CAN ÇEKİŞEN EĞİTİM - Şerif BUDAK Eğitim Bilim Uzm. Eğitim Müfettişi

CAN ÇEKİŞEN EĞİTİM


Yeni bakanımız Sayın Yusuf Tekin Bey, uzun yıllar MEB müsteşarlığı yaptı. Bakan Nabi Avcı Bey iken “Bakanlıkla ilgili kararlarda Bakan’dan daha muktedir olduğu” söylenen Yusuf Tekin Bey, MEB’e bakan olarak geri geldi.    
Aynı parti veya ittifak tekrar iktidar oldu. Herhalde muhalif bir siyasî parti iktidar olsaydı MEB üst düzey yöneticilerini bu kadar değiştirmezdi. “MEB’de kendileri gibi düşünmeyenler kalmadığına göre pek görevden alınan olmaz” diyenler yanıldı. Anlaşılan, illaki görevden alınacaklar bulunur… Anlaşılan iyice bilenmiş olan kılıcını asla kınına sokmaya niyetli değil... Olsun, ama bu tahribat, çökmüş olan eğitimi bitirir. Bir aylık profesörken rektör olabilmesi için 17 Ağustos 2018’de mevzuat değiştirilerek, şahsı için çok özel, birkaç saatlik yasa değişikliği yapıldığına göre güç kendisinde ve istediğini yapmaya devam eder… 
Sayın Yusuf Tekin Bey’in MEB Müsteşarlığı zamanında Türkiye genelinde 80 bin civarında okul müdürü ve müdür yardımcısı 2 dakikalık mülakatla görevden alındı. Türkiye’nin eğitim yönetimi alanındaki birikimi yok edildi. O mülakatların şiddetiyle Millî Eğitim ağır hasara uğradı! Peki, o haksızlığın eğitime ne kadar zarar verdiğini hiç düşünen oldu mu? Herhalde Osmanlı ordusunun 93 Harbi’nde (1877) aldığı yenilgi kadar tesirli olmuştur. Verilen zararı, kırk yılı Millî Eğitim’de geçmiş bir müfettiş ve eğitim programları uzmanı olarak açıklamak istiyorum! Afaki değil, uluslararası değerlendirme kurullarının somut verileriyle… 
Önce yetkili ve etkili herkese yalvarıyorum. Yapmayın, merhamet edin! Biraz insaf diyorum:  Zira Türkiye’de eğitim öldü! Mevtanın cesedini bozmaya lüzum var mı?..   
Namus ve şerefiyle, fedakârca çalışan Millî Eğitim mensuplarından; rencide edilmeyen, morali bozulmayan, çalışma şevki kırılmayan kaç kişi kaldı? Millî Eğitim çalışanları “bizdendir, bizden değildir” diye bölündü, parçalandı ve aralarına ikilik sokuldu. Okullarda iki kişinin bir araya gelemeyeceği bir ortam oluştu. Kurumlarda birlik ve dayanışma yok oldu. Ömrünü okuluna adamış ve yıllarca başarıyla idarecilik yapmış olan kurum müdürleri iki dakikalık mülakatla başarısız ilan edilerek idarecilikten alındı ve itibar suikastına uğradılar. Sendika ve siyasî mahfillerin entrikalarıyla “başarısız” diye rencide edilen on binlerin hakkı nasıl ödenir?.. Allah’tan korkan bir insan bunu yapabilir mi? 
Emin olun ki; bu kadar kötülük Türkiye’ye değil de, düşman bir ülkenin eğitimine yapılsa rahatsızlık duyarız. Hiçbir milletin eğitimine kötülüğün bu kadarının yapılmasına razı olmayız. 
Yapılan işlerin tamamı Kanun ve Yönetmeliklere aykırıydı derken, kendi kanaatimi söylemiyorum; aynı iktidarlar devrinde Danıştay’a atanan hukukçuların verdikleri Kararlarla MEB icraatının tamamen “hukuka aykırı olduğu” teyit ve hukuk tarihine tescil edilmiştir. 
Atamalar Kur’an-ı Kerim’e de kesinlikle aykırıdır. Nisa-58’de: “Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adâletle hükmetmenizi emrediyor.” Bu emri İlahînin dikkate alınması gerekmiyor mu? Peki, bu icraat Resullulah’ın (s.a.v)  sünnetine uyar mı? Hayır, aykırı... Evrensel ilkelere de uymaz!..   
Görevden alınanların yerine atanan tecrübesiz, ehliyetsiz ve liyakatsiz yöneticilerin (asla genellemiyorum) sebep oldukları yıkım ve çöküşe tanık olan 10 yılı öğretmenlik ve 30 yılı müfettişlikte geçen bir kişi olarak çok üzüldüğüm için soruyorum: Türk Milli Eğitimi’ne bu kadar kötülük yapmanın sebebi ne?  
EĞİTİMDE BAŞARISIZLIĞI GÖSTEREN SOMUT BULGULAR  
1- Türk öğrencilerinin girdikleri TİMSS ve PISA gibi uluslararası sınavların sonuçları bilhassa 2012’den sonraki PISA-2015’te çok düşmüştür. Sonuçlar eğitimin karnesi, nesnel sonucudur. 
Okul yöneticilerinin atanmasında adalet, liyakat ve ehliyetin dikkate alınmamasının bedeli ağır oldu ve Türkiye’nin başarısı epey düştü. Eğitimde başarısızlığın en somut kanıtı PISA 2015’te alınan sonuçlardır. Başarının düşmesinin önemli sebeplerinden biri; bir sendikaya üye olanların kayırılması, diğer çalışanların ise dışlanarak mağdur edilmeleri huzursuzluk ve moralsizliğe sebep olmuştur. Ayrıca yönetim becerileri ve tecrübeden yoksun olan önemli sayıda kişinin yönetici olarak atanması sonucu, kurumların sevk ve idaresinde zafiyetler yaşanmıştır. Özellikle 2012 yılından sonraki PISA sınavlarında ülke puanlarımızın epey düşmesi bunun somut kanıtıdır. Şöyle ki:  
1- Türkiye’nin 2012 yılı PISA sınavında Okuduğunu Anlama alanında 475 olan puanı, 2015 PISA sınavlarında 428 puana inmiş, yani 47 puan düşmüştür. 
2- Türkiye’nin 2012 yılı PISA sınavında Matematik alanında 448 olan puanı, PISA 2015’te 420 puana inmiş, 28 puan düşmüştür. 
3- Türkiye’nin 2012 yılı PISA sınavında Fen Bilimleri alanında 463 olan puanı, 2015 yılında 425 puana inmiş, 38 puan düşmüştür.   
2- Uluslararası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırma ve Değerlendirme Kurumu (TIMSS)’e göre de Türkiye eğitimde başarılı değildir. (TIMSS)’in bulgularına göre, Türk öğrencilerin dörtte bire yakın kısmı temel düzeyde yeterliklere sahip değildir. Türkiye’de 15 yaş grubundaki öğrencilerin %15,5’inin matematikte en temel düzeydeki yeterliklere dahi sahip olmadıkları ortaya çıkmıştır. Yerli PISA dedikleri ABİDE sonuçlarında da aynı başarısızlık görülmüştür. 
3- Şahsa bağlı müfettişlerin sınıflara girerek teftiş yapması engelledikten iki yıl sonra, sınıflara grip eğitimim ne hâle geldiğini tespit etmeye çalıştım. Emin olunuz: 
İlkokul üçüncü sınıfta okuyan öğrencilerin başarı durumu, eskiden birinci sınıf öğrencilerinin nisan ayında ulaştıkları seviyede idi. Onun için tekrar diyorum: Niçin, eğitime bu kadar zarar veriliyor? Veya neden zarardan dönülmüyor?   Eğitimi tamamen çökertmek için mi?..  
4- İmtiyazlı zümre, bizim bilmediklerimizi biliyor olabilir! Onun için soralım: Dünyada teftişin olmadığı bir eğitim sistemi var mıdır? Varsa söylesinler, biz de bilelim!..
Sultan II. Mahmut zamanında (1838) ilk defa maarifin işlerini tanzim ve icra etmek üzere kurulan Meclis-i Umur-ı Nafia’nın yayınladığı lâyihada: “Mekteplerde talim ve te’allümde (öğretme ve öğrenme) bir kaide ve nizam yoktur, hiçbir taraftan lâyıkıyla nezaret ve ilerleme gayreti yoktur. Muallimler bildikleri gibi okuttukları için çocukların vakitleri bir kuru gürültüyle geçmektedir.” diye ifade edilmiştir. Bu sebeple teftişin eğitim için şart olduğu kesin bir kanaatle ilan edilmiştir. 
 “Eğitim Yönetimi ve Teftişi Bölümü” mezunu, yıllarca müfettişlik yapmış ve tecrübeli 2700 küsur müfettiş, 2017 yılı ocak ayında mülakattan geçirildi; 2 dakikalık mülakatla müfettişlik unvanları alınıp, şahsa bağlı müfettiş yapıldı. Özlük haklarını geçiyorum; lakin Türk Millî Eğitimi’nin uğradığı çöküşe dikkatinizi çekmek isterim.     
5- Müfettişlerin sınıflara girerek teftiş yapması ve soruşturma yapma yetkileri alındı. Lakin müfettişlere ihtiyaç vardı ve sonra Valiliklere gönderilen genelgelerde: “Soruşturma işlerinde 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’na göre Şahsa Bağlı Müfettişleri siz görevlendiriniz.” Talimatları verildi. Peki, bu yapılan bir hukuk devletinde olabilecek bir iş midir? Asıl kaybeden, zarar eden Türk millet değil midir?.. 
6- Şayet, koskoca “Türk Millî Eğitimi’nin; rehberlik, denetim, soruşturma-inceleme ve özel öğretim ve özel eğitim kurumlarının açılışları vs. işlerin tamamı 500 müfettişle yapabilir.” demeye devam ediliyorsa; bu garabete karşı hiçbir şey demez, susarız. 
MEB’in yetişmiş personeli acımasızca darmadağın edildi 
7- Bakan olunca ilk icraatınız, Teftiş Kurulu Başkanı ve daire başkanlarını görevden almak oldu. Görevden aldığınız şahıs bilhassa soruşturma işlerinde iyi yetişmiştir. Yerine getirilen yeni başkan mezun olduğu işletme alanında bilgi sahibi olabilir. Fakat Teftiş Kurulu Başkanlığı, teftiş ve soruşturma alanlarında çok üst düzey bilgi, beceri, engin tecrübe ve yetkinlik gerektirmektedir. 
“Türkçe’ye karşı olduğu” defalarca yazılan şahıs hariç bakan yardımcılarının hepsi görevden alındı. Allah’ın yarattığı Türk dilini ve Türk milletinin milliyetini ortadan kaldırmayı kabul edebilmek mümkün müdür? Türklerin Araplaştırılması Allah’ın iradesine aykırı değil midir? Zira Hucurat suresi 13. ve Rum suresinin 22. ayetinin hükmüne rağmen bu düşünceyi savunabilmek mümkün müdür?..       
Yöneticilerin görevden alınması işleri okul müdür ve müdür yardımcılarıyla sınır değildir. 2002 yılı sonunda büyük bir şansla parti iktidara geldi (demokratik bir haktır, saygı duyulur). Çünkü Millî Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu, Yönetmeliğe göre kendi kadrolarını asaleten atayamadığı için, bir genelgeyle Bakanlık, İl ve İlçe müdür, müdür yrd. ve şube müdürlerini vekâleten atamıştı. 
Vekâleten atamalar sonra gelen hükümetin işini kolaylaştırdı ve bir genelgeyle vekâleten yürütülen atamalar iptal edildi (2003). Boşalan kadrolara kendine yakın adamları atadı (itirazımız yok) ve atanan o yöneticiler, Yusuf Bey müsteşar oluncaya kadar geçen 10 yılda yönetimde tecrübe kazandılar. Sonra ne olduğunu hatırlıyor musunuz? 
Tecrübe kazanmış olan İl müdürleri görevden alınıp müşavir yapıldı. İl Müdür yardımcılarıyla İlçe Millî Eğitim Müdürlerinin tamamı görevden alındı ve “araştırmacı”, “eğitim uzmanı” unvanıyla atıl duruma getirildi. Yani çalışmalarına engel olundu. Tamamı aynı iktidarın takdirleriyle atanmış olan o yöneticilerin çoğu hizmet etmek istiyordu ve hâlen çoğu çalışmadan devletten maaş alıyor. Niçin ülke eğitimine hizmet etmelerine engel olundu?..   
2014 yılından itibaren Türkiye genelinde adalete, ehliyet ve liyakate aykırı yapılan mülakatlar sonucu on binlerce okul müdürü ve müdür yardımcısı yöneticilik görevinden alındı. MEM İl müdür yardımcıları ve ilçe millî eğitim müdürlerinin yöneticilik görevinden alınması ve onların yerine yöneticilik tecrübesi olmayanların atanması Millî Eğitimde telafisi zor, zarar ve ziyanlara sebep olmuştur.        
8- İlginç olan diğer bir husus, okul müdür ve müdür yardımcılığı görevinden alınan 80 bin civarında eğitim yöneticisinin muhtemel %65 kadarı Türk Eğitim Sen üyesiydi. Şimdi ise, ilk olarak Teftiş Kurulu Başkanı görevden alındı. Bu son icraat Cumhur İttifakına rağmen kılıcın kimlere çekildiği hakkında bir fikir vermektedir. 
9- “Ders kitaplarının hacmi büyük ve ağır ama içi boştur” 
Diğer önemli bir husus ise, ders kitaplarını yazan komisyonların üyeleri seçiliyordu!.. Sonra o kitaplarda yazılı olan uygunsuz ifadeler hakkında vatandaşların şikâyetleri üzerine Bakanlık bir komisyon kurdu. Komisyon, onay almış ve okullarda öğrencilere okutulan ders kitaplarını incelemişti (Mart-Mayıs 2018). Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre: “Kamuoyunun kitaplara ilişkin 16 hata bildirdiği, TTKB komisyonunun ise 1.522 onaylı kitaba yaptığı taramada 32.900 hata tespit ettiğini; hataların tashih, anlatım bozukluğu, bilimsel bilgi yanlışı ya da terör örgütleriyle ilgili ifadeler olduğu belirtilmiş... Uygunsuz içeriğe sahip olduğu gerekçesiyle 57 kitap tamamen iptal edilmiştir” (ERG, 2018: 112). 
Tam 32.900 hata, üç beş değil; bu vahamete rağmen öğretim programlarını hazırlamanın ve ders kitaplarını yazmanın zor iş olduğu, belli bir yeterlilik gerektirdiği anlaşılmadı mı?  
"Tahsîl-i kemâlât kem âlât ile olmaz." vecizesi, hazırlattığınız mevcut kitaplarla etkili ve verimli eğitimin olamayacağı hakikatini izah etmek için söylenmiş gibidir. 
10- Hazırlık ve Planlama faaliyetleri terkedildi ve unutuldu  
Eski programları (2004 öncesi) unutmuş, yeni programları ise yeterince anlayamamış öğretmenlerin yetiştirilerek, yetersizliklerinin giderilmesi önem arz etmektedir. Zira internetten indirdiği ünitelendirilmiş yıllık planı program zanneden, yani atanmasına esas olan branşı ile ilgili Öğretim Programından haberi olmayan öğretmenlerle çokça karşılaşılmaktadır (bu kusur yalnızca öğretmenlerin değil). 
Bu vahim durum, MEB “Eğitim ve Öğretim Çalışmalarının Plânlı Yürütülmesine İlişkin Yönerge”nin uygulanmadığını ortaya koymaktadır. Oysa eğitimde en başarılı ülkeler sıralamasında çoğu zaman ilk sırada yer alan Finlandiya’nın başarısını önemli oranda Hazırlık ve Planlama çalışmalarına verdiği önemden kaynaklandığı gerçeği inkâr edilemez. 
Öğretimde hazırlık ve plânlama faaliyetleri sistemli ve işlevsel hâle getirilmeden eğitimde başarı sağlanamaz. Hazırlıksız derse giren bir öğretmenin sınıfta kontrolü sağlayabilmesi, öğretim faaliyetlerini etkili ve verimli şekilde gerçekleştirebilmesi ihtimali çok düşüktür. Dolayısıyla, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin önemli bileşeni olan hazırlık ve plânlamanın etkin hâle getirilmesi şarttır.
11- Millî Eğitim Bakanlığı eğitim işini beceremediğini itiraf etmiştir. 
‘Millî Eğitim Bakanlığı’nın kendine üç raporla zayıf not verdiği’(2019) ortaya çıkmıştır. 
MEB İç Denetim Birimi Başkanlığı; İstanbul, Ankara, İzmir’in de aralarında yer aldığı, Şırnak’tan Muş’a 12 ilde kapsamlı bir inceleme yaptı. Ders kitapları, aday öğretmenlerin eğitimi ve öğrenci yurtlarını incelemek için 66 bin 184 kişiye sorular sordu. Yapılan değerlendirmeler sonucunda öğrenci, öğretmen, veli derken MEB kendi eğitimine 3 ayrı raporla zayıf karne verdi:   
RAPOR 1: Kitapların hacmi büyük ve ağır ama içi boş, 
RAPOR 2: Yurtlar her an yanabilir, 
RAPOR 3: Öğretmenler kâğıt üstünde eğitiliyor, öğretmen eğitiminin angarya” olduğu,  üç ayrı konu raporlarda açıklanmıştır. Ve ayrıca “Liseli süper beyinler Amerika yolcusu” denilerek “eğitimin çok kötüye gittiği” bizzat Millî Eğitim Bakanlığı tarafından itiraf edilmiştir.    
           

 Şerif BUDAK 
Eğitim Bilim Uzmanı/Emelki Eğitim Müfettişi

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

Yorumlar / 1

  • Osman | 13 Temmuz 2023 12:22

    Çok güzel tespitlerde bulunulmuş. Ülkemizde eğitim politikalarının kalıcı ve devamlı olması gerektiği gerçeği ile karşı karşıyayız. Eğitimde otorite bilim insanları ve paydaşlarla birlikte kalıcı politikaların oluşturulması zorunluluktur. Ama MEB günübirlik politikalarla işi götürdüğünü zannediyor. Olan halkın çocuklarına oluyor maalesef. Okuyan, okuduğunu ANLAYAN, şiir okuyan sporla uğraşan, resim yapan. Enstrüman çalan, kompozisyon yazabilen öğrenciler azaldı. Öğrenci niteliği düştü. Öğretmen yetiştirme. Ödül. Ceza ücret, görevlendirme vb. politikalar adil bir şekilde geliştirilmediği için öğretmen kalitesi düşmüş durumda söylenecek çok şey var ama şimdilik benden bu kadar.

YAZARIN SON 5 YAZISI
10Ara
23Kas

BİTMEYEN TARTIŞMA

25Ekm
12Tem

CAN ÇEKİŞEN EĞİTİM

02Haz