(Her 5 Haziran, Dünya Çevre Günü olarak kutlanır.)
“Doğayla savaşıyoruz; kazanırsak hepten kaybedeceğiz.” Hubert Reeves
Biz de doğanın ürünüyüz; yok ettiğimiz doğa kendi varlık nedenimizdir. Doğayla savaşımız aslında kendimize karşıdır. Gelecekteki kendi varlığımızı kaybetmek istemiyorsak doğayla savaşmayı bırakıp uzlaşı ve uyum içinde yaşamayı öğrenmeliyiz.
*Doğayı vahşi sömürü şiddetiyle alt eden her zafer budala övüncüdür; çünkü biz sadece doğanın nimetleri ve bilgisiyle var olabiliyoruz. Doğayı bencil sömürüsüyle insan büyük felaketini de hazırlar. İnsanlık doğaya rakip değildir. İnsanın doğal olmayan yaptıkları ve ürünleri anca olası doğal yıkımlara karşı kendini güvende tutma niyetindense saygıya değer. İnsanın doğayı alt etme çabasının övgüye ve saygıya değer oluşu, doğayı hep kendini yenileyebilir olanakta tutmaya özenli uygarlık eyleminden gelir.
* Çevrecilik, sırf bizi çevreleyen ortamdaki varlıkları korumak ve kurtarmaktan daha öte, aslında kendi varlığımızı kıyamete dek korumak ve kurtarmak için yaşam kültürüne dönüştürmemiz gereken evrensel bir bilinçlenmedir.
*Yok olacak olan dünya değil; insan uygarlığıdır. Dünya dönmeye devam eder, doğa kendini yeniler. Tabi ki bugünkü sözde insan uygarlığının iflası insan soyunun sonu anlamına da gelmez; biz buzul çağından çıkmış bir neslin çocuklarıyız. Gene de insan uygarlığı sömürgen tüketim gazıyla devam etmekten vazgeçmeyecekse, yok oluşunda şerden çok hayır vardır. Hani, insan uygarlığı hepten çökmüş olsa biz onu tarihi deneyim bilgimizle düzeltmiş olarak daha insancı biçimiyle yeniden ve daha kolay başlatırdık. Ya da en güzeli biz şimdi kendimizi düzeltip doğayla uyumlu uygarlaşalım da ‘insan uygarlığı’ demeye utanmayalım.
*İnsan uygarlığında ciddiyetle önemsenmesi gereken şey, doğal değişimi kendini onaramayacak şiddette bozmayacak biçimde insansı işlerin tasarlanması ve uygulanmasıdır. Bunu yapmak zorundayız, çünkü doğa insan için var değildir. İnsan, doğanın vazgeçebileceği bir varlıktır. Bu yüzden doğayla uyumlu, ancak doğanın yıkım gücüne de pes etmeyecek güçte kendi yaşam ortamlarımızı düşünüp tasarlamalı ve somutlaştırmalıyız.
*Elbette bu çaba içinde elde edilen bilgiler, örneğin atomun parçalanması gibi, kötü emellere ulaşma aracı yapılabiliyor. İşte en büyük kusurumuz da budur. Doğadan kotardığımız bilgiyle doğayı ve sonuç olarak da kendimizi hem ihya hem tarumar etmekte özgürüz. Bu özgürlüğün insanlık için kusurlu yanı doğal yıkımlardan daha büyük bir tehdittir. Bilgiyi sadece barış ve huzur uygarlığını sürdürmek için kullanmayı uygar yaşam hukuku ve ahlâkın onuru yapamadıkça, insan elinden çıkma kıyamete doğru ilerliyor olacağız.
Muharrem Soyek