya koymaktadır. 

Karara göre:
“Osmanlı İmparatorluğunun müessis ve sahibi hakikisi olan Türk milleti… Binaenaleyh Türkiye halkı hâkimiyeti şahsiyeye müstenit olan İstanbul'daki şekli Hükümeti 16 Mart 1336’dan (İstanbul’un İngilizler tarafından işgali) (1920) itibaren ve ebediyen tarihe müntakil addeylemiştir. Türk milleti, Türkiye Cumhuriyeti’nden öncedir ve onu kurmuştur.” metnindeki “Osmanlı İmparatorluğunun müessis ve sahibi hakikisi olan Türk milleti…” (TBMM Kanunlar Dergisi, s. 487-488)   ifadesi tarihli Türklük ile ilgili bir yaklaşımdır. 

Karardaki ifadelerden çıkan sonuç şudur:
 Osmanlı Devletini Türk Milleti kurmuştur, sahibi de Osmanlı Hanedanı değil Türk milletidir. Şimdi bu kurucu unsur, daha önce kurduğu rejimden vazgeçmiş ve devletin yeni rejimini «Cumhuriyet» olarak ibraz etmiştir.

Burada akla şu soru gelebilir. “Tarihli Türklük Neden Rejim Değişikliğine Gitmiştir?Çünkü ülke istilaya uğramış, eski rejimin unsurları Türk Milletinin kendine tevdi ettiği emaneti koruyamamıştır.

Bu elim durum karşısında Türk Milleti önce TBMM’yi, ardından da içinden çıkardığı hükümeti ve teşkilatlandırdığı ordusunu kurmuştur. İşte bu sebeple, «Tarihli Türklük» Türkiye Cumhuriyetinin kurucu ilkesi olarak ilan edilen Milli Egemenliğe ayrılmaz bir biçimde bağlı KURUCU UNSURDUR. TBMM zabıtları, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini ayrı veya birbiriyle karşıt değil birbirinin devamı şeklinde tanımlamıştır. Mesela, 30 Ekim 1922’de Saltanatın kaldırılması için kanun teklifi veren Rıza Nur’un şu sözleri devletin devamlılığını rejimin ise değiştirilebilirliğini vurgulamaktadır:  “… Tarihi iyi tetkik ediniz. Altı yüz senelik bir hukuk-u saltanat yok. Dokuz yüz senelik bir hukuk-u millet vardır ve dokuz yüz seneden ziyade burada bir Türkiye devleti vardır.” (TBMM Zabıt Ceridesi, s. 296)

Mustafa Kemal Paşa ise1 Kasım 1922’de de Türk ve İslam tarihi üzerine geniş kapsamlı bir konuşma yapmış; tarihli Türklük olarak ifade ettiğimiz kavramın aynı zamanda tarihi bir bütünlüğü ifade ettiğini ortaya koymuştur:

“Türkler on beş asır evvel Asya’nın göbeğinde muazzam devletler teşkil etmiştir…  Dördüncü hicr-i asrında idi ki, Selçuk Hükümeti namı altında muazzam bir Türk Devleti teşekkül etti… 699 tarih-i hicrisinde Selçuklu Devleti yerine Osmanlı Devleti’ni ihyaen tesis eylediler… Tarih-i cihanda… Türk milleti bu defa doğrudan doğruya kendi nam ve sıfatında bir devlet tesis ederek… milli saltanat ve hakimiyetini bir şahısta değil, Meclis-i Âli’de temsil etti. İşte o meclis, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. (TBMM Zabıt Ceridesi, s.310)

Prof. Dr. Mehmet Akif Okur’un titizlikle ele aldığı çalışmasına yönelik yapılan bu değerlendirmenin esasını şu sorunun oluşturduğu görülmektedir:

Neden Tarihli Türklük ya da Nedir Tarihli Türklük?
Kurucu iradeyi ortaya koyan tarihli Türk Milleti bir kimlik ibrasıdır. Çünkü tarihli Türklük kesintisiz akan bir sürecin, ayrıştırmayan bütünleştiren, bölmeyen birleştiren ana unsurun adıdır. Yani kimilerinin Türklüğü 23 Nisan 1920 ile başlatmasındaki gaflet ve bazılarının da “Biz Osmanlıyız,” sınırlamasına karşın atılacak en kuvvetli adım Türk tarihini bir bütün kabul etmek, Tarihli Türklüktür. Daha net bir ifadeyle devleti kuran iradenin; kişi, sülale, grup değil milletin kendisidir.  İşte bilinen bütün Türk Devletlerinin kurucu iradesi olan Türk milleti, son olarak Türkiye Cumhuriyetinde tecelli etmiş ve Tarihli Türklük olarak bütünlüğü izah eden somut bir kavrama dönüşmüştür. 

Dikkat edilmesi gereken bir husus:

Türkiyelilik Prof. Dr. Mehmet Akif Okur’un ifadesiyle «Türkiye havuzunda yüzen farklı ada ve adacıklar halinde tasavvur ettiği kimliklerin göz mesafesindeki sahil komşuluğunu esas almaktadır.» (Türk Yurdu, Ekim 2023, s. 49)  Bu yaklaşımın tarihli Türklük ile uzaktan yakından alakası yoktur. Haliyle Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında; Türkiye’nin, tarihli Türklüğün gereği olarak; milli hâkimiyeti esas alması, tarihteki coğrafyası ile özellikle Türklük jeopolitiği ile sağlam köprüler kurması beklenmektedir. Ayrıca yeni anayasa söylemlerinin temelinde de, 308 sayılı karar metnindeki hukuki dayanaktan hareketle; Türkistanlı köklerinden başlayıp günümüze uzanan tarihi seyri resmiyete dökmek, kurucu unsurun/tarihli Türklüğün yeniden tescili olacaktır.
 

Yazarın Diğer Yazıları