Kıbrıs Gezisi İzlenimleri - Recep ÖREK

Kıbrıs Gezisi İzlenimleri


Geziler insana çok şey katar. Keşfetme ve merak duygusu doğanın o eşsiz güzelliği ile birleşince yaşama sevinciniz kat kat artar. Ruhsal döngümüz doğanın güzellikleriyle buluşur. Bu nedenle insanın içinde hep bir yerlere gitme arzusu vardır. Kişiden kişiye değişse de birçoğumuz seyahat etmek isteriz. Belki Amerikalı yazar Jack Kerouac’ın Yolda adlı romanında olduğu gibi bir yolculuk serüveni düzeyinde olmasa da her insanın seyahat etme, gezip görme ve keşfetme eğilimi vardır. Ruhsal dünyamız görsellik, mobilizasyon ve doğayla zenginlik kazanır ve hayata olumlu bakmanızı sağlar. Hele pandemi gibi insanın hareket kısıtlılığının yaşandığı bir dönemden sonra…

Benim için bu yılın ilk seyahati ne yurt içi ne de yurt dışı diyebileceğim bir yer olan Kuzey Kıbrıs oldu. Bir taraftan Türkiye’nin parçası bir taraftan da çeşitli formaliteleriyle farklı bir ülke konumunda. Kuzey Kıbrıs; konumu ve stratejik yapısıyla Türkiye ve Akdeniz açısından önemli bir destinasyona sahip. Bu güzel adaya yolculuğumuz Gaziantep’ten başladı. Akdeniz semalarını geride bırakıp Ercan havaalanına indiğimizde denizin ortasında Akdeniz’in mavi suları ile yeşilin tonları arasında bir yerde olmanın mutluluğunu yaşıyorsunuz.  

Havaalanından Girne'ye doğru yol alırken trafiğin soldan aktığı ve araba direksiyonlarının sağda olduğu burada hayatın farklı aktığı konusunda size birçok ipucu veriyor. Trafiğin bu halini bilmenize rağmen başta çok tedirginlik yaşıyorsunuz. Yolda ilerlerken yavaş yavaş alışıyorsunuz bu duruma. Kısa bir yolculuktan sonra deniz kenarına yaslanan Girne şehrindeki oteller ve vakıf üniversiteleri sizi karşılıyor. Yatay tarihi binalar arasına serpiştirilen yeni binalar şehre anakronik bir hava katıyor. Sokaklarda insanlar sessiz ve yavaş ilerliyor. Büyük şehirlerdeki gibi telaş yok. Herkes rahat ve birbirine saygılı. Bu rahatlık özellikle akşam yemeğinde kendi detayını tamamlıyor gibi. Yemek yeme süresi iki saati aşıyor. 

Kuzey Kıbrıs ekonomisi iki sütun üzerine konumlanmış. Oteller ve vakıf üniversiteleri. Sokaklarda, üniversiteli yabancı öğrenci sayısı arasında Afrikalılar çoğunlukta. Girne,  Kıbrıs’ın sahildeki en önemli şehri.  İnsanların yüzündeki gülümseme buradaki hayat hakkında önemli mesajlar veriyor. Hayatla ilişkileri saydam ve içten. Kendilerini olduğu ifade ediyorlar, ne istediklerini veya istemedikleri konusunda tereddütsüzler. Hayata Akdeniz gibi bakıyorlar berrak ve biraz da tuzlu!

Burada bulunma sebebimiz Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım üniversitesinin(ARUCAD) Güzel Sanatlar Lisesi yöneticilerine yönelik düzenlediği çalıştaydı. Türkiye’de(Kuzey Kıbrıs) ilk defa sadece sanata yönelik tematik bir üniversitesinin açılması sanat adına önemli bir adımdır. Sanatın birçok alanında bölümleri olan üniversite gelecekte sanatın gelişmesine büyük katkılar yapacağını düşünüyorum. Üniversitenin ev sahipliği yaptığı Güzel Sanatlar Lisesi müdürlerine yönelik çalıştay çok güzel ve verimli geçti. Ayrıca okul yöneticilerinin kendi aralarındaki bilgi alışverişi, tanışma ve eğitime yönelik paylaşımları bu çalıştayın dolaylı sunduğu önemli bir hizmete dönüştü. 

                                   ***         ***          ***

Kuzey Kıbrıs'ın değişik ilçelerini (burada il yok) gezme fırsatını bulduğumuz bu organizasyonda başkent Lefkoşa’nın ayrı bir önemi var. Kuzey Kıbrıs’ı Güney Kıbrıs’tan ayıran hat üzerine konumlanmış. İki şehir içi içe geçmiş ve bir polis noktasıyla ayrılıyor. Şehrin bir tarafında Kıbrıs Türkleri diğer tarafında Rum kesimi. Karşıda banka sırasında bekleyen Rumları yakından görebiliyorsunuz. İki devlet ve iki millet üzerine inşa edilen bu ada maalesef dünyada Kuzey Kıbrıs’ın resmi devlet olarak tanınmaması birçok sıkıntıyı beraberinde getiriyor. Lefkoşa,  devlet binalarının konuşlandığı ve denize kıyısı olmayan bir kent. Tarihi kalesi ve tarihi binaları şehre ayrı bir renk katıyor. Güney sınırına yakın binalar geçmişin anlaşmazlıklarının izini taşıyor sanki. Binalar daha eski ve farklı mimariye sahip.  

Lefkoşe’den çıkıp Magosa’ya doğru yol aldığınızda düz arazilerde geçip deniz kıyısında yer alan bu kent sizi 1974 ve öncesine götürüyor. Masmavi denizi ve yakın bir zamanda açılan Maraş bölgesi ve Selamis Otel’inin sol köşesine yıkan top izleri, yıllara direnen onlarca otel, kafe, banka ve birçok işyeri bu savaştan geriye kalan bir mahcubiyet ve masumiyet belirtisi olarak çözüm bekliyor. Yaklaşık 50 yıldır savaş mağduru olarak duran binalardan binlerce hikâyeyi geride bırakmanın gururunu ve ezikliğini birlikte yaşıyor sanki… 1974'ten önce Sopiha Loren gibi ünlü sanatçıların kaldığı bu küçük tatil beldesi dünya turizminde önemli bir lokasyona sahipti. Bu beldenin hukuki sorunlarının bir an önce çözülmesi ve Kuzey Kıbrıs’ın yönetimine geçmesi en büyük temennimizdir. 50 yıldır günahıyla sevabıyla bir bilinmezliğe terkedilen bu yer insanlarla buluşmayı bekliyor. Zira Maraş bölgesi turizm potansiyeli yüksek olan bir lokasyon. Bu doğa harikası yerin imara ve turizme açılması Kuzey Kıbrıs’ı farklı bir yere taşıyacaktır. Yılların yorgunluğu ve insansız bu bölge insanlığa hizmet ederek geçmişinin hikâyesinden kurtulacağı günü bekliyor. Kıbrıs’ın bu özel kıyısı daha çok üst gelir kesimine hitap edecek büyük otellerin ve eğlence merkezi olacağına inanıyorum. 

Bu temennilerle Magosa’nın iç kesimlerine doğru yöneldiğinizde tarihsel bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Stratejik yapısıyla çokça el değiştiren Kıbrıs birden fazla topluma ev sahibi yapmış. 1300 yılında Katedral olarak inşa edilen bina ilk göze çarpan yapılardan en önemlisi.  1373 yılına kadar Luzinyan kralları,  Kudüs kralı olarak taç giyme törenlerine ev sahipliği yapan bina 1571 yılında Osmanlı’ya geçmiş ve Lala Mustafa Paşa Camii olarak ibadete açılmıştır. Günümüzde eklenen minaresiyle camii olarak hizmet veren bina görkemli yapısı ve mükemmel mimarisiyle göz kamaştırıyor. Caminin ilerisinde ise vatan şairi Namık Kemal’in sürgüne gönderildiği Kıbrıs’ta zindana atıldığı bina ile karşılaşıyoruz. Bu coğrafyadaki insanların makûs talihi midir yoksa başka gerekçelerden midir bilinmez herkes kendi payını fazlasıyla ödemiştir. İşte Namık Kemal de bu bedeli ödeyen münevverlerimizden biridir.

Magosa’nın o güzel coğrafyasını geride bırakıp Girne’ye dönerken güneş batımına eşlik eden ve üç stat büyüklüğündeki Kıbrıs bayrağı ve Türk bayrağının dönüşümlü olarak renk değiştiren görüntüsü göz kamaştırıyor.  İnsanın milli duygularının zirve yaptığı an olarak kazınıyor zihninize. Girne’nin sessiz ve o kadar da hareketli sokaklarına ayak bastığınızda hayatla ilişkimiz yeniden dizayn oluyor duygusuna kapılıyorsunuz. Doğası, tarihi, kısacası karmaşık hikâyesiyle sizi büyüleyen bu kent sizi kendine bağlamayı beceriyor. 

3 günlük bir geziye sığmayacak kadar gezip görülecek çok yeri olan Kıbrıs’tan ayrılırken görmediğiniz, duymadığınız, yaşamadığınız nice hikâyelerin saklı olduğu bu adanın küçük ama büyük bir kudrete sahip olduğunu iç dünyanızın derinliklerinde hissediyorsunuz. Son gün, üniversitenin güler yüzlü personeli sizi uğurlarken hüznü, sevinci veya adını bir türlü koyamadığınız ve kavramlara sığmayan ruh haleti ile adadan ayrılmanın burukluğunu yaşıyorsunuz. Dönüşte uçak havalanırken ruhunuz bu beldede, bedeniniz Gaziantep’in semalarına doğru yol alırken gökyüzünde süzülen grimsi bulutlar; ruhunuzu bedeninize teslim etmek için çok acele etmiyorlar. Tıpkı Kıbrıs’ın 

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
19Nis

KÜTÜPHANEM DAĞILIRKEN

28Şub
21Şub

5 Milyon Kişi Neden Yalnız?

02Şub

Bir Gecede Kaybedilen Yarınlar

10Ara

PISA Neden Önemli?