Nagehan TÜRK

Tahtalı Köy

Nagehan TÜRK

Bazı yazılarımı okuyorum da, ne başı var ne sonu. J
Üç noktayla başlamışım kimisine.

Sanki olayın başını anlatmışım da ertesi gün kaldığım yerden devam edercesine. J
Kimisini de üç noktayla bitirivermişim.

Hani “bu burada bitmez sonra devam ederim” dercesine. J
Ama sonra kalmış öyle. Ne başını yazmışım, ne sonunu noktalamışım.

.
Birçok okuduğum kitabı geri başa sarıp okumayı seven biriyim.
Dönem ve yaşadıklarım değiştikçe her seferinde, her birinden, her okuyuşumda farklı sonuçlar elde ederim çünkü.
Bu geri dönüşlü okuyuşlarıma kendi çıkarımlarım da dahildir.
Bugün yaşadığımdan bugün çıkardığım sonuçla, yarın yaşadığımdan çıkardığım sonuç ve aldığım ders ya değişir ya da o derse +1 ile değer katarak devam ederim.

Bu yüzden olacak ki başı sonu olmayan, tabiri caiz ise ‘hayatın tam ortasından’ yazdığım yazıları ayrı bir seviyorum.
Çünkü bana, hayatın müdahale edemediğim noktalarında ki başlangıç ve sonun süreci nasıl etkileyebileceğini hatırlatıyor.
.
Yine böyle tam ‘hayatın ortasından’ anlatmak istemişim ki, neticeyi tamamlar gibi yapıp tamamlamamışım.
Fakat kendiliğinden tamamlanmış yazdığım.
Yazılarımı az çok okumuşsanız, fark etmiş olmalısınızdır ki hep aynı şeyi vurgularım.
Gönlüme değmeyeni ne dilime ne de cümlelerime dökerim.
Dilerim bu yazım da benim gönlüme değdiği gibi sizin gönlünüze de ulaşır.
__________
Köylü gencin, ona hayran ve imrenen bakışlarına şahit oldu adam.
Öyle ya, nasıl hayran olurcasına bakmasaydı ki. ?
Zengindi adam.

Fiyakalı kıyafetleri, son model arabası ve lüks bir evi vardı. !

Ayakkabısı deriden, saati ise en kalitelisindendi.

.
Adamın onu fark ettiğini anlayınca hemen başını mahcup bir şekilde yere eğdi genç.

Gözleri bir an ayaklarına takıldı.

Lastikten ve çamurlu bir ayakkabıydı gözüne ilişen.
Saklamaya çalıştı. !

Acaba bastığı yerleri kirletmiş miydi. ?

.
Sonra üstündekilere göz gezdirdi.

Rengi solmuş bir kısa kollu,
dizleri aşınmış bir kot pantolon ve başında güneşten korunmak için taktığı beyaz şapkası. !

İç çekti istemsizce.
.
Birden o yaşına kadar hiç saati olmadığını da hatırlayıverdi.

Niyeyse utandı orda olmaktan.

Oraya ait hissetmemişti kendini.

Orada, o adamın yanında, o halde olmamalıydı kendince.

 .

O bunları düşünürken, zengin adam onu izliyor, adeta çocuğun içinden konuşmalarını duyuyordu.

Fazla da dayanamadı zaten.

Elini gencin omzuna atıp, yılların getirdiği oturaklılıkla köylü gence gülümsedi;

.

 "Evlat" dedi

 ''Merak etme,

 Hepimiz birgün aynı köye gideceğiz.

 Hani şu tahtalı olan. (!)"

 ...

-Nagehan Türk-
*Tamamlanmamış farkındalıklarıma minnetle…

Yazarın Diğer Yazıları