Dünyada en başarılı ülkeler sıralamasında önde olan Finlandiya veya çok başarılı diğer ülkelerde eğitim nasıl yapıyor? O ülkelerin eğitim uygulamalarının farklı veya üstün yönleri nelerdir?
Önce bu ülkelere bakalım, sonra dönüp kendimize yani Türkiye’ye bakalım! Bizim eğitim politikamız, eğitim yönetimimiz ve eğitim uygulamalarımız başarılı ülkelerin tam tersi değil midir?.. Bilhassa 2010 yılından bu yana…
"Amerikan'ın yeniden keşfine lüzum yok." Çünkü her şey çok net! Nasıl mı? Şöyle:
1- Emanet ehline verilmiyor. Ne yazık ki emanet ehlinde değildir.
a- Cumhurbaşkanlığı Eğitim-Öğretim Politikaları Kurulu'nda Eğitim Bilimleri alanında doktora ve üstü eğitim görmüş, yetkin bir uzman var mıdır? (Kurul üyelerinin öz geçmişine bakabilirsiniz)
b- Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı'nda şimdiki Başkan hariç Eğitim Bilimleri alanında doktora üstü eğitim görmüş yetkin uzman var mı yok mu?.. (Bakabilirsiniz)
2- Dünyada emsali olmayan bir uygulama: Teftişin kaldırılmış olmasıdır. Oysa, teftiş olmadan eğitimin olamayacağı, yani teftişin önemini anlayabilmek için 2. Mahmut zamanında (1838) teftiş hakkında yazılan layihaya bakılırsa durum anlaşılır zannediyorum!
3- Türk Millî Eğitimi’nde "Program Geliştirme Modeli"nin ne olduğu bilinmiyor/belli değil…
MEB’in 2017’de yenilediği Öğretim Programlarının hangi modele dayandığı belirsizdir. Önceki yıllarda geçerli olan ‘MEB Program Geliştirme Modeli’nin mi yoksa başka bir modelin mi temel alındığının belirlenmesine ihtiyaç vardır. Modeli belli olmayan programların ilmî açıdan etkililiğinin değerlendirilmesi sorunlu, karmaşık olabilir.
Öğretim programları ve ders kitaplarının işe yaramadığına dair MEB’den somut örnek:
Önceden onaylanmış ve okullarda öğrencilere okutulan ders kitapları (2018 Mart-Mayıs’ta) incelemeye alınmıştır. MEB yaptığı açıklamada, kamuoyu tarafından kitaplarda 16 hata bulduğunu, TTKB’nin ise 1.522 onaylı kitabı taraması sonucunda 32.900 hata tespit ettiğini açıklamıştır. Hataların tashih, anlatım bozukluğu, bilimsel bilgi yanlışı ya da terör örgütleriyle ilgili olduğu belirtilmiş. Terör örgütünü destekleyen içeriğe sahip olduğu gerekçesiyle 57 kitap tamamen iptal edilmiştir (ERG, 2018: 112).
Ayrıca, millî ve dinî/İslami konular, 2004 yılında hazırlanan Öğretim Programlarından çıkarılmıştır. O yıllarda George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü tarafından verilen paralarla fonlanan Tarih Vakfı ile Felsefeciler Derneği'nin yoğun çalışmaları ve ısrarla isteklerini Bakanlığa dikte ettirmeleri sonucunda programların içi boşaltıldı. O boşluk devam etmektedir. (Tarih Vakfı, Açık Toplum Enstitüsünden bu işe karşılık para aldığını kendi sitesinde açıkça yazmıştır. (bk. Tarih Vakfı: http: //www.tarihvakfi.org.tr).
4- 2004 yılında hazırlanan Öğretim Programlarının yetersiz, tutarsız ve felsefi temellerden yoksun olduğu hakkında, MEB ile ilişkileri iyi olan akademisyenler dahi çok yerinde ve haklı eleştiriler yaptılar. Örneğin; Eskişehir Osmangazi Üniversiteden:
1- Prof. Dr. Mehmet ŞİŞMAN
2- Prof. Dr. Selahattin TURAN
3- Prof. Dr. Bahattin ACAT;
Eğitim Bir Sen'in Yıl:6, Sayı:17, Nisan-Mayıs-Haziran 2010 tarihli, Eğitime Bakış Dergisinde hakkını vererek isabetli eleştirilerde bulunmuşlardı.
5- "Ucuza mal ediyoruz" diye ihtiyaç olan yüz binlerce öğretmenin ataması yapılmıyor. Ders Ücreti karşılığında görevlendirilen genelde alakasız/ işsizlerle açık kapatılıyor.
6- 2014 yılında yılların yönetim tecrübesine sahip olan 80 bin okul müdürü 2 dakikalık mülakatla “Başarısız” diye değerlendirildi ve görevden alındı... Yerlerine atananlar ise, sendika ve siyasilerin işbirliğiyle hazırlanıp yöneticilere verilen listede adı yazılı olup, yönetim tecrübesi olmayan kişiler okullara müdür olarak atandı… Atamalarda Ehliyet ve liyakat aranmıyor. Dolayısıyla okulların kendi yağında kavrulabilmesine imkân kalmıyor.
Prof. Dr. Mustafa Safran Bakan yardımcılığı sırasında “yöneticilerin liyakate göre atanması” için uğraşırken Bakanla birlikte görevden alındı...
7- Yıllardır “Kuracağız” dediği Milli Eğitim Akademisi’ni kurmayan Millî Eğitim Bakanlığı;
Eğitim Felsefesi, Eğitim Programları/ Program Geliştirme, Eğitim Yönetimi, Sınıf Yönetimi ve Rehberlik alanlarında öğretmen ve idarecilerden daha üstün ve daha nitelikli bilgileri kazandırmadan mülakatla kayırdığı kişileri Başöğretmen ve Uzman öğretmen yaptı.
Böylece, öğretmen veya idarecilerden üstün hiçbir vasfı, bilgi, becerisi olmayan Başöğretmen ve Uzman öğretmenlerle eğitime son darbe vurulmuştur.
Sayılan bu olumsuzlukları, olumluya dönüştürmek zor olmasa gerek!..